GÜNÜN BELLEĞİ: Artyuşina Kadın Komünü
Yüzyılların getirdiği alışkanlıklarla toplumsal yapıların değişimi o kadar kolay olmuyor. Sovyet Rusya’da da olmadı. Ancak Artyuşina Kadın Komünü toplumsal değişimi sağlayan hareketlerden biriydi...

1917 Ekim Devrimi’yle kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde kadınlara ekonomik, politik ve toplumsal eşit haklar sağlandı. Ancak yüzyılların getirdiği alışkanlıklar ve toplumsal yapıların değişimi o kadar kolay olmuyor. Sovyet Rusya’da da olmadı. Kadınların eşit haklarının farkına varabilmelerinin bilincini ve bunlardan yararlanmalarının fiili koşullarını da yaratmak gerekiyordu. Bu doğrultuda muazzam çalışmalar yürütüldü. Yanı sıra kırda ve kentte günlük yaşamın kolektifleştirilmesini amaçlayan bir de hareket başlatıldı. Kırsal alanda kolektif yaşam biçimine dair ilginç bir örneği, Avusturyalı araştırmacı yazar Fannina Halle’nin 1931 yılında ziyaret ettiği ünlü Artyuşina Kadın Komünü oluşturuyordu. Halle’nin buradaki izlenimlerini özetleyerek aktarıyoruz.
1929 yılında gündelikçi Sorokina’nın önayak olmasıyla Salk ilçesi civarındaki köylerden 100 kadar yalnız yaşayan kadın –çoğu gündelikçi, yoksul köylü kadın, partizan anneleri veya dulları– çocukları ile birlikte, kendilerine bir parça toprak veren ilgili köy sovyetinin desteğiyle bir kolhoz kurmaya karar verdi. Kadınlar, en önemli yatırım sermayesi olarak güçlü nasırlı ellerinin dışında beş bin rubleyi bir araya getirmeyi başardılar. Kadınların bir traktör, iki deve, üç biçme makinesi ve dört çift öküzle komün yaşantısı böylelikle başladı. Önce kendilerine barınacak bir yer inşa edeceklerdi.


HİKAYELER DİLDEN DİLE
Komün başlangıçta sadece kadınlar komünü olarak düşünülmüştü. Ama zamanla bazı kadınların evlenmesi ve aile olarak komüne girmek isteyenlerin olmasıyla bu ilkeden vazgeçildi.
Kolhoz, kurulduğu ilk günden itibaren bütün çevre köylerin dikkatini üstüne toplamış ve büyük bir düşmanlıkla karşılanmış. Adı hemen “karılar” ve “dullar” kolhozuna çıkmış. Komüncü kadınlar, kolhozu yaşatmak için verdikleri zorlu maddi mücadelenin yanı sıra çevre halkının iftiralarına, suçlamalarına, düşmanlıklarına karşı mücadele hiç de kolay olmamış.
Karanlık dedikodular günden güne kabarmış; “Komünde çocuklar anaların ellerinden alınıyor ve Hıristiyan karşıtı dine geçirtiliyorlar! Onlara şeytan damgaları vuruluyor!”
“Hem de ne aşağılık şeyler anlatıyorlar hakkımızda” diyor ve şu eğlenceli hikâyeyi anlatıyor Morgila yoldaş: “At satın almak için, buradan yaklaşık 30 verst uzaklıkta bulunan Yegorlik köyüne gitmiştim. Pazaryerinde dolaşırken bir araba etrafında bir kalabalığın toplandığını gördüm. Ortalarında ak saçlı, vakur bir ihtiyar, kolhozumuz hakkında bir şeyler anlatıyordu. Bunu mutlaka duymak gerek, diye düşündüm! Kalabalık içinden kendime yol açarak ihtiyarın yanına geldim, kulaklarıma inanamadım: ‘Bu bir kolhoz değil, –Allah affetsin– tam bir batakhane!’ diye dökülüyordu ihtiyarın dişsiz ağzından. ‘Hepsi yetmiş metrelik bir yorganın altında yatıyor. Kadınlar ortak mal. Adam akşam bir ucuna yatmışsa, ertesi sabah ta öbür ucundan kalkıyor’ Konuş konuş! Daha neler anlatacaksın bakalım, dedim kendi kendime. Köylülerin ağızları açık kendisini dinlediğini, kadınların haç çıkarıp dua ettiğini gören ihtiyar, iyice abarttı: ‘En yaşlılarının adı Morgila, on iki karısı var!..’ Daha fazla dayanamadım artık ve ihtiyara sordum:
- Dede, sen onu hiç gördün mü dede?
- Görmez olur muyum oğul! En az beş kere gördüm. Ayı gibi bir herif, elek gibi suratı var, gözleri de fır fır dönüyor!
- Peki, görsen tanır mısın şu Morgila’yı?
- Tanımaz olur muyum? Allah için, bir verst uzaklıktan tanırım!
- Doğru mu söylüyorsun?
- Yemin ederim. Kutsal ikon aşkına! Yalanım varsa aha bu durduğum yerde çakılı kalayım!
- Amma da yalancısın be dede! Morgila benim!
Cebimden kimliğimi çıkarıp köylülere gösterdim. “Utan dede utan! Niye böyle yalan söylüyorsun moruk şeytan!” diye bağırdı köylüler her biri bir taraftan. İhtiyar ortada kalakaldı, etrafına bakınıp durdu, söyleyecek laf bulamadı.”


HAYATA GÖZLERİMİZİ AÇTIK
Komün, köylülerin bu türden dedikodularından ve iftiralarından epeyce çekti. Tavuk üretimine başladıklarında ise iyice alay konusu olmuş. “Tavuk kuş değildir, kadın insan değildir” şeklindeki Rus atasözü köylülerin ağzına sakız olmuş. Kadınların artık canına tak etmiş, onlar da kocaman bir bezin üzerine “Tavuk kuştur, kadın insandır!” diye yazıp kolhozun giriş kapısına asmışlar.
Bütün bunlara inat, var güçleriyle çalışıp, köy sovyetinin de desteğiyle her yönüyle komünü geliştirip güçlendirmişler. Sadece üretimi değil, sosyal yaşamı da geliştirmişler. Canlı bir kültür yaşantısının hüküm sürdüğü komünde okuma yazma bilmemezlik tümüyle tasfiye edilmiş. Daha sonra kadınlar tarafından yönetilen üç yıllık kolhoz okulu da açmışlar. Bu okulda, kolhozun çeşitli tarımsal alanları için yöneticiler, örgütçüler, ziraatçılar yetiştiriliyor. Çeşitli kitap, dergi ve gazeteleriyle bir okuma köşeleri var. Yakında okuma odasına dönüştürülecek.
Komünün üye sayısı 678; bunlardan 424’ü kadın, 254’ü erkek. Bunlar arasında çalışabilir 225 kadın, çalışabilir 110 erkek var ve gerisini çocuklar ve yaşlılar oluşturuyor. Komünde en başından itibaren ortak mutfak ve çamaşırhane ve çocuk bakımı ve eğitimi örgütleniyor. “Öğrenmeye başladığımızdan bu yana” diye açıklıyor geçirdiği ağır işgününden sonra ortak oturma odasında kitapların ve defterlerin üzerine eğilmiş olarak bulduğum yaklaşık kırk yaşlarındaki köylü kadını, “Bir bütün olarak hayata gözlerimizi açtık.”


İlgili haberler
Afişlerdeki kadınların yüzü gülüyor. Peki bizimki?

Bilboardlarda boy boy 'sağlık herkes için ulaşılabilir' afişleri... Peki gerçek öyle mi? SES İzmir...

Tanrıça heykelini kaldırarak sevaba girmiş!

İzmir Torbalı'da tanrıça heykelini kaldırıp yerine Osmanlı tuğrası koyan Belediye Başkanı 'sevaba gi...

Vardiyalı çalışma hem bedeni hem ruhu çökertiyor

Gece vardiyasında çalışan işçi kadınlar anlatıyor: "En büyük sorun uykusuzluk ve sinirlilik. Bu duru...