Tam 107 yıl önce 8 Mart’ta Rusya’nın Petrograd kentinde tekstil işçisi kadınların Moskova Komitesinin, “İşçi sınıfının tüm kitlesi ayaklandığında, Çarlık hükümetini yıktığında ve halk iktidarını kendi eline aldığında, işte o zaman barış gelecektir- hem de ülkenin ihtiyaç duyduğu yeni, zincirsiz, vergisiz bir barış” çağrısına “Ekmek istiyoruz, gül de” diyerek tarihe attığı imzanın izi bugün hâlâ sürüyor.
İstanbul’un işçi ve emekçilerin yoğunluklu yaşadığı ilçesi Esenyurt’ta kadınlarla 107 yıl öncesinden başladığımız sohbetimiz bugüne uzanıyor. Sohbetimizde biri tekstil, biri metal iş kollarından iki kıdemli işçi kadın var; diğer 6 çocuk/genç kadın ise 14 ila 18 yaşlarında. Kimisi okurken çalışıyor, kimisi çalışması gerektiği için okuyamıyor. Her birinin birikmiş onlarca hayali var.
Her gün sosyal medyada önümüze düşen, sosyal medya fenomenlerinin ‘sabah rutini’, ‘gün rutini’ diye anlattıkları rutinler üzerine sohbet etmeye başlıyoruz. Fenomenlerin, günlük kullandığı kozmetik ürünler, kurslar, çeşitli spor faaliyetleri, kültür ve sanat etkinliklerinden paylaşımları... “Sahi bizim günlük rutinimiz nedir?”
14’ÜNDE KURYE, HAYALİ AVUKATLIK
Havin 14 yaşında henüz. Kuryelik yapıyor ağabeyleri ile. Sabah 8 akşam 7. Okuyamıyor zira çalışmak zorunda. Soranlara yaşını büyütüp söylüyor. Şaşırıyormuş paketini teslim alanlar, “Yaşım küçük olduğu için şaşırıyorlar” diyor Havin. En çok adliyeye paket teslim etmeyi seviyor, gittiğinde etrafı dikkatlice inceliyor. “Keşke avukat olabilsem. Hep çok istemişimdir” diyor. Okuyabileceğinden umutsuz, “Biz çalışmazsak nasıl geçineceğiz?” diyor. Sabahtan akşama kadar işte olduğu için eve döndüğünde sadece bir saat telefonla vakit geçirip uyuyormuş: “Bazen bıkıyorum bu döngüden.”
'FAZLA MESAİYE HAYIR DEDİK, ATÖLYEYE KİLİTLEDİLER'
“Benim rutinim hayatta kalmak” diyor Eylem. O da 18 yaşında. Geceleri kardeşi Naz ile tekstil atölyesinde çalışmaya gidiyor. “Ders çalışıp üniversite sınavına girmek istiyorum. Ama geceleri işe gitmek zorundayız” diyor Eylem. Aldığı parayı eğitimi için harcamıyor, “Hayır hepsini babama veriyoruz” diyor. Eylem ve Naz bu memlekette baba baskısıyla hayatta kalma mücadelesi veren binlerce kız çocuğu ve genç kadınlardan. “Babam çalışmaz. Bizi çalıştırır, paramızı yer. Annem de çalışır. Biz gece işten eve dönünce bir de ev işi yaptırır bize” diyor.
Kız kardeşlerin hayat mücadelesi bir yandan da sağlıkları için. Birinin yeni bir hastalık teşhisi var. Paralarının bir kısmını gizlice tutup tedaviye ayırıyorlar: “Ben hasta olursam kim ne yapacak? Ne anamızda para var ne babamızda. Ancak üzüldükleriyle kalırlar. Biz de gizlice para biriktiriyoruz ilaçlar için.”
Naz çalışma koşullarının ağırlığını anlatırken en çok kendi yaşlarındaki genç kadınların tacize maruz kaldığını anlatıyor. “Bir keresinde bize fazla mesaiye kalmamız için baskı yaptılar. Ama biz gündelikçiyiz. Atölyenin kapısını yüzümüze kapattılar, bizi içeriye kilitlediler” diyor.
8 Mart 1857’de ABD’nin New York kentinde, bir tekstil fabrikasında çalışan 129 işçi kadının, seslerini yükselttiği için fabrikaya kilitlendiği rivayet edilir. İşte bu rivayet ve 8 Mart’ın tarihiyle bugün de bağ kuruyor genç kadın işçiler. Sesi çıktığında yüzüne kapı kilitleniyor, hakaretlere maruz kalıyor.
'ETEK GİY, MÜŞTERİ ÇEK'
“Tekstil atölyesinde çalışmaktan nefret ediyorum” diyor Naz. Kafede çalışmış, hostes olarak da zaman zaman işlere gidiyormuş: “Hep yaşı büyük olan erkeklerin masamıza, tepsimize bıraktığı numaralarla karşı karşıya kalıyoruz.”
Bazen de küstahça patronların “Etek giy, müşteri çek” sözleriyle sinirlendiğini anlatıyor Naz. Henüz 17 yaşında, yaşadıklarının yükü ise ağır. Sürekli maruz kaldığı tacizlerin onda bıraktığı izleri anlatmaya çalışıyor.
Duygu da henüz 17’sinde. Sınava hazırlanıyor. Yazları çalışıp para biriktirmeye çalışıyor. Tekstil atölyesinde çalışmış o da: “Sosyal medyada her gün yeni kıyafetler, yeni makyaj ürünleri, kurslar… Ben aylardır bir mezuniyet elbisesi almak için para biriktiriyorum. Benim etrafımdakilerin rutinleri o gösterilenler değil. Gerçekler burada” diyor. Duygu hayallerini hatırlatıyor her gün kendine unutmasın diye.
'ÖRGÜTLENİNCE NEREYE AİT OLDUĞUMU ANLADIM'
Melike’nin gözleri parlıyor. Her kelimeyi dinliyor. Çalışmak zorunda o da. Fabrikada günlük işlere gidiyor. Parasının tamamını babasına veriyormuş düne kadar. Ekmek ve Gül ile örgütlü mücadelenin onda oluşturduğu değişikliği seriyor gözlerimizin önüne: “Yalnız değilim artık. Öz güvenden ziyade kendini bulmak gibi bir şey bu. Nereye ait olduğunla ilgili. Konuştuğumuz her kelimeden öğrenmeye çalışıyorum. Artık paramı babama vermiyorum. Arkamı bizden olanlara yasladığım için…”
Sözleriyle içimiz ısınıyor, Gülsen’in yüzünde bir tebessüm. O yaştaki yıllarını görüyor sanki. Gülsen 15 yaşından beri fabrika işçisi. 20 yılı aşkın süredir çalışıyor. Şimdi bir iç giyim, tekstil fabrikasında. Kızların hayatıyla bağlıyor yaşamını, benzerliklerini anlatıyor. “Benim rutinim sabah kalkıp 5 dakikada giyinip, sabahın 7’sinde fabrika yolunu tutmak” diyor gülerek Gülsen. Nuray da onun gibi. Metal işçisi, 18 yıldır çalışıyor. Çalışma koşulları ağır, hayatı zor.
GÖZLERİNDEN IŞIK SAÇANLAR…
Örgütlenmenin düne göre bugün daha acil bir ihtiyaç olduğu konusunda herkes hemfikir. “Her şey daha kötüye gidiyor. Önceden para biriktirip ‘Şunu alalım’ derdik. Şimdi daha beter günler için para biriktiriyoruz” diyor Eylem. Gençlerin geleceğe dair en ufak bir umudunu bırakmamaya çalışan sermaye ve tüm müttefikleri karşısında “Bir şey yapmalı” diyor genç arkadaşlar. Ancak akranlarından endişeliler. “Onlar çok umutsuz. Değiştiremeyiz bir şeyi” diyorlar. Ancak değişimin nerede saklı olduğundan haberdarlar.
Özak direnişçisi Funda Bakış’ın Urfa Haliliye belediye başkan adayı olmasından heyecanlılar. “Siyaseti emekçiler yapsın” diyorlar. Emekleriyle kentleri var eden emekçilerin çocukları, okuması gereken yerde hayatın bin haliyle cebelleşenler… Bazılarının “Z kuşağı” diye küçümsediği... İşçi ve emekçi semtlerinde yarın için mücadele edenler, gözlerinden ışık saçanlar… Eylem, Havin, Naz, Melike, Duygu ve niceleri.
İlgili haberler
Genç kadınların talebi: Güvenli yaşam ve iş yeri,...
Eskişehir’de yaşayan üniversiteli kadınlar; ekonomik olarak zorlanırken güvenli bir yaşam özlemi duy...
İşçi kadınlar: Çiçek vermeyin, şiddeti önleyin
Salcomp'tan işçi kadınlar anlatıyor: Bizim uğradığımız şiddet bir hak meselesi değil mi?
İşçi kadınlar: Bizim reçetemiz hep acıydı!
İkitelli’den işçi Zeynep ve Avcılar’dan Sevda, Cumhurbaşkanı’nın‘acı reçete’sine itiraz ediyor: ‘Kış...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.