Hemşirenin rüyası
‘Rüya diye gördüklerimiz, hayalini kurduğumuz her şey aslında insanca yaşamanın bir gereği. Ama maalesef Türkiye’de hemşire olmak artık bir kâbus.’

Sabah yüzüme vuran güneşle uyandım. Alarmın sesi ile eşim de uyandı. O kızımızı uyandırmak için odasına giderken, ben çay demlemek ve kahvaltı hazırlamak için mutfağa geçtim. Tatlı bir kahvaltıdan sonra evden çıktık. Eşim başka bir hastanede laborant. O arabayı kullanmak istedi, ben ise “Daha rahat, trafik stresi yaşamayalım” diye servisi tercih ettim. Hastaneye varınca çocuğumu servise bindirip iş yerinin kreşine gönderdim.

Mesaime 15 dakika kala hastanedeydim. Çamaşırhaneden gelen ütülü, temiz formamı giyip yoğun bakım kliniğine gittim. Sorumlumuz beni güler yüzle karşıladı, nasıl olduğumu sordu. “İyi hissetmiyorsan işe başlamayabilirsin” dedi. Çünkü son 3 gündür hastalık iznindeydim. Kendimi iyi hissettiğimi söyleyip teşekkür ettim. Arkadaşlarla kısa bir sohbetten sonra, devir için ekipçe toplandık. Klinikte 6 hasta yatıyor. Bir sorumlu hemşire dışında 4 hemşire, aynı saatlerde sağlık hizmeti veriyoruz. Gece nöbetçi olan çalışma arkadaşlarımızla birlikte hastaları dolaşarak teslim aldık ve tedavilerine başladık. İlaçlarımız ve malzemelerimiz her zamanki gibi eksiksiz; işlerimizi aksamadan yapabiliyoruz.

Bir süre sonra klinik telefonu çaldı, yemek bölümünden yetkili kişi arayıp bugün özel bir diyetli ve vejetaryen olup olmadığını sordu, diyetleri söyledim. Elbette yemekler konusunda aynı hassasiyet hastalar için de geçerli…

Ekip arkadaşlarımızla birlikte vizit yapmaya karar verildi, hasta başına geldiğimizde yetkili hekim bakım ve tedavi konusunda önerilerimi sordu, gereken bilgileri verdim ve tedavi düzenlendi. 15 dakikalık kahve molamızı kurumun sağladığı personel kafeteryasında yaptık. Sohbet sırasında arkadaşlarımızdan birinin gebe olduğunu öğrendik ve tabii ki bundan sonra gece şiftinde olmayacağını konuştuk. Bir yıllık ücretli doğum izninden yeni dönen ve günlük süt izni kullanan bir arkadaşımız, doğum sonrası haklarımızdan bahsetti. Çalışma saatlerinin ona göre düzenlenebileceğini söyledi, kreş hakkıyla ilgili hepimizi bilgilendirdi. Çalışma arkadaşlarımızdan biri regl olduğu için resmi izin almıştı, onun şiftine mesaiye başka bir arkadaşımız gelmiş, ama bu durumdan hiç rahatsız değil. Çünkü aynı şey kendisi için de geçerli.

Öğleye doğru yoğun bakım hekimi ile birlikte bilgi almak için kapıda bekleyen hasta yakınlarının yanına gittik. Her hasta yakınına gereken bilgilendirme saygılı bir şekilde verildi, hasta yakınları memnuniyetlerini ve bize olan güvenlerini dile getirerek ayrıldılar. Bu duygularla yemek saatine kadar işimize devam ettik. Yemek molasında eşim aradı. Yaz tatilinde İtalya gezisi düşünüyorduk, tarihinin kesinleştiğini müjdeledi. Bu tatil için ayırdığımız bütçe bizi zorlamayacak, çünkü birimizin ücretinin 4’te biri tatil masrafları için yeterli. Yemekten sonra bol güneş alan, havadar ve ferah personel dinlenme odamızda biraz vakit geçirdik, ardından hasta bakımlarımızı tamamladık. Personel sayımız yeterli olduğu için işlerimiz aksamadan ilerliyor. Daha da önemlisi herkes görev tanımına uygun çalışıyor.

Akşama doğru mesaimiz bitmek üzereyken, nöbeti devralacak olan arkadaşlarımız gelmeye başladı. İçlerinden biri çocuğunu hastanenin 24 saat açık olan kreşine bırakıyor, kreşten çok memnun olduğunu, içinin rahat olduğunu söyledi. Nöbetimizi teslim edip soyunma odasında kıyafetlerimizi değiştirdik, gün içinde kullandığımız formalar çamaşırhaneye gitti. Servis aracına binmek üzere hastanenin bahçesine indiğim sırada kreşin servisi çocuğumu getirdi. Gün içerisinde neler yaptığımızı konuşarak evimize döndük. Eşim de eve geldikten sonra birlikte yemek hazırlayıp yedik. Birkaç saat sonra çocuğumuz ateşlendi. Biraz takip ettikten sonra doktora gitmeye karar verdik. Klinik sorumlumu arayıp çocuğumun hasta olduğunu, yarınki mesaiye gelemeyeceğimi söyledim. O da istiyorsam çocuğumla ilgilenebileceğimi, işim için endişe yaşamamamı söyledi…

***

Sabah karanlığında çalan alarmla, ne olduğunu anlayamadan uyandım. Yaşadıklarımın rüya olduğunu anlayınca içimi huzursuzluk kapladı.

Işıkları açıp, akşamdan yıkadığım ve yorgunluktan ütüleyemediğim formalarımı çantama koydum. Çocuğumu uyandırıp hazırladım; kreş o saatte açılmadığı ve ayrıca kreşe verecek param olmadığı için anneme bıraktım. Metrobüse doğru yol aldım. Yarış halinde süren hastaneye yolculuğum sonrası kalan enerjimle, tüm iş yükümle, insani olmayan çalışma şartlarımla, her gün neden sağlıkçı olduğumu düşünerek çalışmaya çalıştım. Kapıda bekleyen öfkeli hasta yakınlarının tepki ve hakaretleri, sağlıksız hastane yemeği, yönetimin mobbingi, yetersiz malzeme ve yetersiz eleman gerçeğiyle ezildiğimiz bir nöbeti daha zar zor tamamladım. Üstelik bu kadar sıkıntı içinde çalışırken aldığımız ücret de yoksulluk sınırının çok altında. Rüya diye gördüklerimiz, hayalini kurduğumuz her şey aslında insanca yaşamanın bir gereği. Ama maalesef Türkiye’de hemşire olmak artık bir kâbus.  

Fotoğraf: Canva Pro kolaj

İlgili haberler
Sağlık emekçileri değişim istiyor

'Aslında emeğinin gücüne inancını kaybeden ve adeta yıkıma uğrayan emekçiler de bu tokat sayesinde k...

Bu sistemde doğumlar kadınlara, çalışmak ebelere z...

‘Karşılaştıklarımız hastayı strese sokacak sözler, hakarete varan çirkin laflardı. Sonradan öğrendik...

Sağlık çalışanı sağlık hizmetine erişemiyor

‘Biz çalışanlar sağlığa erişemezken hastaları siz düşünün. Hatta özellikle tetkiklerde randevular o...