Umudumuza sarılıyoruz, geleceğe el uzatıyoruz
Bu ay dergimizde de ormanımızla, toprağımızla, toplumsal hayatımızla bizleri gerici bir karanlığa sürüklemek isteyenlere karşı yükselttiğimiz sesimiz var.

Akbelen’de günlerdir direniyor köylüler ağaçlarının kesilmesine, topraklarının yok edilmesine karşı kadınlar en önde, kolları morarsa, bedenlerinde ezikler oluşsa da canı pahasına sarılıyor ağaçlara. İktidarla sermayenin sırtını birbirine yaslayıp kolluğu da yanına alarak halkı ezmeye çalıştığı güç gösterisine karşı, dayanışmaya gelenlerle birlikte büyük bir direniş gösteriyor bölge insanları. “Geleceğimizi ve sağlığımızı bir avuç insanın cebi dolsun diye kaybediyoruz. Havamızı zehirleyen, su kaynaklarımızı yok eden, topraklarımızı alt üst eden, zeytinlerimizi acımasızca yerle bir eden bu aç gözlü şirketin karşısında, hâlâ yılmadan direniyoruz” deyip seçin diyorlar birini, “Ya ölmez ağaç zeytin, ya katil kömür.”

Bu yaşananlar ilk değil son da olmayacak. Bölge halkı yıllardır mücadele veriyor kömür madeni ve termik santrale karşı. Ama bugün var olan toprağımızı koruyamazsak, yarın nasıl bakarız çocuklarımızın yüzüne?

Akbelen’e dayanışma için giden Aydın Kızılcaköylü Leyla en çok da mücadele eden kadınları dillendiriyor ve yol gösteriyor: “Yıllarca JES’lerle mücadele eden kadınlarız. Biz kadınlar olarak mücadele ettik. Bizim köyümüze çivi çakılmadan ses çıkarıp jeotermalcileri kovaladık köyümüzden. Akbelen’e desteğe geldik. Biz nasıl başardıysak Abkelen’deki kadınlarda başarabilir. Kadınların başaramayacağı hiçbir şey yok. Orman bizim hayatımız, nefesimiz, yaşam kaynağımız.”

Korkuyorlar başarmamızdan, eşit biçimde hayatı sürdürme fikrimizden dahi korkuyorlar. Onun için çocukluğumuzdan başlayarak bizi ayrıştırmaya, eşitliği düşmanlaştırmaya çalışıyorlar. Sadece itaat etmemizi bekleyip adına da “özgürlük” diyorlar. Bizi seçeneksiz bırakmak istiyorlar. Ya biz? Ne seçeneksiziz ne de geleceksiz. Hayatımızı, geleceğimizi çalanlara karşı umut da mücadele de biziz. En iyi bildiğimiz, tek seçeneğimiz…

***
Bu ay dergimizde de ormanımızla, toprağımızla, toplumsal hayatımızla bizleri gerici bir karanlığa sürüklemek isteyenlere karşı yükselttiğimiz sesimiz var.
Küçükçekmece’den, Pendik’ten, Dersim’e, Elazığ’a, oradan Diyarbakır’a ve Ankara’ya kadar kız okulları, kadın üniversiteleri, kadın hastaneleri söylemlerine dönük tartışmalar yürütüyor, hayatımızı bir cendere gibi kuşatan cemaat ve tarikatların yaşamlarımızdaki etkilerini konuşuyoruz.

Bu tartışmalarla birlikte, artık hayallerde kalan yaz tatilimizi, durmaksızın çalışsak da ay sonunu getiremediğimizi, ek zam taleplerimizi, bir araya gelip örgütlenmemizin önüne set çekenleri, açık cezaevi haline gelen iş yerlerimizi, çalışma koşullarımızı paylaşıyor, nasıl bir araya gelip birlik oluşturacağımız sorusuna kollektif bir cevap arıyoruz.

Depremin 6. ayı geride bırakırken deprem bölgesindeki kız kardeşlerimizi de unutmuyoruz. Hâlâ pek çok sorunla boğuşan yerli ve mülteci kadınların yaşadıklarına tanıklık edip, yaralarını birlikte sarmaya, kalplerindeki boşlukları doldurmaya çalışıyoruz. Dayanışmanın iyileştirici gücünü en yakından biz biliyoruz.
Kitap, tarih, film yazılarımızla da bir nefes aralığı veriyoruz. Ve en nihayetinde geleceğimizi kuşatanlara karşı mücadeleye ve birbirimize sarılıyoruz…

Fotoğraf: İkizköy Akbelen savunucuları

İlgili haberler
Akbelen’de direnişin 11’inci günü: Bu katliam ne p...

Akbelen’de ağaç katliamına karşı direniş nöbetinin 11. gününde. İkizköy Komitesi uluslararası kamuoy...

İkizköy Akbelen'deki kadınların çevre mücadelesi

Evrensel ve Ekmek ve Gül ortak yayınında bu hafta İkizköy Akbelen'deki kadınların mücadelesini İkizk...

İşçi kadınlara sorduk: yasalar bir gün bile bizim...

Fabrikada makineye doğru yürürken ‘Bir günlüğüne yasalar biz kadınların elinde olsaydı ne yapardık?’...