Diplomalı işsiz sayısı her geçen gün artıyor, üniversite öğrencileri hatta lise öğrencileri arasında gelecek korkusu, iş bulamama kaygısı büyüyor. Pek çok mezun geçinebilmek için okuduğu alandan bağımsız ne iş olursa bulmaya çalışıyor.
İletişim Yayınlarından çıkan "Bayağı Kalabalığız" Üniversiteli İşsizliği kitabıyla diplomalı işsizliği, sebeplerinden yarattığı etkiye kadar pek çok yönüyle inceleyen Dr. Esra Kaya Erdoğan ile konuştuk.
Dr. Esra Kaya Erdoğan
TRABZON’UN NÜFUSUNDAN FAZLA DİPLOMALI İŞSİZ VAR
“Bayağı Kalabalığız” Türkiye'deki işsizler bakımından neyi ifade ediyor?
TÜİK’in 2020 verilerine göre; 1,1 milyon yükseköğrenim mezunu işsiz var; Tekirdağ’ın, Trabzon’un ya da Sivas’ın toplam nüfusundan daha büyük bir diplomalı işsiz nüfus var. Yeni mezun gençler arasında, yani 15-24 yaş grubundakilerde ise her 3 kişiden biri işsiz. 2010’lu yıllarda yeni mezunlarda her 4 kişiden biri işsizdi. Bu açık ve basit verileri bile yan yana getirdiğinizde diplomalı işsizliğin kitlesel ve kalıcı bir nitelik taşıdığını görüyoruz. Üstelik bu verilere pandemiyle birlikte eklenen, eklenecek olan yüzbinlerce kişi dahil değil.
FORMEL EĞİTİM EŞİTSİZLİĞİ YENİDEN ÜRETİYOR
Kitabınızda işsizlerin lise yıllarındaki tercih ve kararlarını sorgulamalarını nasıl yorumluyorsunuz? “Eşitsizliğin Kaynağı Lise” başlığına kitabınızda yer vermişsiniz; sizce bu eşitsizlik daha alt dönemlere kadar iner mi?
Formel eğitim eşitsizliklerimiz temelinde yükseldiği gibi eşitsizliği yeniden üretiyor ve biriktiriyor. Eğitim kurumları arasındaki hiyerarşide konumlandığınız yer, ailenizin eğitime yatırım yapma kapasitesine, gelirine, sosyal, kültürel ya da sınıfsal pozisyonuna paralel olarak şekillenir. Bu yanıyla mevcut tabloda yükseköğrenim alanındaki sıralanmanın, ayrışmaların kökeninin çok büyük ölçüde lise hazırlığı ve lise döneminden geldiğini söyleyebiliriz. Tercih ya da karar olarak adlandırdığımız süreçler bile dahil olduğunuz okulun türü, okul atmosferi, aile ve sosyal çevreden aldığınız kültürel miras, maddi yeterlilikler gibi bir dizi faktörle ilişkili. Bu faktörler yükseköğrenimdeki pozisyonunuzun oluşum bağlamını, içeriğini ve sınırlarını etkiliyor.
Diplomalıların sorgulamaları da bu duruma dair...
EĞİTİMDE EŞİTSİZLİK ANAOKULUNA KADAR İNİYOR
Uzun işsizlik halinde diplomalılar bir tür yaşam muhasebesine giriyorlar. Başka sorgulamaların yanı sıra eğitim öykülerinde bilhassa lise yıllarına ve kökenlerine geri dönüyorlar. Bu geriye dönüş çerçevesini çizdiğimiz ayrışmanın ve dönemecin yansıması olarak ortaya çıkıyor. Bu ayrışma ilerleyen yıllarda elbette daha alt kademelerde belirecek. Eğitim finansallaşıp kamusal anlamı ve kamusal destekler azaldıkça eşitsizlikler artıyor ve kutuplaşıyor. Ücretsiz, nitelikli kamu eğitimi ortadan kalktıkça güçlü olanın iyi eğitime eriştiği bir tabloda sınıfsal bölünmeler ilkokul hatta anaokuluna kadar iniyor ve dönemeç gelecekte buralardan başlayacaktır. Daha basit ve güncel örneklerle düşünelim. 6 yaşında bir çocuğunuz olsun. Eğitimi için yılda en az 30-40 bin lira bütçe ayırıp bir özel okula çocuğunuzu gönderemiyorsanız elbette devlet okullarına göndereceksiniz. İyi devlet okulu denilen okulların sayısının azaldığı, iyi okulların zengin semtlerinde yoğunlaştığı bir ortamda, o mahallede oturabilme ve yaşamı sürdürebilmeye yetecek bir mali gücünüzün olması gerekiyor. Sistem içi sızmalar yaptığınızı farz edelim. Bu durumda da en azından o mahallede oturan bir tanıdığınızın olması lazım yani sosyal bağlarınız bir eşiğin üstünde olmalı. Devamında bu türden devlet okullarının da çok da düşük sayılmayacak kendilerine mahsus maliyetleri var. Bunları da üstlenebilmelisiniz. Bu zincire başka bir dizi şey eklenebilir. Bahsettiğimiz ayrışmalar, kademelenme ve sonrasındaki dönemeçlerin oluşumu işte bu halkalardan geliyor.
İşsiz gençlerin işsizliğin sebebi olarak bir noktada kendilerini gördüğüne rastlıyoruz. Aynı zamanda yalnız olmadığını “Bayağı Kalabalığız” diyerek söylemesindeki çelişkiler sizce neler?
Öncelikle bu durumun bir çelişki olmadığını düşünüyorum. Belki handikap diye düşünebiliriz. Diplomalılar Türkiye’de kendilerinin yaşadığı ve hatta genel işsizlik oranlarının farkındalar. Bahsettiğimiz rakamları, verilere birçoğu hakim. Ötesinde işsizlik öylesine yaygın ki arkadaşları, kuzenleri ve hatta diğer aile üyeleri de işsiz. Ancak bu bilgiye sahip olmak, özellikle uzun işsizlik yaşayan biri için işsizliğin yaşanma halini hafifletmiyor. İşsizliğin tahribatını, işsizin kendisiyle kaldığında sorduğu soruları engellemiyor ya da içine girdiği yaşamını sorgulama, muhasebe çıkarma halini ortadan kaldırmıyor.
‘İŞSİZLİĞİN SORUMLULUĞUNU İŞSİZLERE YÜKLEMEK POLİTİK SORUMLULUĞU SİLİKLEŞTİRİYOR’
İşsizliğin hem küresel bir sorun olduğu vurgulanırken hem de bireylere atfedilen bir sorun olmasını sosyolojik olarak nasıl yorumluyorsunuz, değerlendiriyorsunuz?
İşsizlik verilerine baktığımızda özellikle pandemi sonrasında farklı coğrafyalarda işsizliğin yeni bir sosyal sorun olarak önümüzde durduğu ve yakın gelecekte büyük işsizlik dalgalarının geleceği aşikar. Ancak bu durumu hangi bağlamda nasıl bir argüman üzerine kurduğumuz ince bir ayrıma işaret ediyor. İşsizliği salt küresel bir olgu olarak ortaya koymak, mevcut işsizliği açıklarken küresel sorun alanları argümanını yükseltmek ile işsizlerin işsizliğini onlara yüklemek aynı anda işletildiğinde politik sorumluluğu silikleştiren bir bağlam yaratıyor. İşsizlik yaygın, küresel ve kaçınılmaz bir gerçek argümanını “bireysel yatırımlarını küresel yetkinliklere ve becerilere göre geliştir, durmaksızın fark yarat” cümlesi takip ettiğinde politik ve kamusal sorumluları olmayan, hem işin hem de eğitimin neoliberalizmin bireysel sermaye yorumlarına terk edildiği bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz.
‘DİPLOMAYA ERİŞMEK BİLE BUGÜN ASGARİ OLANAKLARI GEREKTİRİYOR’
Diplomalı işsizleri orta kesim dediğiniz kesimden hareketle ele alıyorsunuz. Yoksul kesimdeki ailelerin çocuklarında işsizlik oluyor mu ya da olmuyor mu?
Elbette yoksul ailelerin çocukları da işsizliği yaşıyor ve hatta varsıl ailelere üye olanlara göre daha az olanakla ve daha sert yaşıyor. Buradaki vurgu araştırmanın başlangıçtaki hareket noktasından ziyade biraz önce bahsettiğimiz diploma-toplumsal eşitsizlikler arasındaki güçlü bağı akılda tutmamız gerektiğine dair. Bugün hala diplomaya erişmek asgari düzeyde bazı olanaklara sahip olmakla mümkün. “Derin Yoksulluk” olarak tarif edilen hali yaşayan gençler bırakın üniversiteyi liseyi dahi tamamlamadan geçim dertleriyle çalışma yaşamına dahil olmak zorunda. Alt gelir gruplarından gelip büyük bir meşakkat, çaba ve özveriyle yükseköğrenime erişen daha az sayıdaki gençler için de yükseköğrenimi devam ettirmek, sistemin dışına atılmadan tamamlamak oldukça güç. Mezuniyet sonrasında iyi bir işe girmek için bekleyebilmek, acilen işe girme zorunluluğu duymamak, kısa süreli işsizlikte ne iş olsa yaparım dememek dahi bir mukavemet meselesi. Yani işsizlik, diplomalı işsizlik hali sınıf kökenlerimizden arınmış şekilde yaşanmıyor.
‘İŞ BULMAK İÇİN YETENEK, DONANIM YERİNE TORPİLE SAHİP OLMANIN ÖNEM KAZANMASI TEPKİ BİRİKTİRİYOR’
Kitabınızda işsizliğin tahribatından bahsediyorsunuz, bunun için özel bir başlık da var kitapta. “İşsizliğin Tahribatı” başlığında nelerden bahsediyorsunuz kısaca anlatır mısınız?
İşsizliği bir süreç olarak kavradığım için bu başlıkta ağırlıkla bir aşamanın yansımalarından bahsediyorum. Uzayan işsizlik dönemleri diplomalıların geçmişten getirdikleri tüm birikim ve gayretin anlamsızlaştığı, işsiz-güçsüz olmanın tüm olumsuz çağrışımlarının hissedildiği büyük bir boşluk olarak yaşanıyor. Diplomalılar bu dönemde parasızlık temel olmak üzere bir dizi etkenle toplumsal mensubiyetlerini kaybediyor. Başarız, yenik ve atıl hissediyorlar. Tecrübeli işsizler çalışmaktan gelen tüm etiket ve bağlantılarını kaybediyor. Büyük bir hiçlik açığa çıkıyor. Buna gelecek kaygısı, yarının ne olacağının belirsiz olması ekleniyor. Diğer taraftan daha önce söylediğimiz gibi diplomalı kendisiyle baş başa kaldığında bir tür geçmiş muhasebesine ve yaşam sorgulamasına girişiyor. Neoliberal özneleşme süreçleri kişiyi yaşamından, başarısından, yer aldığı toplumsal konumdan sorumlu tuttukça işsizliğin suç atfında bireyin başarıları, yetersizlikleri, yanlış tercihleri ya da eksiklikleri gibi hususlar öne çıkıyor. Diplomalıların işsizlik deneyiminde de bu anlamıyla yaşam duraklarına geri dönme ve işsizliğin şahsileşmesi söz konusu oluyor. Son olarak ise diplomalılar cephesinde meritokratik vaadin çalışma-eğitim aksında kurduğu argümanların çözüldüğünü söyleyebilirim.
Yetenek, sebat ederek çalışma ve beklentilere uygun eğitsel donanımın merdivenleri çıkmayı sağlayacak taşlar olduğu fikri çözülüyor. İşe erişmede tanıdıklar, networkler, torpile sahip olmanın “adamını bulmanın” önem taşıdığı düşünülürken büyük bir huzursuzluk da birikiyor.
BAKIM SORUMLULUĞUNUN KADINA YÜKLENMESİ KADIN İŞSİZLİĞİNİ ARTIRAN BİR GEREKÇE
Kitabınızda kadınların işsiz kalması durumunda evlenmeye ve evliliğe doğru bir sürecin olduğundan; erkekler de ise tam tersi bir sürecin olduğundan bahsediyorsunuz. Daha çok evli erkeklerin çalıştıklarına değiniyorsunuz. Cinsiyet rolleri ile işsizlik arasındaki bağ nasıl oluşuyor?
İş gibi işsizlik de cinsiyet rolleri ve normları çeperinde yaşanıyor. Eğitim düzeyine göre oransal olarak baktığımızda yükseköğrenim mezuniyeti kadınların erkeklerle olan makası en çok kapattığı düzey. Buna rağmen aradaki fark 2 kat düzeyinde.
Yükseköğrenim mezunu erkeklerin oranı yüzde 10 civarında iken kadınlarda yüzde 20 bandında. Çünkü eve ekmek getiren, ailenin reisi olan ya da olmaya aday olan “babanın” işsizliği bir kriz ve aciliyet biçiminde yaşanıyor. Erkeklerin işsiz kalması onu güçsüzleştiren ve dolayısıyla erkeklik kimliğine zarar veren bir durum olduğu için hem erkeklik ağında hem de toplumsal alanda “engellenen bir durum.” Erkeklerin işsiz kalması halinde ise bütün bir toplumsal alanın işsizliğe çare bulmaya ve onu gidermeye daha fazla gayret gösterdiğini söyleyebiliriz.
Diğer taraftan kadınlar için ise kadınlığa atanan bakım ve düzenleme görevleri bilhassa anne-kız ya da gelin olmak gibi konumlar işsizliğin kaynakları. Çalışan kadınların bu nedenlerle işten çıkması veya çıkarılması, kesintilere uğrayan bir çalışma yaşamına sahip olması, iş ararken bu sorumlulukları kendisinin merkeze koyması ya da kadınların önüne konulması aradaki sayısal farkı oluşturuyor.
‘KADINLAR EV İÇİ İŞLERE DÖNÜYOR’
Diplomalı kadınların işsizliğinde ise kadınların haneye, ev içi işlere yeniden döndüğünü, ev içi ekonomiye sundukları katkı oranında işsizliklerine müsamaha gösterildiğini söyleyebilirim. Uzun işsizlik halinde evlenmeleri, çocuk doğurmaları hızla gündeme getiriliyor. Üstelik kadınlar üzerindeki bu baskı “işe yarama, yaşamı üretken kılma” söylemi üzerinden kuruluyor. Diplomalı kadınlar ise “kendi ayaklarının üzerinde durmak” üzere kurdukları yaşam örgüsünde işsizlik bağlamında oluşan bu müdahalelerin sıkıntısını ve çelişkilerini bir arada yaşıyorlar.
‘DİPLOMAYA YÜKLENEN ANLAMLAR ÇÖZÜLÜYOR’
Genç nüfus işsizliğin yüzde 24 olduğu bu zamanlarda üniversiteli işsizin giderek artması diplomaya olan güveni beklentiyi nasıl etkiliyor?
Ben hala diplomanın bir istikamet olarak geçerliliğini koruduğunu düşünüyorum. Ancak lise düzeyindeki gençler arasında dahi diplomanın tanımlı ve belirgin bir gelecek vaat etmediği biliniyor. Diplomaya yüklenen eski anlamlar çözülüyor bu çözülme diploma sayısını ve derecesini arttırıyor. Bu döngü böyle süregidiyor... Diploma çoğaldıkça bayağılaşıyor...
İlgili haberler
Kadın emeği kayıt dışı, işsizlik yüksek, ev ve bak...
KEİG’in şubat ayında yaşamını yitiren Akademisyen Nuray Ergüneş anısına düzenlediği ‘kadın emeği’ sö...
İşsizliğin yarattığı gerçeklik: ‘Sanat tarihi mezu...
Yirmi iki yaşındaki çağrı merkezi çalışanı Esra’nın hikayesi, hayalleri, beklentileri bugün Türkiye...
Üniversite diplomalı bir temizlik işçisi yazdı: Di...
Samatya Hastanesinde çalışan üniversite mezunu bir temizlik işçisi kadın anlatıyor: İşimden dolayı g...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.