Haziran ayının ilk haftaları, Ankara’daki iki şehir hastanesinde epey hararetli geçti. Bilkent Şehir Hastanesindeki yoğun çalışma koşullarına, görev tanımına dahil olmayan işlerin yaptırılmasına itiraz eden taşeron işçiler, Sağlık Bakanlığına yürüdü. Böylece birçok ildeki şehir hastanesine de yayılacak bir kıvılcım ortaya çıkıverdi. Bu protestodan kısa bir süre sonra benzer sebepler ile Etlik Şehir Hastanesindeki şirket çalışanları da başhekimlik önünde buluşup sorunlarını ve önerdikleri çözümleri yetkililere duyurmaya çalıştı. Birçok kamusal hizmeti ihaleyle devralmış taşeron şirketler, sayıca en kalabalık grup olan kadın işçileri hastane hiyerarşisinin en altına yerleştirmeye uğraşırken şehir hastanelerinde eşitsizliğe karşı biriken bu öfkeye de ilk olarak kadın işçiler önderlik etti.
Protestoların üzerinden neredeyse iki ay geçti; işten çıkarmalar, istifaya zorlamalar ile yüz yüze gelen işçilerin sorunları birikiyor, talepleri ise hâlâ taze. Biz de protestoların ardından Etlik Şehir Hastanesindeki kadınların çıkardıkları sonuçları, yaptıkları gözlemleri aktarmaya çalışacağız.
Kimi işçinin grev, kimisinin işi yavaşlatma dediği başhekimlik önünde yapılan buluşma, “Olmadı, beceremedik” cümleleriyle anılmaya başlıyor kadın işçilerin çoğunda. Instagram hesabı üzerinden fısıltı gazetesi biçiminde örgütlenen buluşmaya birçok işçinin gelememiş olması, “Biz bu işi beceremedik” fikrini besliyor. Ortaya şu soruyu atıyoruz: “Nasıl oluyor da aynı koşullarda zorlanan, aynı şef ve müdür baskısına maruz kalan işçiler arasında kimisi dışarı çıkarken diğeri dışarı çıkmaya ikna dahi edilemiyor?” Bu soruya konuştuğumuz işçilerin neredeyse hepsi iki farklı profili kıyaslayarak yanıt veriyor: “Eyvallahı olmayan kadın” ile “her şeye boyun eğmek zorunda olan kadın.”
Etlik Şehir Hastanesi iki yıldır işlevsel olan bir hastane ve açıldığı gün taşeron şirketler işçi alımı yaparken bu alımların ana ağırlığı kadınlardan oluşuyor. Kadınların içerisinde ise boşanmış kadın sayısı çok fazla. Hastanedeki iş, kadınların birçoğunun ilk iş deneyimi. Birçok işçi kadının ifadesine göre “kocasından boşanmış, başka iş deneyimi olmamış” kadın işçi profili patronun elini rahatlatıyor, çünkü patrona, idarecilere bağımlı duruma getirilebiliyorlar.
GÖZÜ HİÇBİR ŞEYDEN KORKMAYANLAR
Protestoyu organize etmiş, arkadaşlarını ikna etmeye çalışmış kadınların birçoğu kendini anlatırken “hayatta her şeyle mücadele ettiklerini” vurguluyorlar. Dün kocasıyla ettiği kavgada var olma mücadelesini, şimdilerde şeflere karşı verdiğini söylüyor işçiler. Boşanma süreçleri neredeyse hepsi için zorlu geçmiş, “Ne kocaya ne babaya eyvallah edilmemiş” ki şimdi şeflere “eyvallah edilsin”miş. Çocuklarının yüzünü göremedikleri vardiyalar da evin ihtiyaçlarını tek başına karşılamak için yapılan mesailer de “mücadelenin” devam eden biçimleri olarak söyleniyor. Erkek işçilerin birçoğuna örnek olduklarını söyleyen bir işçi “Hayatın sillesini yemişiz, gözümüz hiçbir şeyden korkmaz. Buluruz bir yolunu, çözümünü” diyor.
İŞSİZLİK KORKUSU
Madalyonun diğer yüzünde ise başka bir profil var: İşçilerin deyimi ile “her şeye boyun eğmek zorunda kalan kadın.” Boşanmak zorunda kalmış kadınların yaş ortalaması 40-45’e yaklaşınca bastıran ilk korku, “başka yerde iş bulamamak” oluyor. “Az diş sıkalım” diyen işçiler, sert eleştiriliyor kadınlar tarafından. Fakat birçoğu günün sonunda kadınların neden diş sıkmak zorunda kaldığı fark ederek onları buna mahkum edenlere sinirleniyor. Yaşı görece fazla olan ve evin tek çalışanı olan kadınların karşısında patron, müdür, şef en ağır şekilde baskı kuruyor. Kadınların öznel durumları, boyun eğdirmenin yollarına dönüşüyor şirket için.
HAYATA KARŞI VERİLEN KAVGA ORTAK
İşçiler kendilerine rota kurmaya çalışırken bu iki profil arasındaki farklara dikkat çekerek “ortak mücadelenin zor olduğunu” düşünüyorlar. Oysa “eyvallahı olmayan kadının” en iyi anlayabileceği, paydaşlık kurabileceği, baskının ve zorlukların arasında nefessiz kalmış kadın değil midir? Hayata karşı verilen kavga; yoğun bakımın bitmeyen işinde, acilin stresinde, koca hastanenin her bir yerinde ne kadar da ortak. Kadın işçiler; idarecilerin aşağılayıcı sözlerine, tacize, şiddete karşı ilk duygusunu, düşüncesini yanındaki kadın işçiyle paylaşıyor. Böyle olunca, ortak sorunlara karşı da birbirine güven duygularını geliştirerek, birlikte değiştireceğine inanarak, yan yana durarak mücadele etmek bir zorunluluk olarak ortaya çıkıyor.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.