Emek Partisinden kadınlara çağrı: Karartılan geleceği aydınlatmanın yolu halk ittifakı!
Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, EMEP’in ‘Bağımsız, Demokratik Bir Ülke ve İnsanca Yaşam Bildirgesi’ni kadınlar açısından değerlendirdi.

Neredeyse her gün gelen zamlar, elektrik ve doğal gaz faturasının toplamının kiraya denk düşecek kadar artması, çocuğun, hasta yaşlıların tüm bakımının sorumluluğu, işsizlik tehdidi, şiddet, haklarına dönük saldırılar, ayrımcılık… Kadınlar her geçen gün bu sorunlarla baş etmek için daha büyük çaba göstermek zorunda. Peki ne yapmalı sorusuna yanıt olarak ise Millet İttifakı sandığı işaret ederken Cumhur İttifakı zaten bu sorunların varlığını açıktan reddediyor.

Geçtiğimiz haftalarda Emek Partisi (EMEP) emekçiler için tüm bu sorunlardan çıkış yollarına dair çizdiği yol haritasını açıkladığı Bağımsız, Demokratik Bir Ülke ve İnsanca Yaşam Bildirgesi’ni kamuoyuna duyurmuştu. EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, açıkladıkları bildirgenin kadınları cendereye alan koşullara karşı ne önerdiğini, kadınlar için nerede durduğunu anlatıyor ve kadınlara özgür, eşit bir gelecek için kendi iradesini örgütlü bir güce dönüştürme çağrısı yapıyor.

Emek Partisi olarak geçtiğimiz hafta düzenlediğiniz toplantıyla bir bildirge açıkladınız. Bu bildirgenin “ülkenin ve halkın içine itildiği yıkımdan çıkış için ilk elden atılması gereken adımları” içerdiğini belirtiyorsunuz. Kadınlar bakımından “yıkım tablosu” sizce nasıl bir tablo? Bağımsız Demokratik Bir Ülke ve İnsanca Yaşam Bildirgesi bugünün koşulları açısından kadınlar için ne anlama geliyor?

Kadınların yıkım tablosu aslında işçi ve emekçi halk kesimlerinin içinde bulunduğu koşullardan bağımsız değil. Ekonomik krizle birleşen pandemi koşullarının emekçiler üzerindeki yıkıcı etkisi artarak sürüyor. Artan yoksulluk bir avuç sermayedarın dışında kalan tüm halk kesimlerinin çalışma ve yaşam koşullarını her geçen gün ağırlaştırıyor, kadınlar ve çocuklar bu sonuçları çok daha ağır yaşıyor. Araştırma verileri kadın işçilerin yüzde 38’inin gelirinin düştüğünü, kadın işsizliğinin 1 milyon 346 bin arttığını gösterdi. Zaten devam eden ekonomik sorunların üstüne, 2022’ye girerken kur dalgalanmaları, peşi sıra gelen temel tüketim mallarına zamlar halkın alım gücünü her geçen gün azaltıyor. Çöp artıklarını toplayanların, pazar sonu geride kalan sebze ve meyvelerle evin mutfağını çevirmeye çalışanların görüntüleriyle dolu ekranlar. Yoksulluğun en şiddetli yaşandığı bu dönemde olmayan olanaklarla evin ihtiyaçlarını giderme “görevi” kadınların üzerine artı bir yük olarak binmiş durumda. Sadakaya bağlanan sosyal yardımlardan yararlanmak için resmi olarak evliliğini sonlandıranlarla daha sık karşılaşılır oldu.

Yoksulluğun, işsizliğin, enflasyonun bu kadar arttığı, güvencesizliğin, gelecek kaygısının tüm toplumu sardığı bu koşullarda toplumsal şiddet arttığı gibi kadına yönelik şiddet de vahşileşiyor. Kadınlar hakları ve hayatları arasına sıkıştırılmak isteniyor. Siyasal alanda da iktidarın baskılarının, yasakların arttığı, kutuplaşma siyasetinin toplumsal ilişkileri derinden zedelediği, kadınların kazanılmış haklarının tek adam yönetiminin ihtiyaçlarına göre gasbedilmesine yönelik adımların atıldığı bir dönemdeyiz. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, nafaka hakkı dahil pek çok hakkın yok edilmesinin hedeflenmesi, çocuk evlilikleri teşvik ve meşrulaştırma politikaları kadınların içinde bulunduğu cendereyi daha da sıkıştırıyor.

Partimizin açıkladığı bildirge bugün ekonomik ve siyasal alanda yaşanan sorunların çözümü için çıkış yolunu ortaya koyarken esasen kadınlar için de karartılan geleceği kazanmanın yolunu da gösteriyor.

Bildirgede ülke yönetiminin demokratikleşmesi ve temel haklar bakımından, bir de çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi bakımından atılması gereken pek çok somut adımdan söz ediyorsunuz. Genel olarak baktığımızda bu maddelerin kadınlar, özelde de emekçi kadınlar bakımından önemi, anlamı nedir?

Milletvekili, belediye başkanları, yargı mensupları, valiler ve kaymakamlar dahil siyasetten bürokrasiye halkın seçtiği temsilcilerin görev aldığı, seçilmişlerin geri çağrılması hakkının halkta olduğu, seçilmişlerin ücretlerinin kalifiye işçi ücretleri baz alınarak belirlendiği, halk iradesinin esas olduğu bir yönetim modelini tartışıyoruz. Sendikal haklardan, örgütlenme ve siyaset hakkına, basın ifade, toplantı, gösteri, yürüyüş hakkına kadar pek çok demokratik hak ve siyasi özgürlüklerin güvenceye alındığı bir demokratikleşmeden söz ediyoruz. Kürt sorunun eşit haklarla çözüldüğü, inanç özgürlüklerini esas alan laik bir düzen, eğitimden sağlığa, istihdama pek çok kamu hizmetinin yeniden düzenlendiği bir yapılanmayı ihtiyaç olarak ortaya koyuyoruz.

Salgın koşullarında daha da artan kadına yönelik şiddetin önüne geçmek için gerekli önlemlerin hızla alınmasını ve yasal düzenlemelerin yapılmasını, cinsel yönelim ayrımcılığına, nefret söylemine ve baskılara son verilmesini acil yapılacaklar içinde değerlendiriyoruz. Yine bu kapsamda; toplumsal yaşamın her alanında cinsiyet eşitliğinin sağlanmasını, salgın koşullarında ağırlaşan çocuk ve yaşlı bakımının kadınların sırtında bir yük olmaktan çıkarılması için somut adımların atılmasını, semtlerde ücretsiz, nitelikli ve yaygın çocuk bakım yuvaları açılmasını, işyerlerinde kreşler, emzirme odaları ve annelerin süt izni hakkından taviz verilmemesini, yaşlılar için ücretsiz bakımevlerinin yaygınlaştırılmasının gerekliliğini ortaya koyuyoruz. Bu koşullar sağlandığında hem kadınlara yönelik şiddetin engellenmesi için önemli adımlar atılmış olacak, hem de çalışma ve yaşama koşullarının nispeten iyileştirilmesi, cinsiyet eşitliğinde önemli bir aşama kaydedilmesi sağlanacaktır.

EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan

‘KADINLARIN İÇİNDE BULUNDUĞU SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ İKİ PROGRAM DA DEĞİL’
Bildirgenizin bir seçim bildirgesi olmadığını ifade ediyorsunuz ancak ülkenin seçim sathına girdiği de açık. Hattınızı Millet ve Cumhur İttifaklarının dışında bir üçüncü seçenek, halk ittifakını oluşturmak olarak ifade ediyorsunuz ve bunun için de siyasi partilerle çeşitli temaslarınız olduğunu görüyoruz. Öncelikle Millet ve Cumhur İttifaklarının kadınlar için neden birer seçenek olmadığını düşünüyorsunuz?
Tek adam yönetiminin siyasal oluşumu olan Cumhur İttifakının programı bellidir. Daha baskıcı, daha otoriter, özgürlük alanlarının iyice daraltıldığı, hak olan tüm kazanımların yok edildiği, yukardan aşağıya tek adamların söz ve karar sahibi olduğu, siyasal gericiliğe yaslanan bir rejim. Bugün uygulamalar bu yönde. Burjuva muhalefetinin siyasal oluşumu olan Millet İttifakının programında kısmi demokratik haklara dair söylemler yer bulsa da esas olarak sermayenin programı olma özelliğini korumaktadır. Verilen mesajlarda da uygulanacak politikaların sermayeyi ürkütmemesi, yabancı sermayenin girişine olanak sağlayacak güvenli ortamların sağlanması gerekliliği üzerine bir ekonomik program onlarınki de. Bu düzenin doğa ve çevre için yağmacı, savaşçı ve sömürücü yanıyla yıkıcı özelliklerinin daha çok ortaya çıktığı bu süreçte, dünya halkları ve ezilenleri için hayatta karşılığı olmasa da daha adaletli, daha yeşil bir kapitalizmden bahsediliyor. Millet İttifakının programında yer alan “ekonomide daha adaletli bir bölüşüm” önerisiyle bugün ekonomide yaşanan sorunların işçi ve emekçiler lehine çözülmesi mümkün olmadığı gibi kadınların da içinde bulunduğu sorunların bu iki programla çözülmesi mümkün değil. Bu nedenle, işçinin, emekçinin, yoksul halkın, ezilenlerin çıkarlarını esas alan bir ekonomik ve siyasal programı, bu programı içeren seçeneği ortaya koymak bu düzenin değişmesini isteyen tüm siyasal ve toplumsal güçlerin sorumluluğudur. Biz bu gerekliliği ortaya koyuyoruz.
‘MÜCADELE KARARLILIĞINI BU DÜZENİ DEĞİŞTİRMEK İÇİN KULLANMANIN ZAMANI GELDİ’

Kadınların talepleri ve mücadeleleriyle halk ittifakının bir parçası olması konusunda siz, bu öneriyi getirenler olarak ne yapmayı düşünüyorsunuz, diğer yandan kadınların, kadın hareketinin bu ittifakın bir parçası olması için çağrınız nedir, bunun için neler yapacaksınız?

Biz halk ittifakı önerisini üçüncü seçenek olarak ortaya koyarken bu seçeneği seçime, 4 yılda bir kurulacak sandığa bağlayan bir yaklaşıma sahip değiliz. Tam tersine, bildirgede ifade ettiğimiz halk için, halkın ihtiyaçlarına göre şekillenecek ekonomi politikaları ve bütçe oluşumunun, güvenceye alınmış hak ve özgürlüklerle şekillenecek demokratik bir siyasal rejimi kazanmanın yolunun mücadeleden geçtiğini söylüyoruz. Ayrıca, bu mücadelenin halkın örgütlü ve birleşik gücüyle yürütülmesi gerektiğini ortaya koyuyoruz ve değişimin öznesi olarak işçi, emekçi, üretici köylü, emekli, işsiz, küçük esnaf yani emekçi halk kesimlerini görüyoruz. Yani eşitlik ve özgürlük mücadelesiyle kadınlar zaten demokrasi mücadelesinin öznelerinden biridir. Bugüne kadar elde ettikleri en ufak bir kazanımın bile mücadeleyle olduğunu kadınlar hayatın pratiği ile deneyimlediler. Karşılaştıkları güncel sorunlara karşı mücadele kararlılığını ve gücünü bu düzeni değiştirmekten yana da kullanmanın zamanı geldi. Çünkü sermaye kesiminin temsilcileri zaten bir sistem tartışması yaparken neden işçiler, emekçiler, ezilenler, kadınlar, gençler kendileri için, kendi hak ve özgürlüklerini içeren bir sistem tartışması yapmasınlar?

Biz kadın hareketinin ortak mücadele alanları ve her mahallede, iş yerinde, okulda, yurtta, sokakta hep birlikte inşa edeceğimiz yerel birlikler ve mücadele araçlarıyla “Eşit, özgür, şiddetsiz bir yaşamı birlikte kazanacağız, kadınlar kazanacak” diyoruz.

ŞİDDETE, BAKIM YÜKÜNE, EŞİTSİZLİĞE KARŞI SOMUT ADIMLAR TALEBİ

Bildirgede kadınlara özel maddede salgınla artan şiddete dikkat çekiyor, acil önlemler alınması gerektiğini söylüyorsunuz. Kadınların üstündeki bakım yüküne de dikkat çekiliyor. İki temel soruna ilişkin de somut adımlar atılması gerektiğini ifade ediyorsunuz. Nedir bu somut adımlar?

Kadına yönelik şiddetin münferit değil politik olduğunu söylüyoruz. Bu nedenle palyatif uygulamalar kadınların karşı karşıya kaldığı sorunlara kalıcı ve kökten çözüm getiremez. Şiddete karşı mücadelede sığınaklardan başvuru merkezlerine kadar, yerel yönetimleri de kapsayan pek çok idari düzenleme şart. Bu yetmez, yasalarda ceza olmadığı için kadına yönelik şiddet vakalarında cezasızlık söz konusu değil. Yasalarda yer alan cezaların uygulanması için bile kadınların ayrıca mücadele etmesi gerekiyor bugün. Örneğin bu durumun değişmesi gerekir. Yasaların doğru uygulanacağı bir yargı sistemi. Yasal boşlukların olduğu yerde de gerekli yasal düzenlemelerin yapılması. Nefret diline baktığımızda şiddetin ve nefretin bizzat iktidar gücünün başvurduğu politikaların söylemleriyle beslendiğini ve buradan cesaret aldığını görmekteyiz. Şiddeti, nefret suçlarını teşvik eden her eylem ve söylemin suç sayılacağı hukuk sisteminin oluşması gerekiyor.

Diğer yandan çocuk, hasta ve yaşlı bakımının toplumsal bir sorumluluk olarak ele alınması, eğitimin örgütlenmesinden hasta ve yaşlı bakım merkezlerinin planlanmasına kadar bu perspektifle politikalar oluşturulması ve çözümler bulunması gerekir. Merkezi yönetimler ve yerel yönetimlerim koordineli bir şekilde kreş, hasta ve yaşlı bakım merkezlerinin oluşturulmasında görevlerini yerine getirmesi sorunlara rahatlatıcı çözümler getirecektir.

Cinsel yönelim ayrımcılığına, nefret söylemine ve baskılara son verilmesi, toplumsal yaşamın her alanında cinsiyet eşitliği sağlanması gerektiği de maddelerden biri. Toplumsal yaşamın her alanında cinsiyet eşitliğinin sağlanması için nasıl somut adımlar atılmalı?

Her yurttaşın doğduğu andan itibaren hakları ve özgürlükleri güvence altında olmalıdır. Ekonomide, üretimde, dolayısı ile istihdam politikalarında işçi, emekçi ve ezilenlerden yana yapılacak her düzenleme eşitsizliğin azalmasına katkı sağlayacaktır. Eğitim, istihdam, sağlık hizmetleri bu kapsamda yeniden örgütlenmeli. Toplumsal değer yargıları kesinlikle değişmelidir. Bugün sıkça kullanılan ve toplumsal hayatı dini kurallar esas alınarak yeniden örgütlemeye çalışan iktidar mensuplarının “inançlarımız ve değerlerimiz” yaklaşımı cinsiyet ve cinsel yönelim ayrımcılığını körüklemektedir. İnanmama hakkı dahil gerçek bir inanç özgürlüğünü içeren demokratik ve laik bir toplumsal düzen ve eğitim sistemi ayrımcılıkla mücadelede etkili olacaktır.


‘KAZANIMIN VE DEĞİŞİMİN ÖZNESİ: HALKIN ÖRGÜTLÜ GÜCÜ VE MÜCADELESİ’
Bildirgede yer alan maddelerde örneğin şiddete karşı önlemler, Kürt sorununun çözümü, kâr ve rant için doğayı ve çevreyi yıkıma uğratan yatırımların durdurulması gibi yapılması gerekenler sıralanıyor. Tüm bu acil çözümler nasıl hayata geçecek? Kim yapacak bunları?
Kazanımın ve değişimin öznesi, halkın örgütlü gücü ve mücadelesidir. Hem ülkemizden emek ve demokrasi mücadelesinden örnekler hem de dünya deneyimleri hak kazanmanın, mevcut politikaları değiştirmenin, hatta hükümet devirme, iktidar yıkmanın yolunun nerden geçtiğini göstermektedir. Hükümete geri adım attıran 15-16 Haziran işçi direnişi, 12 Eylül karanlığını dağıtan 89 bahar eylemleri, büyük madenci yürüyüşü, kölece çalışmanın adı olan 4/C çalışma düzenini yerle bir eden Tekel direnişi, toplu sözleşmeleri yeniden yazdıran metal fırtınaları, maden ve enerji şirketlerine geri adım attıran köylü ve çevre direnişleri… Akaryakıt zamlarını geri aldıran, hükümeti istifa ettiren Kazakistan halkının isyanları, Afganistan, Yemen, İran, Suudi Arabistan gibi ülkelerde kadınların hayatları pahasına verdikleri mücadeleler ve direnişler… Örnekler daha artırılabilir, bildirgemizde yer alan talepleri kazanacak olan, gerekliliği ortaya konulan siyasal sistemi kuracak olan güç örgütlü halk gücü ve mücadele kararlılığı olacaktır. Bu kazanımın gücü aynı zamanda mücadele ortaklıkları olacaktır. Bildirge Emek Partisinin programının ifadesini bulduğu içeriktedir. Mücadele ortaklığında yer alabilecek siyasi partiler, emek ve meslek örgütleri, inanç grupları, kadın hareketi, gençlik inisiyatifleri, platformları, üretici köylüler, çevre hareketi gibi mücadele dinamiklerinin merkezinde olacağı bir halk ittifakı ve ortaklaşılan taleplerle beslenecek mücadele platformuyla kazanıma gidecek yolun önü açılabilir.
SENDİKAL BÜROKRASİNİN ÇARKLARININ KIRILMASI İÇİN KADIN İŞÇİLER İRADESİNE SAHİP ÇIKMALI

İnsanca çalışma koşulları için mücadele eden kadınlar sadece patron ve hükümet ikiliği altında değil aynı zamanda sendikal bürokrasi altında da eziliyor. Kadın işçiler sendikalarda örgütlendiklerinde de karşısına bu bürokrasi sorunu çıkıyor. Kadınların içinde bulunduğu koşullar, sırtlarına yüklenen sorumlulukları geri planda kalmaya kadınları zorlayabiliyor. Kadın işçiler sizin çizdiğiniz mücadele hattında nerede duruyor?

Kadın işçiler zaten mücadelenin en ön saflarında. İşveren-patron, hükümet-devlet ikilisinin yanına sendikal bürokrasiyi de koyduğumuzda tam şeytan üçgeni oluşuyor. Bu üçlü işçi sınıfı için önemli bir engel oluştururken kadın işçiler için bu engel katmerli hale gelmekte, bu açık. Diğer yandan mücadele yolu bir defa seçildikten sonra kadınlar bu mücadelenin en ön saflarında yer almakta ve kararlılıklarıyla örnek olmaktalar. Salcomp’tan Başpınar’daki tekstil işçilerine, Hendek’teki işçi katliamının adalet davasından Oppo’da dönemin en büyük toplu işten atma sürecinde önce kadın işçilerin ses çıkarmasına kadar pek çok örnek de kadınların mücadeleci yönü kadar işçilerin önüne dikilen sendikal bürokrasinin ağırlığını da ortaya seriyor. Nasıl ki her alanda söz, yetki ve karar halkındır diyorsak sendikalarda da sözün, yetkinin ve kararın işçilerde olduğu bir işçi iradesinin tesisi için, kadınların önüne çıkarılan her türlü ataerkil denetim ve baskının da özel olarak gündem edilmesi, sendikal bürokrasinin çarklarının kırılması için işçi kadınların işyerlerinden başlayarak kararlı ve güçlü örgütlenmelerle iradesine sahip çıkması gerekiyor.

Fotoğraflar: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
EMEP’ten nafaka hakkını gasp edecek düzenlemeye te...

6. Yargı Paketi ile meclise getirilecek olan, kadınların nafaka hakkını ortadan kaldıran ‘Devlet Des...

EMEP İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros: Gücümüz da...

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne giderken Emek Parti...

EMEP: ‘Diyanet, kadınların mevcut haklarına dini t...

Sorularımızı yanıtlayan EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, Diyanet’in artan etkisi ile tek a...