“Fatoş tanıdık avukat var mı?” diye soran Ayşe’ye hepimiz imalı bir şekilde bakıyoruz. “Hayırdır Ayşe, ne yapacaksın avukatı, yoksa Ahmet ağabeyi boşamaya mı karar verdin?” “Yok beee amcamın kızı için soruyorum, eşinden boşanmak istiyor, iyi bir avukat bulmamız lazım” diyor. “Ooooo Ayşe’cim tam yerine geldin, bizde en iyisi var. Sen anlat bakalım kadının derdi ne” diyorum. Ayşe; “Tamam aramızda kalsın diyeceğim ama sen yine dergiye yazarsın bunu, ya da yaz bütün kadınlar okusun onlar da bir şeyler öğrenmiş olur” diyor. (Canım Ayşem kadın dayanışmasını nasıl da benimsedi.)
“Amcamın kızı 45 yaşında, devlet memuru, iki çocuğu var, kocası da 40 yaşında. Filiz abla boşanmak istiyor. Adam evlendikleri günden beri çalışmıyor, kadına çektiriyor. Önceden çocuklar küçüktü, çocuklar için katlanıyordu.”
“Tamam Ayşe’cim, avukat arkadaşımızdan randevu alalım, görüştürelim, elimizden ne gelirse yaparız, sen merak etme” diyorum. Çok seviniyor Ayşe, Filiz ablasını arıyor, bir süre konuşuyorlar. “Sen üzülme, merak etme, bir sürü kadın var, sana destek oluruz” falan diyor, ben de gülümseyerek dinliyorum onu. Ben sizin toplantılarınıza gelemem, ben o işlerden anlamam diyen Ayşe artık biz diye konuşuyor. Artık kendini bizim bir parçamız olarak görüyor olmasına mutluluğum tarif edilemez.
Telefonu kapatınca takılıyorum, “Ayşe’cim bakıyorum biz biz diye konuşuyorsun, hayırdır” diyorum. “Offff sen de hemen başıma kakma, tamam toplantılara gelemiyorum ama sizin yaptığınız her şeyi destekliyorum, sizden öğrendim ben kadınların birbirine destek olmasının ne kadar önemli olduğunu. Zor durumda kaldığımda ulaşabileceğim güvenebileceğim kadınların olduğunu bilmek bana güç veriyor” diyor. Bir kaşımı kaldırıp bakıyorum, “Allah Allah, ben niye bunları daha önce duymadım” diyorum. “Yaaa söylesem sen hemen şımarırsın diye söylemiyorum” diyor. (Ayşe’ye bak sen bana ayar veriyor hahahahah)
“Bak hele, hazır bir avukat varken ben de Ahmet’i boşasam mı acaba?” diye muzip muzip gülüyor. Bizden bir tepki alamayınca devam ediyor; “Bakın ben daha önce ne yapmıştım biliyor musunuz?” diyor. (Aman Allah’ım gene ne anlatacak!) Her sohbet o konuya geldiği için daha Ayşe hiçbir şey anlatmadan kahkaha tufanı kopuyor. “Gene ne yaptın Ayşe?” diyorum. “Tamam bir kahve yapayım, anlatacağım” deyip kalkıyor, ortam hazırlıyor yani yeni bombalarına.
Kahveler de Ayşe de hazır, başlıyor anlatmaya. “Ben bir gün gene o zengin evinde bir hap gördüm (Ahahahaa bu haplar da hep Ayşe’nin karşısına çıkıyor) bir tane aldım baktım kutu açılmış, sanki içindekileri sayıyorlar mı dedim. Nereden bilecekler içinden bir tane aldığımı deyip bir tane aldım. “Ayşe ya sayıyorlarsa?” “Yok beeeee, bunlar zengin, saymazlar, hem saysalar bile benim aldığımı nereden bilecekler, onlar bizi hiçbir şeyden anlamaz zannediyorlar, sanki bizim canımız yok.” (Ahahah Ayşe’cim bu bakış açısını bazen sayfalar dolusu kitaplar anlatıyor.)
“Neyse ben bir tane aldım eve gittim, Ahmet’e bir hap aldım içsene dedim, yok içmem, dedi. Kızzz anam bu benimki de değişik, milletin kocaları kendi alır, ben buna alıp geliyorum, içmiyor. Buna iç diyorum, içmem diye tutturdu, ben de içireceğim, kafaya koydum, ne yapsam, ne yapsam düşündüm, sonra aklıma bir fikir geldi…” (Ayyyy konuşmayı burada kessem mi diye düşünüyorum ama Ayşe’nin aklına gelen fikri de merak ediyorum)
“Bir iki gün bekleyip fikrimi uygulamaya karar verdim. Hapı havanda dövdüm, un ufak ettim toz şekerin içine koyup iyice karıştırdım. Bu (Ahmet ağabeyi kastediyor) akşam yemekten sonra çay içmeden duramaz. Dedim çayına atarım bir şekilde hapı ona içiririm. Akşam oldu yemeği yedik, çayı hazırladım götürdüm ama çocuklar da çay içecek, ben de iki ayrı şekerlik götürdüm, birinde bunun haplı şekeri, diğeri normal şeker. Ahmet hemen ‘Niye iki şeker getirdin?’ dedi.
(Adam tecrübelerine dayanarak kendini korumaya almış her şeye temkinli yaklaşıyor.) Üffff napacan sen iki şekerliği, onun dibinde az vardı birbirine eklemeden getirdim falan bir şeyler uydurdum, çayını doldurdum, şekeri önüne kattım, bu şekeri attı anam karıştırıyor karıştırıyor çayın üstüne beyaz beyaz bir şeyler çıkıyor, hap tozları çayın içinde erimedi bir türlü (Ahahahaha hahahaha gülmekten gözümüzden yaş geliyor artık) Ahmet bana döndü ‘Doğru söyle, ne var bunun içinde?’ dedi, ben de böyle böyle, ezdim şekere karıştırdım, sen de insan gibi hapı verdiğimde içseydin” dedim.
“Ayyyy Ayşeeeee kırk yıl düşünsem aklıma gelmez, eeeeee sonra ne oldu?”
“Ne olacak, içmedi”
Ayşeeeeeee yeter gülmekten bayılacağız artık, zavallı Ahmet ağabey kaçsa da kurtulamıyor senden. Osmanlı padişahları gibi evde kendine çeşnicibaşı tutacak yakında. “O çeşni neyse ben bilmem ama anladım ki o hap erimiyor, ben de o yöntemden vazgeçtim.” (Ayşe’cim sen başka yol yöntem illa ki bulursun…)
Çok gülmemize kızdı Ayşe, bir daha bize bir şey anlatmayacakmış. Bu cümlesinin üstünden bir saat geçti geçmedi, yeni hikayelere gaz verdi Ayşe…
Ayşe'nin geçen ayki macerasını okumak için TIKLAYIN
Gelecek sayı: Ayşe’nin mucizesi
İlgili haberler
Demir yumuşamadı, Ayşe uslanmadı :)
Temizlikçi Ayşe’nin maceraları tam gaz devam ediyor. Bu kez merakını bir krem cezbetmiş cezbetmesine...
Ayşe’nin iyi bir tamirci bulması lazım!
Adana’dan Ayşe’nin güldüren maceraları devam ediyor. Ayşe’nin çok mühim bir görev için acil güvenili...
Ayşe Masumlar Apartmanında!
Bizim Ayşe bu kez Masumlar Apartmanı’nı aratmayan bir yerde işe başlamış, derdi büyük ama neyse ki ‘...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.