“Medya ve kadın”, üzerine büyük bir külliyatın olduğu güncel bir başlık. Kadınlar medyada nasıl görünür oluyor, kadınlara ilişkin prototipler medya aracılığıyla nasıl oluşturuluyor, iktidarın siyasi projelerinin gerektirdiği kadın tiplemeleri medya aracılığıyla nasıl meşrulaştırılıyor gibi meseleler, herkesin üzerine bir çift kelam edebileceği kadar da bilinen meseleler aslında.
Lakin son dönemde büyük medya kuruluşlarının el değiştirmesi, gazetelere atanan kayyumlarla göz dağı verilmesi, gerçekten gazetecilik yapmak için uğraşanların üzerinde uygulanan sistemli baskılar, tutuklamalar, yargılamalar ve bütün bunlarla birlikte “tek adam, tek ses” politikası olarak özetleyebileceğimiz hal ve gidişatın “medya ve kadın” başlığını da etkileyecek çok önemli yönleri olduğu açık...
Düşünün, basının topyekun biat ettiği koşullarda, mesela kadınlara ve çocuklara yönelik sistematik saldırının nasıl görünmezleştirileceğini...
Adaletsiz yargı kararlarının, kadınlar üzerindeki toplumsal baskıların gündelik hayata yansımalarının, kadınların evde, işte, okulda, sokakta yaşadığı sorunların bir tekinin bile haber olamadığını... Ama her gün gazetelerde “Kadınlara müjde” adı altında hükümet politikalarının parlatıldığını...
Kadınlar her gün mesnetsiz bahanelerle katledilirken, erkeklik indirimlerine gerekçeler artarken, kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran onlarca uygulama ve açıklama havada uçuşurken... “Hükümetin kadına yönelik şiddete sıfır toleransı”ndan başka bir şey görmeyebiliriz...
Kadınlar işsizlikle boğuşurken, çalışma yaşamı kadınlar açısından cehenneme dönerken, bakım yükü her gün artarken, tüm ekonomik ve sosyal haklar kesintiye uğrarken... “Hükümetten kadın istihdamına ilişkin yeni müjdelerini” okuyabiliriz...
Çocuklar her gün ne idüğü belirsiz yurtlarda, okullarda istismara uğrarken, istismarcılar el birliği ile aklanırken, adalet arayan ailelerin ve “artık yeter” diyen insanların tepkileri yükselirken... “Çocuk istismarında sıfır tolerans için düğmeye basıldı” cümleleri manşete çıkabilir...
Diyeceksiniz ki “E, zaten böyle...”
Doğru. Sermaye medyası gerçeğin tamamını hiçbir zaman göstermedi, öyle bir vasıf da hiç taşımadı zaten.
Merkez medyanın seslendiği kesimler açısından kutuplaşmanın bu denli bir yönetim aracı haline geldiği şu noktada, hiç nüanssız, farksız bir yayın çizgisinin okuyucular ve izleyiciler açısından yaratacağı zarar, duyduğumuz eleştirel bir iki söz veya birkaç iyi haberden mahrum kalmaktan ibaret değil, ötesi var. Medyaya müdahalelerin muhakkak sorunları gündeme getiren, eleştiren, teşhir eden, mücadele eden ve doğru politikalar önerenlerin sesini duyuranlara uzanacağı açık... Bu meselenin önemli bir yönü...
Bir yönü de bu sürecin kadın gazetecilere yansımaları.
TGS Kadın ve LGBTİ Komisyonunun 8 Mart’ta açıkladığı rapor bir kez daha gösterdi ki kadın gazeteciler halihazırda ciddi bir ayrımcılık, eşitsizlik ve şiddetle karşı karşıya. İş güvencesi en az olan, mobbinge en çok uğrayan, yaptığı haberler en çok değersizleştirilen, yarın ne olacağına ilişkin en çok kaygı duyanlar kadın gazeteciler... İşsizlik ciddi bir sorun olarak kapıda. Hadi diyelim çalışmaya devam edecekler, ödeyecekleri bedel daha da artacak ne yazık ki. Kadınların haber yapabilmek için de haber alabilmek için de daha fazla bedel ödemesi gerekiyor artık...
Hatırlarsanız medyada tek ses operasyonunun ilk furyası Nuray Mert’le başlamıştı. Erdoğan Mert’e “namert” demişti. Gazeteci Amberin Zaman’a “edepsiz kadın”, Gezi sürecinde BBC Muhabiri Selin Girit’e, Soma katliamı sırasında BBC’den Rengin Arslan’a “dış mihrak” demişti. Beğenmediği çizgide görünen yüz, bir kadınsa eli de dili de pek rahattı. Bu süreçte de kadınlara ve çocuklara dönük gerçek tabloyu teşhir niteliği taşıyan haberleriyle bildiğimiz kadınların topun ucunda olduğunu biliyoruz. Doğan Medyanın satışından sonra da ilk istifa eden, kadın haberleriyle tanıdığımız Melis Alphan oldu mesela...
Büyük medyanın bu derece tek sesli ve iktidarın hâkimiyetinde olması bize daha çok yalan haber, daha çok çarpıtılmış bilgi, daha çok hükümet propagandası, daha çok iftira, daha manipülasyon ve karalama kampanyaları olarak dönecek...
Kendi mecralarımıza, kadınların kadınlara ulaştığı, kadınların gerçeklerini yazan, konuşan, tartışan, tartıştıran mecralarımıza daha çok sahip çıkma zamanı şimdi... Daha fazla kadına ulaşma, daha çok kadına hakikatle yalan arasındaki o büyük mücadelenin hayat memat meselesi olduğunu anlatma zamanı...
İşimiz zor. Ama artık daha da barizleşen gerçeğimiz şu:
Onlar tek, biz çokuz artık!
* Bu vesileyle Ekmek ve Gül’ün 10 yıllık birikiminden beslenerek yayın yapan ekmekvegul.net sitesinin 3 Nisan’da 1. yılını dolduracağını da ifade edeyim. “Kadın dayanışması bir tık daha yakın” diyerek başladığımız internet yayıncılığımız Ekmek ve Gül’ün 1(0). yaşında daha çok kadına ulaşmamıza vesile oldu. Emek veren tüm kadınlara selam olsun!
İlgili haberler
Kendi hikayesini değiştirdi, gazeteciliği de...
Rita, şiddet dolu bir evlilikten kurtulup, hayatını cinsiyetçilik ve ırkçılıkla mücadeleye adamış bi...
GÜNÜN RAKAMI: Kadın gazetecilerin yarısı şiddete m...
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu tarafından yayımlanan anket sonucuna göre kadın gazetecilerin y...
TGS: Kadın gazeteciler ayrımcılığa, şiddete, taciz...
TGS Kadın ve LGBTİ Komisyonu ‘Kadın gazetecilerin iş yaşamında karşılaştıkları ayrımcılıklar’ anketi...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.