Her gün kadına yönelik taciz, tecavüz, şiddet olaylarına bir yenisi ekleniyor. Otobüste tecavüze uğrayan Özgecan’dan tutalım da şort giydiği için tekmelenen Ayşegül’e, babası, amcası tarafından cinsel istismara maruz kalan kız çocuklara, kocası tarafından elektrik verildiği için 11 parmağı kesilen Gülfidan’a kadar uzayıp gidiyor bu liste. Ancak son günlerde yaşanan öyle bir olay var ki bize şiddetin boyutunun neden bu kadar arttığını, bu cesaretin nereden geldiğini, devlet politikalarının nasıl teşvik edici noktaya geldiğini gösteriyor. İşte o olay İzmir’de yaşandı.
İki arkadaş eğlenmek için dışarı çıkıyor, eve dönüşte motosikletli biri Derya’yı fiziksel olarak taciz ediyor. Tam da olayın yaşandığı sokakta polisler var ve şikayetçi olmak için durumu anlattıklarında polis “Bu şekilde dolaşırsanız size müstehak” diyor. “Sen ne diyorsun!” deyince “Ben polisim düzgün konuş...” diyerek küfür ve hakaret ediyor. Ve bununla da bitmiyor polis, genç kadını darbediyor.

Biz de soruyoruz:
* Polis bu cesareti nereden alıyor?
* Polisin görevi suçluları yakalamak değil de mağduru tekmelemek mi?
* Kadınlar şiddete, tacize, tecavüze uğradıklarında nereye şikayette bulunacak?
* Bu tekme ve küfür kadınları erken yaşta evliliğe mahkum eden yasalardan, mecliste bağımsız milletvekiline atılan tekmeden farklı mı?
* Cezasızlığın önünü açan uygulamalar ve keyfi yaptırımlar kadına yönelik şiddetin boyutunu arttırmıyor mu?
* Maçka Parkında kıyafeti yüzünden güvenlik görevlisi tarafından içeri alınmayan kız kardeşimizin yaşadığı olaydan İzmir’deki polis güç almadı mı?
* Böyle durumlar cezasızlıkla sonuçlanırsa “Nasıl olsa bir şey olmaz, herkes yapıyor ve ceza almıyor” düşüncesini pekiştirmez de ne yapar?
Bu soruların tümünün cevabını kadınlar olarak istiyoruz. Kıyafetimiz yüzünden tekmelenmediğimiz, her geçen gün çocukların hayatını karartan yasaların gündeme gelmediği, hayatımız üzerinde başkalarının söz sahibi olmadığı günleri görene dek her geçen gün daha güçlenerek mücadelemizi sürdüreceğiz...