Yoğun bir iş günü sonrası ılık bir duş hayali ile eve geldim. İçeri girmemle telefonumun çalması bir oldu -eve geliş saatimi takip ediyorlar :), arayan Sezen. “Fatoş abla, Kadir’le çok kötü kavga ettim sana gelebilir miyim?”. Çayı koyuyorum, dedim. Çay demlenmeden geldi. Daha ne oldu demeden yeniden zil çaldı. Aaa ablam! Böyle çat kapı, hele de bu saatte hayatta gelmez! Daha kapıdayken hemen bombayı patlattı: “Eniştenle kavga ettim, çok sinirliyim, kapıyı çarptım geldim.” Oohh iyi yapmışsın.
Balkona çıkıyoruz: “Aaaaa misafirin varmış, ben geçmeseydim.” “Yok olur mu, gel, Sezen yabancı değil.” İkisinin de suratı yerleri süpürüyor. Karşılıklı merhabalaşmadan sonra bir sessizlik... Benim konuyu açmam lazım, açayım ki anlatıp rahatlasınlar. “Sezen de Kadir’le kavga etmiş” dememle ablam “Ben de Hasan’la ettim” deyip lafa giriyor. Sezen’le karşılıklı gıybetin dibine vuruyorlar, ben tenis maçı izler gibi onları seyrediyorum. Çok yorgunum ancak çay servisi yapabiliyorum. Acaba sinirli kadınları hep böyle çifter çifter mi eve alsam, o zaman daha az yorum yapıyorum.
Sezen anlatıyor; “Kadir’e hafta sonu bir yerlere kahvaltıya gidelim’ dedim, ‘İşim var’ dedi. Ayda yılda bir birlikte vakit geçirelim istedim, yok dedi, çok sinirliyim.” Ahhh Sezenciğim, en keyifli vakitler kendinle geçirdiğin vakitlerdir, zamanla anlayacaksın, dünyanın sonu değil. Şimdi bu düşündüğümü söylesem tüm şimşekleri üstüme çekerim, sus Fatoş! “Tabi haklısın ama sakin ol lütfen.” Ablam da abarta abarta Sezen’e destek veriyor ki şu an ortak düşmanları erkekler. Ablamın sırası geldi. Efendim yürüyüşe gitmişler, dönüşte ablam domates almak istemiş, eniştem de yürüyüşte yoruldum, bu kadar domatesi taşıyamam, sonra alalım demiş. Ablam da çok sinirlenmiş, eve gelene kadar eniştemle kavga etmiş, sonra hızını alamayıp bana gelmiş. İyi yaptın ablacığım, kavganın nedeni biraz şey olsa da erkekler kadınların gidecek bir yeri yok diye düşünmesinler, çıkın çıkın gelin, kadın kadının yurdudur.
AYŞE’DEN DELİ DELİ LAFLAR
Anlattıkça sakinleştiler, sohbet normale dönmeye başladı, çayları tazelerken yine telefon çaldı. Hah Ayşe bir sen eksiktin! “Fatoşşşşş ben çok kötüyüm, gel beni hastaneye götür.” Telefonda höyküre höyküre ağlıyor. “Ne? Ne oldu? Neredesin? Hemen geliyorum.” 10 dakika sonra Ayşe’nin evinin önündeyim. Sokakta kaldırımda ağlar buluyorum onu. “Ayşe delirtme beni, ne oldu, neyin var?”
“Bir şeyim yok, çok sinirlerim bozuk benim, beni hastaneye götür, sakinleştirici yapsınlar, artık hiçbir şeye dayanamıyorum, ben ölmek istiyorum” diyor. “Tamam, sakin ol” diyorum, arabayı yavaş sürüyorum iyice sakinleşsin diye. Ağlaması azalıyor, “Gel” diyorum “gidip bir yerlerde çay içelim, sen de anlat rahatla.” Güzel bir çay bahçesine gidiyoruz. “Seni de buralara sürükledim ama kendimi çok kötü hissediyorum, intiharı bile düşündüm, sonra çocuklarım gözümün önüne geldi, ne yapacağımı bilemedim, ilk aklıma sen geldin, seni aradım” diyor. “İyi yaptın Ayşeciğim, biliyorsun ben her zaman senin yanındayım, kötü düşüncelerini kov aklından, hadi anlat, sen rahatla, ben de neler oldu anlayayım.” Başlıyor anlatmaya. Büyük oğlu Mehmet, gelecek sene üniversite sınavına girecek. Sınıfındaki tüm arkadaşları dershaneye yazılmış, Mehmet de yazılmak istemiş, Ayşe “Oğlum durumumuzu biliyorsun, bu sene yazdıramam ama sınava gireceğin sene şartları zorlayıp yazdıracağım” demiş. “Ben hafta içi çocuk bakıyorum, hafta sonu evlere temizliğe gidiyorum, eşim de çalışıyor. Oğlumu bir dershaneye yazdıramayacaksam ben niye çalışıyorum, ne diye yaşıyorum?” deyip deyip ağlıyor.
“Saçmalama Ayşe. Bunun için intihar düşünülür mü? Memleketin yarısından fazlası açlık sınırında yaşıyor, çözüm bu değil, sen üzülme el elden toplanır hallederiz, yazdırırız dershaneye” diyorum. “Mesele sadece bu değil ki devamı da var” diyor. Uzak bir akrabaları Ayşe’yi aramış “Ayşe siz kendinizi ne sanıyorsunuz? Sen evlere temizliğe gidiyorsun senin çocuğun okusa ne olacak? Ayağınızı yorganınıza göre uzatın. Liseyi bitirsin, bir işe girsin çalışsın” demiş. “Neye uğradığımı şaşırdım, abla sen ne diyorsun” deyince mesele anlaşılmış. Ayşe bu sene dershaneye yazdıramayız deyince oğlu Mehmet uzak ama çok zengin bu akraba yengeyi aramış “Beni dershaneye yazdırsanız, yazın çalışır borcumu öderim” demiş. Kadın da dönüp Ayşe’yi arayıp bu gerzek lafları etmiş. Sinirden sol gözüm seğiriyor, nevrim dönüyor. Sakin ol Fatoş, sakin ol.
Ayşe yeniden ağlamaya başlıyor: “Alnımın teriyle para kazanıyorum, beni böyle aşağılamaya ne hakkı var? Biz insan değil miyiz? Yoksul çocuklarının okumaya hakkı yok mu? Ben çocuğumu okutamayacaksam niye çalışıyorum? Uzun süredir hiç uyuyamıyorum, sinirlerim çok bozuk, her şey üstüme üstüme geliyor sanki” diyor.
“Çok haklısın, bu o kadının ayıbı, sen uzun zamandır çok bunalıyorsun, geçim derdi, işyeri sorunları, hepsi üst üste geldi. İntiharı düşünmen sağlıklı değil. Öncelikle sana bir psikiyatri kliniğinden randevu alalım. Sonra Mehmet’in dershanesi için ne yapalım onu düşünelim. Eve gidince de çocuğa bir şey söyleme, onun bir suçu yok, iyi niyetle hareket etmiş. Hadi eve gidelim, ev misafir dolu, kahveyi bende içelim” diyorum.
AYŞE YİNE BİLDİĞİMİZ GİBİ…
Hemen ertesi gün Ayşe’ye psikiyatri polikliniğinden randevu alıyorum. Dershane işini çözemiyoruz. O uzak akraba galiba Mehmet’e de bir şeyler söylemiş, bir türlü ne dediğini öğrenemiyoruz ama Mehmet “Ben vazgeçtim gitmeyeceğim” diye tutturuyor. Bir türlü ikna edemiyoruz, dershane işi seneye kalıyor. Ama doktor işinin ucunu bırakmıyorum.
Ve muayene günü randevu sonrası akşam Ayşe’yi çağırdım, gel konuşalım neler oldu diye. Geldi, hastane çok kalabalıkmış, çok sıra varmış sıra kendine gelince doktorun odasına girmiş… Doktor “Ayşe Hanım hoş geldiniz, buyurun anlatın, ne sıkıntınız var” diye sormuş. Ayşe de, “Benim hiç sıkıntım yok, yediğim önümde, yemediğim arkamda, ben sadece geceleri uyuyamıyorum, sen bana bir uyku hapı yazsan yeter” demiş.
Kızıyorum. Ayşe böyle olur mu, anlatsaydın her şeyi diyorum. “Amannnnn işim yok elin …e derdimi mi anlatacağım? Bir uyku hapı yaz dedim yazmadı” diyor. Ahahaaaaa Ayşeeee koskoca psikiyatr doktora neler demişsin... Sen derdini anlatacaksın ki o da derman bulsun. “Offf Ayşe, ne yapacağım ben seninle” diyorum.
“Tamam ya, boş ver dershane işi seneye kaldı zaten, bak sana ne anlatacağım, ben gene bir şey yaptım” diyor… Eyvah demem kâr etmiyor, Ayşe’den yeni bir bomba geliyor…
GELECEK SAYI: “İyi bir tamirci bulmam lazım”
Fotoğraf: Freepik
İlgili haberler
Demir yumuşamadı, Ayşe uslanmadı :)
Temizlikçi Ayşe’nin maceraları tam gaz devam ediyor. Bu kez merakını bir krem cezbetmiş cezbetmesine...
Temizlikçi Ayşe’nin çikolatayla imtihanı
Ayşe, temizliğe gittiği ve bütün gün çalıştığı evde yiyecek bir lokma yemek bulamayınca, dolapta üst...
Ayşe niye tezgahını pazarın girişine açıyor?
Iğdır’dan Ankara’ya büyük umutlarla gelen Ayşe, umduğunu bulamamış. Yaşamla baş etmek için pazarda e...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.