Kutup ayılarının vahşi doğada soğukla mücadelede yavrularını bu zorlu şartlara hazırlamak için aylar boyunca metabolizmalarındaki yağları proteine çevirdiğini okumuştum. O yağlar ki, anne kutup ayılarını soğuğa karşı bir zırh gibi korur. Ama onlar kendileri için gerekli bu yağdan vazgeçerek yavruları için gerekli besin kaynağı olan proteini salgılamaya başlarlar. Tıpkı bizler gibi değil mi? Bizler vahşi doğada yaşamıyoruz. Doğa dediğimiz vahşi ortamdan da katmerli olan, doğadan da acımasız “Vahşi kapitalist” sistemde yaşıyoruz.
Evet, biz de tıpkı onlar gibi çocuklarımız için mücadele veriyoruz. Bizim için gerekli olan besin maddelerinden feragat ederek yavrularımıza yedirmeye çalışıyoruz.
ETİN, BALIĞIN YANINA YAKLAŞILMAZ OLDU
Nasıl yiyebilirdim doyana kadar iştahla. Maddi koşullarım bir çocuğun tam anlamıyla beslenebilmesine bile elvermiyorken... Doktorumuz “Haftanın beş günü et, iki günü balık yesin” dedi. Elbette yesin beslensin de temel gıda fiyatları bile uçmuşken etin, balığın yanına yaklaşılamaz oldu. Giyim kuşam konusunu hiç söz etmek bile istemiyorum. Gıda kadar tekstil ürünlerine de gelen zamlar canımızı yakmaya devam ediyor.
ÇIĞ GİBİ ÜSTÜMÜZE GELEN ZAMLAR
“Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim” derdi ninelerimiz, annelerimiz bizlere geçmişi anlatırken. Ne farkı var yaşadığımız yoksunluğun 30-40 sene önce büyüklerimizin yaşadığı dile getirdiği zamanlardan. Uzaya çıkma planları yapan, ülke ekonomisinin sözde şahlandığı bir dönemde zamanında annelerimizin yokluktan yaptığı fedakarlıkla aynı şeyleri yaşıyor olmamız ne kadar ileri ya da geri gittiğimizi gösteriyor aslında. Öyle mini mini gelmiyor zamlar. Kış da gelmişken baya çığ gibi birikip üstümüze yağıyor. Yazdan kışı kıştan da yazın hesabını yapar olduk. Elimizden geldiğince boğazımızdan, giyimimizden, artık esamesi bile okunmayan eğlencelerimizden kısar olduk. Eh, kışı rahat geçirmenin başka bir yolu da gözükmüyor ne yazık ki.
FİGÜRAN DEĞİL BAŞROL OLMA ZAMANI…
Eskiden eşim ve ben yaşıyorken kolaydı, tek bir odada yaşıyor ayarı kısığa alıp kat kat giyiniyorduk. Şimdi küçük bir çocuğumuz var. Mecburen her yeri yakmak zorundayız. Daha nereye kadar kısarak yaşayacağız peki? Bıçak kemiğe dayandı çoktan. Sosyal yaşamın ne olduğunu unuttuk. Tek derdimiz geçinebilmek. Ayrıca neden fakiriz? Neden bizler de tatil yapamıyoruz mesela? Bir avuç meyvenin hesabını yapıyoruz. Yeşilçam filmlerinde yaşamıyoruz, “Fakirdik ama mutluyduk” edebiyatıyla mutlu olunmuyor.
Artık Yeşilçam’da bir figüran değil hayatın işleyişinde belirleyici başrol olmalıyız. Bunun da tek yolu tüm yoksul ve ezilen kesimlerin bir araya gelerek mücadele etmesinden geçiyor. Eğer ki örgütlü bir şekilde ortak taleplerimiz doğrultusunda hareket edersek bunu başarabiliriz.
Gücümüzün farkında olalım, tekerine çomak sokalım bu sistemin, eşit özgür adil bir dünya kuralım hep beraber.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Gebe ve emziren sağlık çalışanları dahi geçim için...
Doğum yapan kadın sağlık emekçilerinin 2 yıl nöbet tutmaması yasayla garanti altına alınmışken evini...
‘Yüzümüz ancak sırtımızdan geçinenler giderse güle...
Derince’den kadınlar geçinebilmek için türlü yola başvuruyor. Kimi eve iş alıyor ve günlük 20 lira i...
Kızımın bursuyla evi geçindiriyorum
Yarım yıldır evdeyim ve işsizim. İşsizlik maaşını sadece 8 ay aldım. Benim üniversitede okuyan bir k...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.