Katil Deniz Özarslan Nerede?| Ezgi’yi korumayan devlet katili de yakalamıyor!
Ezgi Zerkin defalarca kolluk ve yargıya başvurmasına rağmen boşanma aşamasında olduğu Deniz Özarslan tarafından katledildi. 2 ayı aşkındır bulunamayan katili kim koruyor, devlet ne yapıyor?

Koruma kararlarına rağmen korunmayan, katilleri bulunmayan, eşitlik haklarına göz dikilen kadınların kaygıları da öfkeleri de artıyor. İzmir’de Ezgi Zerkin’in katledilmesindeki ihmaller, katil Deniz Özarslan’ın 70 günü aşkındır bulunamaması, kadınların ve Zerkin ailesinin yaşadığı kaygı ve korkuları kadın dernekleriyle konuştuk. İki kadını silahla tehditten cezası olan, bir kadını balkondan attığı iddia edilen, hakkında defalarca suç duyuruları olan Deniz Özarslan tüm bunlara rağmen salıverilmiş, en son boşanma aşamasındaki Ezgi Zerkin’i işyeri önünde başından silahla vurarak kayıplara karışmıştı. Ezgi Zerkin’in hastanede yaşamını yitirmesinin ardından 2 aydan fazla zaman geçti. Katil hâlâ yakalanmadı! Annesi Ziynet Zerkin ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, “Ezgi Zerkin’in katili Deniz Özarslan nerede” yazılı afiş bastırıp, İzmir sokaklarına astı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformundan Hilal Susuz, Ezgi Zerkin’in annesi Ziynet Zerkin’in hastane önünde yaptığı açıklamayı hatırlatarak, “O açıklama aslında 6284’ün ve İstanbul Sözleşmesi’nin tüm yetki mercilerinin yani devletin ilgili mercilerinin, bakanlıkların, polisin, kadınların hayatından sorumlu mercilerin hiçbir şey yapmadığını, birbirinden habersiz ve işlevsiz olduklarını özetledi” dedi.

‘6284 SAYILI YASAYA GÖRE EZGİ HAYATTA OLMALIYDI’
Ezgi Zerkin’in şiddet gördüğü için boşanmak istediğini ve koruma kararı olduğunu hatırlatan Susuz, “Annesi cenazesinde bir elektronik kelepçe bile takmadılar diye isyan etti. Elektronik kelepçe olsaydı ki bu geçici bir çözüm, Ezgi belki şu an hayatta olacaktı. Ne polise ulaşabildiler, ne Aile Bakanlığına. Annesi ‘Gitmediğimiz kapı kalmadı’ diyor. Göz göre göre öldürüldü. Eğer İstanbul Sözleşmesi kaldırılmayıp etkin uygulansaydı, bırakın öldürülmeyi, o şiddeti zaten yaşamayacaktı. 6284 sayılı Yasa var diyorlar evet doğru yasa var. O yasaya göre Ezgi’nin şu an hayatta olması lazım. Koruma kararı var çünkü. Ama Ezgi öldürüldü. Çünkü 6284’ü bile uygulamadılar. Neden?” diye sorarak şöyle devam etti;
NE SAVCI BİLİYOR NE POLİS!

“Emine Bulut öldürdükten sonra bu ülkede iki genelge çıktı. En ince ayrıntısına kadar inceleyin ve her şeyi tutanak altına alın diye. Ne savcı biliyor, ne polis! Mecbur olduğu, uygulamakla yükümlü olduğu yasayı bile uygulamıyor. Kadınlar korunmak istediğinde bize ulaşıyor, karakollardan çevrilen bir sürü kadın var. Ve biz karakola ulaştığımızda hemen kadının dilekçesini alıyorlar. Bir derneğin aramasına ihtiyaç duymamalılar, zaten yasada var. Zaten o kadınları korumakla yükümlüsün. İşleme almakla yükümlüsün. İsterse beş yüz defa vazgeçmiş olsun. Beş yüz birinci defa o kadının şikayetini almakla yükümlüsün. Ezgi’nin annesinin sözleri hep aklıma geliyor. Biz köyüne cenazeye giderken GBT yapılmadan araç alınmadı köye. Caminin etrafı jandarmayla kaplıydı. Annesi ‘Şimdi bizi koruyorsunuz ama siz koruyamadığınız için benim kızım şu an tabutun içinde. Onu korusaydınız ya! Şimdi mi aklınız başınıza geldi?’ diye isyan etti. Çok haklı bir isyandı.”

BÜTÜN KADINLAR TEHLİKEDE!

Koruma ve önlemenin etkin uygulanmadığı için kadınların öldürüldüğüne dikkat çeken Susuz, “Şimdi Ezgi’yi korumayanlar aynı zamanda katili de yakalamıyor. Şunu düşünmeden edemiyoruz: bu bir devlet yetkilisine hakaret etseydi acaba kaçıncı günde kaçıncı saatte bulacaklardı? Bu kişinin kadına yönelik suçlarda yargılaması yanlış hatırlamıyorsam hâlâ devam ediyor ve bunlar bir kadının yüksekten itilmesi gibi şeyler. O konuda henüz elimize gelen bir belge yok ama annesi zaten bunun böyle olduğunu iddia ediyordu. Başka bir kadına zarar vermediğinden ya da vermeyeceğinden emin değiliz. Zaten daha öncesinde başka kadınlara yönelik suç işlediği ifade edildi, ki Ezgi’yi öldürdü. Biz nereden bilelim başkalarına zarar vermeyeceğini? Hem katil hem de başka bir suç işlemesi çok mümkün biri. Şu an tüm kadınlar ve en önce de Ezgi’nin ailesi tehlikede. Aile bulunduğu yerden çıkamayacak durumda. Aile kendi evinde kalamıyor, başka başka yerlerde kalıyor. Çünkü açık açık tehdit etti ve bu tehdit yüzünden o cenaze günü jandarma caminin etrafını kapladı” dedi.

‘KORUMADILAR, ÖNLEMEDİLER, KATİLİ DE YAKALAMIYORLAR’

“Ezgi’nin öldürülmesi bize İstanbul Sözleşmesi önemini yeniden kesinlikle çok güzel gösteriyor. Önlemediler, kadını korumadılar ve şu an katilini de yakalayamıyorlar” diyen Susuz, “İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı bırakın Ezgi’yi öldürmeyi, bunu aklından geçirecek cesareti bile olamayacaktı. İçişleri Bakanlığı göğsünü gere gere kadın cinayetlerinin azaldığını söylüyor. Şüpheli ölümler her yıl katlanarak artıyor. Tabii ki kadın cinayetleri verisi az olur kadınları öldürenler üstünü örtüyor. Şüpheli kadın ölümlerinin üstüne gitmeyen bir bakanlık silsilesi var. Ne İçişleri Bakanlığı ne Adalet Bakanlığı ne Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı umursamıyorlar” şeklinde konuştu.

ÇOCUĞU ANNESİNİN ÖLDÜRÜLME ŞEKLİNE SEVİNİR HALE GETİREN SİSTEM

Bakanlıkların görevini yapmadığı, yasaların uygulanmadığı, katillerin cezasız kaldığı ya da indirimle ödüllendirildiği için kadın cinayetlerinin giderek vahşileştiğine dikkat çeken Susuz, “Bağcılar olayı vardı en son, Pınar Gültekin, Münevver Karabulut, Aylin Sözer o kadar çok ki hepsi vahşi şekilde tasarlayarak öldürüldü. Bunların hiçbiri tesadüf değil! Bu kişiler kadınlara istediklerini yapabileceklerini ve kadının bedenini sanki hiç yaşamamışçasına ortadan kaldırabileceklerini düşünüyorlar. Psikopat kişiler olarak görülüyor ama tamamen toplumsal cinsiyet eşitsizliği temelinde olan bir şey ve kadını hem özel mülkiyeti olarak görüyor ve ona her şeyi yapabileceğini sanıyor. Hem de o kadar korkmuyor ki kadına bir sürü suç atabilirim diye düşünüyor. Şiddeti suç diye bile görmüyor. Hakimin kadının kıyafetine ya da başka bir erkekle görüştüğüne inanıp ona indirim vereceğini düşünüyorlar. Muhterem Evcil’in kızı var Deren. Aynı zamanda mücadele arkadaşımız. Geçtiğimiz gün mahkemede “Annemin vahşice öldürülmediğine sevinir hale geldim” dedi. Bu söz, vahşeti o kadar gün yüzüne seriyor ki yani bir çocuk annesinin öldürülme şekline sevinir hale geldi. Bundan daha büyük bir şey olamaz. Biz sorunları konuşuyoruz. Kadın cinayetini konuşuyoruz ama bizim asıl çözümü konuşmamız lazım ve çözümü zaten yıllardır söylüyoruz İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması diye. Uygulamayanlar işte bize kapatma davası açıyorlar. Ya da işte hâlâ utanmadan yargılıyorlar ama Ezgi Zerkin’in katilini yakalayamıyorlar” diye kaydetti. Kadınların mücadeleye katılmasının çok önemli olduğunu dile getiren Susuz, “Yaşadığımız şey toplumsal bir sorun, kimsenin Ayşe, Fatma işte Arzu olduğu için başına bunlar gelmiyor. Bütün bunlar cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı ve ancak mücadele toplumsal bir şekilde yapıldığında çözüme kavuşacak” dedi.

‘YAŞAM HAKKIMIZ İÇİN MÜCADELEDEN BAŞKA ÇAREMİZ YOK’
Buca Evka 1 Kadın Dayanışma Evi Derneğinden Hatice Coruk ise kadın cinayetlerinin yaşanmasının da katillerin bulunamamasının da altında yatan asıl nedeninin hükümetin sürdürdüğü gerici ve cinsiyetçi politikalar olduğunu dile getirerek, “İşlenilen her cinayette kadını suçlu çıkarma çabasını açıkça görüyoruz. Katiller açısından da cezasızlık politikasının sürdürüldüğünü görüyoruz. Suçlunun yakalanması için değil ‘acaba kadın ne yaptı da öldürüldü’ sorusuna odaklanan bir sistem yaratıldı. Böyle bir sistemin içerisinde de katillerin yakalanması için gerekli çabanın sarf edileceğine inancımız yok. Yakalasalar bile gerekli cezayı vereceklerine inanmıyoruz. İnanmamızın çok haklı gerekçeleri var, geçmiş dava dosyaları bugünün referansıdır” diye konuştu. “İktidar tarafından sürekli olarak kullanılan şiddet dili, kadınların eşitlik haklarına yönelik saldırılar, kadının bedenini ve emeğini tahakküm atına almayı hedefleyen yasa ve uygulamalar, körüklenen kutuplaşma bugün içinde bulunduğumuz şiddet sarmalının esas sebebini oluşturuyor” diyen Coruk, şunları kaydetti.
“Ekonominin bu kadar kötü olduğu bir dönemde de bu kadar çok şiddetin cinayetin olması tesadüf değil. Sistemi sorgulamak yerine halkı, çeşitli kesimleri, bireyleri, grupları karşı karşıya getirmek iktidarın işini kolaylaştırıyor. Çöken sağlık sisteminin sorumluluğunu doktora atmak, kötü giden eğitim sistemin de tüm sorunu öğretmene yüklemek kısacası kötü olan her alanda bir suçlu yaratıp sorumluluktan kaçmak bu gidişatı daha da kötü yapıyor. Her anlamıyla bir vahşet düzeni ve hedef tahtasında da öncelikle kadınlar var. Siyasetçisinden, ekonomistine, televizyon programcısından, haber spikerine kadar tüm kesimlerin kullandığı dil katilden çok katilin motivasyonuna odaklanan bir dil ve ne yazık ki bu söylemlere hiçbir yaptırımı yok. Şiddetin bu kadar çok körükleniyor olması, izlenilen cinsiyetçi politikalarla birlikte bu şiddet sarmalının en ortasına kadınları yerleştiriyor. Eğer İstanbul Sözleşmesi etkin uygulansaydı yukarıda saydığımız birçok etken ortadan kalkacaktı ve şiddet bu boyutlara gelmeyecekti. Ancak uygulamak yerine kaldırmayı tercih ettiler. Bu yüzden iktidarın gerçekten şiddetle mücadele ettiğine katilleri yakalamak için çaba sarf ettiğine inanmıyoruz. Bugün İstanbul Sözleşmesi’ne yapılan saldırı bizlerin hayatlarına yapılmıştır, bu yüzden kadınların bu şiddet sarmalından kurtulabilmesi, sözleşmeyi uygulatabilmesi için örgütlü mücadele etmekten başka hiçbir çaresi yok.”
NE OLMUŞTU

İzmir Konak’ta, 28 Temmuz’da Deniz Özarslan isimli saldırgan, boşanma aşamasında olduğu 31 yaşındaki Ezgi Zerkin’i işyerinin önünde başından silahla vurarak kaçtı. Hastaneye kaldırılan Ezgi Zerkin’in 3 gün sonra beyin ölümü gerçekleşti. Defalarca yapılan suç duyuruları ve koruma kararına rağmen katledilen Ezgi Zerkin’in katil zanlısının daha önce de hakkında açılmış şiddet davası ve cezası olduğu ortaya çıktı. 2020 yılının nisan ayında komşuları olan üniversite öğrencileri S.B. G. ve D.K.’yi elindeki tabancanın şarjörünü gösterip, “Buna mermi doldurup, üzerinize boşaltacağım” diye tehdit etti. Soruşturmanın ardından Deniz Özarslan hakkında İzmir 32’nci Asliye Ceza Mahkemesinde önce ‘tehdit ve hakaret’ suçlarından açılan dava, kamera kayıtları incelendikten sonra ‘silahla tehdit’ suçu nedeniyle kamu davası olarak değiştirildi.

Anne Ziynet Zerkin, kızının beyin ölümünün gerçekleştiği gün, hastane önünde “Savcılıkta suç duyurum var. Karakolda suç duyurum var. Çankaya’daki aile içi şiddette suç duyurum var. Uzaklaştırmamı aldım. Bu adam bir alt sokağımda geziyor. Devletimde değişen hiçbir şey yok. Herkes kendi havasında. Biri sandalye peşinde, biri iktidar peşinde. Ulan kadınlar tek tek gidiyor. Anaların canları yanıyor. Ocakları sönüyor. Bir kalleşin bir kurşunuyla… Sen nasıl devletsin, nasıl yakalayamıyorsun ya” sözleriyle isyan etmişti. Katil hâlâ yakalanamadı!

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Bizi kim öldürüyor?

Zorbalığın yüceltilmesi ve adalet mefhumunun yerle yeksan edilmesi ile semiren bu şiddet sarmalı her...

Anne Karaman: Bu adam tutuksuz yargılandığında her...

Ayşe Karaman’ı ‘tasarlayarak öldürme’ suçundan tutuksuz yargılanan Özgür Tarhan yine tutuklanmadı. A...

Devletin korumadığı kadınları erkekler öldürüyor!

Ailesinin zoruyla evlendirilen Figen Çakar, gördüğü şiddet nedeniyle canı pahasına evden kaçarak pol...