Son günlerde rekor zam alan gıda fiyatlarının kadınların hayatına nasıl sirayet ettiğini, yaşamlarının zorluğunu ve giderek büyüyen korkularını dergiye yazmak için tam bilgisayarın başına oturdum ki ana haberlerde Cumhurbaşkanının ‘şifa tarifi’ kulağımı tırmaladı. Geceleri yatmadan manda yoğurdu, hurma, kestane balı ve yulafı karıştırarak yemeyi öneriyor kendisi.
4 kişilik bir ailenin Erdoğan'ın 'şifa' reçetesini uygulamasının maliyeti 4.020 TL'yi buluyor. Asgari ücret ise 4250 lira. Yani, bu tarifi yapmak demek, bir işçi ailesinin tüm parasını buraya vermesi demek. Peki, ayıptır sorması, kira, fatura ve kredi borçları ne olacak? Eğitim, sağlık gibi hayati ihtiyaçlardan bahsetmiyorum bile. Cumhurbaşkanı şifa tabağı yiyedursun, biz de kuru ekmeğe muhtaç hale getirdikleri kadınların yaşamlarına neler yaptılar bir bakalım.
AÇLIKTAN UYUYAMAYAN ÇOCUKLARA SALÇALI EKMEK
“Geceleri karınları açlıktan gurulduyor çocukların. Bu yüzden deliksiz uyuyamıyorlar. Ben de uyku saatlerine doğru ekmeklerine salça sürüp veriyorum” diyor Hayriye. Kocası yakın zamana kadar işsizmiş ve çok fazla borçları var. “Çocuğum hasta, tedavi masrafları çok yüksek. Birçok ilacı devlet karışılamıyor. Evimizin neredeyse en yüksek gider kalemi ilaçlar” diyor. Çocuğunun iyi bir beslenmeyle desteklenirse daha hızlı iyileşme şansı var, tam da Cumhurbaşkanının tarifini verdiği tabaktan yemesi gerekiyor. Ama maalesef Hayriye’nin hasta çocuğunun buna erişmesi imkânsız. Çünkü işten atmaların yasak olduğu dönemde ücretsiz izne çıkarmaların önünün sınırsız açılması ve yasağın kalkmasıyla beraber işten ilk atılanların ücretsiz izne çıkarılanlar olmasından Hayriye’nin kocası da işsiz kalarak nasibini almış.
‘KENDİ TOPRAĞIMIZLA GEÇİNİRKEN İŞÇİ OLMAMIZIN SORUMLUSU KİM?’
Başka bir işsiz de Leyla. O kadar çok iş aramış ki artık iş aramaya bile mecali kalmamış. İki kardeşiyle beraber Konya’dan İstanbul’a 4 yıl önce gelmişler. Uzun süre bir fabrikada çalışmış. Ama çalıştığı bölüm otomasyona geçince kapanmış. Leyla ve beraberindeki 20 kişiyi de işten çıkartılmışlar. “Otomasyon bahaneydi” diyor Leyla. “Çünkü aynı bölüme yeniden işçi aldılar, bizi de maaşımızın asgari ücretten 100 lira fazla olması sebebiyle işten attılar. Yeni aldıkları işçileri de İŞKUR üzerinden alıyorlar” diyor. Kızdığı bir başka konu ise şu; “Babam eskiden çiftçilik yapardı. Biz de ona yardım ederdik. Birkaç ırgat alır hem kendimize buğday elde eder hem de satardık. Yaşamımız bugünden çok daha iyiydi. Ama topraklarımızı elimizden aldılar. Bizi buraya getiren tamamen geçim derdi. Kendi toprağımızı ekip biçerken bir anda İstanbul’da kendimizi işçi olarak bulduk. Burada hayat ayrıca çok zor. Ben hem çalışmak zorundayım hem de kardeşlerime sahip çıkmalıyım. Onlar daha çocuk olmalarına rağmen biri tersanede biri de tekstil atölyesinde çalışıyor.” Leyla sadece dert yanmıyor aynı zamanda sorguluyor da. “Eğer bizim ülkemiz kendi topraklarını kurutup başka ülkelerden buğdayını, yağını, ununu almasaydı belki de bu halde olmazdık. Başka iki ülke savaşıyor bizim alım gücümüz düşüyor. Neredeyse bir kuru ekmek için çalışır hale geldik. Ben daha 38 yaşındayım kendim için bir hayat kurmayı hayal bile edemiyorum” diyor.
Görsel: Freepik
‘HEP ÇALIŞTIM AMA HİÇ DOYMADIM’
Daha önce bir direnişle hak arama mücadelesi veren Neslihan ise çok zor günlerden geçiyor. Eşinden boşanmak üzere ve iki de çocuğu var. Eşinin şiddetine dayanamadığı için evini terk etmiş, çocukları kısa bir süreliğine esirgeme yurduna bırakmış. Eşi onu ve çocukları ölümle tehdit edince başka yol bulamamış. Zaten tek başına çocuklara bakma şansı da yok. Neslihan’la konuşacak çok şey var. Çalışıyorken yoksullaşmak yoksullaştıkça şiddete maruz kalmak, ne yazık ki bunların hepsini Neslihan’ın hayatına baktığımızda bulabiliyoruz. “Kendimi bildim bileli çalışıyorum” diyor Neslihan. “Çalışırken evlendim, çalışırken çocuk doğurdum. Ben bu hayata sanki çalışmak için gelmiş gibiyim, ama yine de hiç doymadık hep yarı açtık. Sonra eşimin şiddeti de eklenince bu hayatın bana başka sürprizi olamazdı dedim kendi kendime.” Bütün bunların son bulacağına inanıyor Neslihan ama öyle durup dururken değil diyor. Evlenmeden önce çalıştığı bir fabrikada zam talebi için iş durdurup direnişe geçmiş ve kazanmışlar, direniş günlerini hatırlıyor. “Eğer tüm işçiler birlik olursa bizim kazandığımız gibi kazanabiliriz.”
Tencereyi kaynatmakta zorlananlara şifa tabağı tavsiyesi verenler, aynı zamanda bu yoksulluğun ve eşitsizliğin tek sorumluları. Kendi lüks yaşamlarının büyüsünden, yoksullaştırdıkları kadın emekçilerin yaşamına dair bir fikirleri yok. Ama bu haberdar olmadıkları anlamına gelmiyor tabii ki…
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
‘Ürettiğim ev aletini alamıyorum’
‘Ben o bantta 1200 tane ev aleti üretiyorum. Ondan alabilmek benim de hakkım. Ama benim yaptığım ürü...
8 Mart’tan 1 Mayıs’a Mücadelemizde Bahar Temizliği
Mücadele sadece patronlara karşı değil, kapitalist sınıfın bir uzantısı haline gelen sendikal bürokr...
Daha çok biriktirmek, tarihe daha çok mücadelemizi...
Önümüze konan, karşımıza çıkan tüm bu engelleri aşmak için atalım adımlarımızı, 1 Mayıs’a giderken e...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.