Bakırköy Belediyesi’nde çalışan sözleşmeli ve kadrolu Belediye-İş üyesi 350 kadar işçi yüzde sıfır zam dayatmasına karşı pazartesi günü greve çıktılar.
Bakırköy ilçesi okulların, hastanelerin, işyerlerinin yoğun olduğu bir ilçe. Bir gün içinde neredeyse bir milyon insanın geçiş güzergahı olan, yaklaşık 300 bin insanın da yerleşik olarak yaşadığı büyük bir ilçe.
Belediye bünyesinde çalışan işçiler işte bu yoğun nüfuslu ilçenin mali, idari, sosyal ihtiyaçlarına yanıt vermek üzere çalışıyor.
Ancak üç yıldır ücretlerine ve sosyal haklarına iyileştirme ve zam almadan, giderek yoksullaşarak ve emekleri değersizleştirilerek çalıştırıyorlar. Üstelik mobbing altında, işten atılma korkusuyla.
Şimdi bu işçiler grevdeler; büyük bir çoğunluğunu ise kadın işçiler oluşturuyor. Grev alanı olan belediye ana bina önünde neşeyi sağlayan da onlar, cesaret verenler de onlar.
Biz de grevde olan 6 kadın işçi ile sohbet ettik.
“HİÇBİR ZAMAN İŞ GÜVENCEMİZ OLMADI”
Öğle saatinde yemek molası veriyorlar. Yemeklerini belediye binası karşısında olan mezarlığın içinde oturarak yiyorlar. Öğle aralarında, mezarlığın kasveti, grev önlüklü kadın işçilerin öfke, kaygı, neşe, azim, cesaret duyguları ile dağılıyor. Sohbet ettiğimiz mekânın o ağır havasından eser kalmıyor.
Kendilerini ve çalıştıkları bölümleri, yaptıkları işleri anlatarak başlıyorlar.
Başta en güzel kim konuşuyor tartışması oluyor, “O konuşsun” diye. Ama sonra her biri birbirinden güzel ve etkili ifade ediyorlar kendilerini.
Tiyatro Müdürlüğünde sözleşmeli olarak çalıştıklarını anlatıyor ilk sözü alan Yeliz, “Kadrolu işçi değiliz, memur değiliz, tiyatro müdürlüğünün sözleşmeli çalışanlarıyız” diyerek statülerinden bahsediyor. Her mayıs ayında giriş çıkış yapılıyor. Kimilerinin sözleşmesi yenileniyor bu zamanlarda kimilerine ise kapı gösteriliyor.
“Biz sendikaya üye olduktan sonra iki yılda bir toplu sözleşme ile birtakım haklarımızı almaya başladık, her sözleşme oldukça zam, sosyal haklar vb. elde ettik ama iş güvencemiz hiçbir zaman olmadı. Hala da yok. Üstelik son üç yıldır herhangi bir zam alamadık, toplu sözleşme imzalayamadık” diyor ve ekliyor; “Şimdi işveren bizi en çok bununla tehdit ediyor. Mayıs ayında giriş çıkışlar yapılacak; greve katılanların sözleşmelerini mayıs ayında yenilemeyeceğiz” diye.
Sorumlu yöneticiler tarafından kadınların aranıp, “Greve çıkmayın, iş başı yapın yoksa siz bilirsiniz” diye tehdit edildiklerini öğreniyoruz.
“İŞVEREN KADINLARI ‘ZAYIF NOKTA’ GÖRÜYOR”
Ekonomik kriz, işsizlik derken bu kadar baskıya rağmen, sizi bu binanın önüne diken duygular nedir? diye soruyoruz. Bir başka sözleşmeli çalışan kadın işçi başlıyor söze.
“Kadınlar işverenler tarafından hep daha zayıf nokta olarak görülüyor” diye başlayıp devamını şöyle getiriyor “Ataerkil diyoruz ya hani, ev geçiminde tüm sorumluluk erkeğin diye biliniyor. Ama öyle değil, evi esas geçindiren kadınlar. Sorumlulukları yüklenen kadınlar. En basitinden benim iki çocuğum var. Çocuklarım büyüdükçe masrafları da büyüyor. Onların isteklerine de koşmak zorundayız.” Devam ediyor, “Şu anda bizim hiçbir özelimiz yok. Bize ayın onbeşinde maaş yatıyor; onbeşinde aynı gün maaş bitiyor. Aynı gün ödemelerimizi yapıyoruz; bunların hesaplarını yapıyoruz. Ama bir kuaföre gideyim, bir kaş aldırayım diyemiyoruz. Artık onu kendi aramızda yapmaya başladık ya” diyor sitemle gülerek; diğer kadınlar da kahkahayı basıyor. Belli ki kuaför masraflarına hepsi aynı çareyi bulmuş. Hepsi evet deyip, iş yerinde en güzel kaş alan arkadaşlarının isimlerini söylüyorlar. Kim iyi kaş alabiliyorsa, “Kız boşver, o kadar para verilmez, ben alırım” diyormuş.
“ENFLASYON YÜZDE 14, İŞÇİYE ZAM YÜZDE 0, NASIL GEÇİNELİM?”
Gülüşmelerden sonra aynı kadın işçi devam ediyor;
“Benim küçük oğlan şimdi lise son sınıfta olduğu için her hafta 160-250 lira arasında test kitabı masrafı oluyor. Tamam eğitim için feda olsun çalışalım ama bizim alacaklarımız var, haklarımız var. Belediye başkanı da diyor ki vermeyeceğim. Yüzde sıfır zam vereceğim. Enflasyon resmi olarak yüzde 14 olmuş, nasıl geçinelim?”
“Bizim maaşımız iller bankasından yatıyor. Ama bizim hesabımıza geçmiyor. Yasa gereği bunu işlemek zorundalar. Ama bize yatırmıyorlar. Böyle olunca ne oluyor, vergi dilimine giriyoruz. Vergi dilimine girince ben üç sene önceki maaşıma geri dönüyorum” söz sorumlu müdürlerden gelen telefonlara geliyor yine.
“Dün akşam herkesi aradılar. ‘Elçiye zeval olmaz, mayıs ayında sözleşmeniz yenilenmeyecek, bugün son gününüz işe gelin, çalışın,’ dediler. Ben de eşimle konuştum bu durumu, dedim ki arkamda mısın? O da dedi ki istersen kapının önünde tek başına kal ben arkandayım.”
Diğer işçiler, eşinin bu tutumunun önemli bir destek olduğunu belirtiyorlar.
“BİZLER ARTIK BİRLİĞİZ, AYIRAMAZLAR”
Yaptıkları grevin çok güzel ses getirdiğini söylüyorlar önceki eylem ve grevlerine göre “Neden?” diye sorduğumuzda şöyle cevap alıyoruz;
“Artık insanlar birlik olmaya karar verdikleri için. Artık birlik olalım diyoruz, ayrımcılık yapmayalım diyoruz. Bizi kendi içimizde bölmek istiyorlar. Samimi arkadaşlarımla, kahve sigara içtiğim, birlikte ekmeğimi paylaştığım arkadaşımla arama ayrım koymak istiyorlar. Sen kadrolusun, sen sözleşmelisin bilmem ne diye. Ama ne ben o arkadaşımı satarım ne de onlar beni satar. Biz artık birliğiz beraberiz. Çıkarsak da birlikte, batarsak da birlikte.”
GREV EVİN NEŞESİ, ÇOCUKLARININ GELECEĞİ OLDU...
“Evde havalar nasıl peki?” diye soruyoruz. Her akşam evin kapısından içeri “hak hukuk adalet” sloganı atarak girdiğini, grevin de evin neşesi haline geldiğini anlatıyor. “Çorba kasesini alıyorum elime, bir elimi de yumruk yapıyorum; diyorum ki ‘ama niye burada grev işlemiyor, niye yemek yapıyorum, grevdeydim hani ben?’ çocuklar gülüyorlar sonra” diyor.
Başka bir kadın işçi alıyor sözü; kendisi işten atılırsın tehdidi ile aranmamış henüz.
“Arasalardı da çok bir şey değişmezdi. Ne kaybedeceğiz? Kendimiz için bu grevi yapmak zorundaydık. Ha kimse bunu istemiyordu, buraya gelelim soğukta dikilelim filan. Ama buraya gelince de bu havayı soluyunca da buna ihtiyaç vardı diyorum. Baskılar, mobbing karşısında birlik beraberlik duygularımızı tazeledik. Tabii hepimiz için zor, hepimizin ailesi var, küçük çocuklarımız var. Onları da göze alarak, onlar için bunu yapıyoruz. Aile ve çocuk da bize motivasyon kaynağı oluyor. Alacağız herhalde, baskılar bizi yıldıramayacak” diye gülümseyerek bitiriyor sözlerini.
Küçük kızının hasta olduğunu söyleyerek lafa giriyor yeniden ilk konuşan işçi. “Eve gidince kucağımda uyuya kalıyor hemen. Ona bakınca hastayken yanında olamadığıma üzülsem de hemen diyorum ki bu senin geleceğin için aynı zamanda. Sana güzel bir dünya bırakmak için gidiyorum her gün.”
Diğer işçi kadınlar da onaylıyor. “Anne olunca daha başka bir güç geliyor direnmek için” diyorlar. Kadınların ön planda olmasını biraz bu duygulara da bağlıyorlar. Aynı zamanda Çocuklarının rızkının peşinde olduklarını vurguluyorlar.
“KORKACAK ZAMANI ÇOKTAN GEÇTİK”
Yemeğini bitirmiş, grev yerine dönen bir kadını durduruyorlar, “Gel sen de konuş” diye.
İki küçük çocuğunu önce okula bırakıp, oradan koşturarak grev alanına gelen bir kadın. “Hak ettiklerimizi alana kadar buradayız, umarım iyi sonuçlanır” diyor. “Pandemi döneminde sürekli, fazladan fazladan özverili çalıştık. Ama bize ‘Çalışmadınız’ dendiği zaman çok ağırıma gidiyor. O kadar çok çalıştık ki yani.”
Diğer kadınlar da hep bir ağızdan atılıyor, “Hep iş başındaydık” diyorlar.
“Hafta sonu dahil olmak üzere çalıştık, hiç izin kullanmadık, yıllık izin kullanmadık.” diyor kadın işçi. Nasıl hissediyorsun diye sorunca umutla umutsuzluğu bir arada hissettiğini söylüyor.
“Zam vermeyecekler, boşu boşuna bekliyorsunuz diyenler oluyor. Ya da başka insanlarla konuştuğum zaman ‘Dört bin alıyorsun daha ne istiyorsun’ diyorlar. Kızıyorum bunları duyunca, umudum kırılıyor” diyor. Tepkili bir sesle devam ediyor konuşmasına
“İki senedir zam almıyoruz, geçinemiyorum. İki çocuğum var, onlara para yetiştiremiyorum, harçlık veremiyorum. İşte bu ay yemekhane paralarını ödeyemedim, yetmedi para, bu devirde dört bin kime yetecek?”
Umutlandığı anları soruyoruz;
Grev alanı kalabalıklaştığı zaman umudunun arttığını söylüyor. Diğer kadınlar da destekçilerinin çok olduğunu bunun onları motive ettiğini söylüyorlar.
“Korkacak zamanı geçtik artık. Şimdi de işten atılma ihtimali olabilir. Ama biz zaten her yıl mayıs ayı sözleşme yenileme zamanı geldiğinde bu korkuyu yaşıyoruz” diye vurguluyorlar.
“İlla ki birileri de her sene mayıs ayında işten çıkarılıyor. Mesela gidiyoruz imzayı atmaya, ‘Ya bana atma’ derlerse diye çok korkuyoruz; imzayı atsak sevinemiyoruz çünkü biliyoruz ki bir arkadaşımız atamadı o imzayı” diyor içlerinden biri baskılardan ve korkulardan konuşurken.
BURASI “ARTIK YETER” DEDİKLERİ NOKTA!
Bir diğeri “Biz gerçekten emek veriyoruz burada. Belediye başkanına konumundan gereği saygımız var ama onun bize saygısı yok. Mobbing altında çalışıyoruz. Nerede sosyalliği nerede demokratlığı?” diye soruyor. Konu buradan açılınca bir diğeri onu çok sinirlendiren bir anısını anlatıyor “Bir arkadaşımız vardı görme engelli. Başkan yanından geçerken ona selam vermedi diye bütün özlüğünü döktürüp sürgün ettirmişti. Oysa o kadın görme engelliydi” diyor. “Başkan geçerken çalışıyor olsanız bile ayağa kalkmak zorundasınız kapı kulu gibi” diyor bir diğeri. Kalkmazlarsa sürülebileceklerinden veya sözleşmelerinin yenilenmeyeceğinden bahsediyorlar. Önceki başkanın dönemi ile de kıyaslıyorlar. Belediye yönetiminin iyice kötülediğini belirtiyorlar; sadece çalışanlara yapılan haksızlıklar açısından da değil. Belediyenin sosyal hizmetlerini iyice kısıtladığından; kültür spor vb. aktiviteleri sınırlandırdığından bahsediyorlar. Rehabilitasyon merkezinin, engelli merkezinin kapandığını söylüyorlar.
Kreşlerde çalışan bir başka işçi atılıyor;
“Kreşler çok dinlendiniz, çalışmadınız dediler, sanki keyfimizden çalışmamışız gibi. Sanki paramızı vermişler gibi. İki yıla yakındır kapalı olan kreşleri üç günde ‘Açılışa hazırlayın’ dediler. Üç günde canımızı dişimize taktık. Kreşleri açılışa hazır hale getirdik.”
Mobbing çok fazla. Yıllarca biz emek vermemişiz gibi davranıyorlar. Bizim bölümümüzde çok ağır baskı vardı; çıkarsanız şu olur bu olur dediler, mayıs ayında çıkarılırsınız dediler. Ama bunca baskıya rağmen bizim kreşler bölümü burada. Çünkü artık bu kadar baskı ile çalışmak istemiyoruz; insanca çalışmak istiyoruz. Bunların hepsi burada ihlal ediliyor ve artık yeter dediğimiz nokta oldu.
Bir kadın işçi gülerek bölüyor sohbeti, “Ben de evde baskı yapıyorum, kocam evi temizlemiş videosunu attı bana bakın” diye.
Gülüş cümbüş sona eriyor sohbetimiz.
Kendilerinden çok emin konuşuyorlar; baskının çok olduğu çalışma koşulları içinde arkadaşları ile birbirlerine tutunmayı ve güvenmeyi başarıyorlar çünkü; birlik beraberlik duygularını tazeliyorlar grev alanında...
Fotoğraf: Eren Ergine
İlgili haberler
Sıfır zam dayatmasına karşı greve çıkan Bakırköy B...
Ekmek ve Gül Bakırköy, Fatih, Avcılar, Küçükçekmece ve Esenyurt gruplarımızdan kadınlar olarak Bakır...
Bakırköy Belediyesi işyeri temsilcisi: İşçilerin k...
‘Patronlar bile sendikalar kurup örgütlenirken işçilerin sendikalı olmaktan çekinmemesi gerekir. İşç...
Bakırköy Belediye işçileri Kadıköy Belediye işçile...
Bakırköy Belediyesinden işçi kadınlar, grevi sendika genel merkezinin tepeden müdahalesiyle son bula...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.