Nicole Bacharan, üç yazar/düşünürle yaptığı söyleşilerle ilginç bir kitap hazırlamış: Kadınların En Güzel Tarihi. Françoise Heritier, Michelle Perrot, Sylviane Agacinski, Bacharan’ın sorularına yanıt vererek “İnsanlığın Şafağında”n bugüne zamanı irdeliyorlar. Kitabın adı Kadınların En Güzel Tarihi. Yonca Aşçı Dalar orijinal ada saygı göstermiş: La Plus Belle Histoire Des Femmes.
Bacharan, bazen hepimizin düştüğü tuzağa düşüşünü anlatmış önsözde:
“Pervasız bir genç kız değildim. Yirmi yaşındayken, toy genç kızları bekleyen ilk tuzağa düşmüş, kadın özgürlüğünün herkesçe kabul edilen bir gerçek, artık üstü kapanmış bir sorun olduğuna inanmıştım. Kadın erkek eşitliği mi? Bu zaten annemin kuşağı tarafından halledilmiş bir sorundu; annem 18 yaşında yaşam mücadelesine atılmış, reşit olduğunda oyunu kullanmış, hiç durmadan çalışmıştı. Kuşkusuz evde “her şeyi” yapan annemdi ama ben bunun tek suçlusunun, bu işleri yapmaya pek gönüllü olmayan babam olduğuna inandırmıştım kendimi. Eğitime ve mesleklere erişim eşitliği mi? Sözünü bile etmeye gerek yoktu, zaten kendiliğinden olan bir şeydi. “Eşit işe eşit ücret mi?” Kanuni bir zorunluluktu. İnsanın kişisel, manevi veya dini görüşlerine göre çocuk sahibi olup olmamaya karar vermesi mi? Zaten başka nasıl olabilirdi ki? Bütün bunlar artık üzerinde tartışılmaya bile gerek duyulmayacak şeylerdi bana göre. Sağduyu, bu tür olumlu gelişmelerin benimsenmesini gerektirmiyor muydu? Benim kuşağımdaki kızlarla oğlanlar arasında bu konuda bir görüş birliği yok muydu?”
Bu düşünce biçimi, biz belirli yaşlardaki okur yazarların okulda gördüğümüz laik eğitimin de katkısıyla inandığımız efsane. Edebiyatımızda eğitimle hayat arasındaki yaman çelişkiyi dile getiren en tanınmış roman Adalet Ağaoğlu’nun Ölmeye Yatmak’ıdır. Ve bence trajik olan romanın yazıldığı tarihten bugüne geldiğimiz noktadır. Artık Türkiye’yi yönetenler kadınla erkeğin zaten eşit olmadığını/ olamayacağını açıkça ve yüksek sesle dile getiriyorlar. Üstelik artık eşimizin, babamızın, kardeşlerimizin (ailenin cümle erkeklerinin ve mahallenin) namusu sayıldığımızdan temizleme harekatına tabiyiz.
Kadınların En Güzel Tarihi’ni alıp okuyun. Ama kendi tarihimizi yazmak, elimizde kalan haklar için de bir şeyler yapmayı savsaklamayın. Mahallelerde, siyasal gruplarda, siyasal partilerde bir araya gelip örgütlenmek birinci adım olsun.
Kadının insan, vatandaş, birey oluşunu savunmaya başlayalım yeni baştan. Bir insanı 43 yerinden tornavida ile yaralanmak suçken, bu insan karısı olunca nasıl suç olmaz bunu anlamak, kavramak, suç duyurusunda bulunmak cesaretinde bulunabilelim.
Birini yaralamayı alışkanlık haline getiren kişiyi programına çıkaran eşcinsimizi, RTÜK’e şikayet edelim. Bu programı yapan kanalı ve sunucusunu (Songül Karlı) boykot edelim ve bunu duyuralım. Bir insanı öldürmenin dinle, imanla, namusla ilgili olmadığını sık sık tekrarlayalım.
Şimdilik birinci dersimiz ve ödevimiz bu!
* Sennur Sezer’in 31 Ağustos 2014’te Evrensel gazetesinde yayımlanan yazısıdır.
İlgili haberler
GÜNÜN YAZISI: Sennur Sezer’den: Suçtur çocuğunun o...
Sennur Sezer'in çok eskilerden bir yazısı. Hatırlatalım istedik. Hem Sennur Sezer’i hem cümlelerini....
GÜNÜN KADINI: Şiiri ilmek ilmek işleyen şair Sennu...
Sennur Sezer’in doğum günü bugün. Ölümüne kadar şiire, edebiyata ve hayata soluk katmış kadın şairle...
GÜNÜN BELLEĞİ: Atlı kadınlar kütüphanesi
Kentucky’nin izole dağ topluluklarına okuma kitabı sunmak için, genellikle şafak vakti, karlı yamaçl...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.