GÜNÜN KADINI: Sevim Burak
Sevim Burak’ın bugün dahi sıra dışı olmaya devam eden yazım stili kadınların deneyimlerini, hakikatlerini ve sessizliklerini aktarmaya imkan tanıyan bir dil olarak dile getiriliyor.

Azınlıklıkların ve kadınların yaşamına ilişkin yazdığı romanlarda bazen şiirsel, bazen alışılmadık biçimsel bir üslup kullanan yazar Sevim Burak 29 Haziran 1931’de İstanbul, Ortaköy’de dünyaya geldi, 31 Aralık 1983’te hayata veda etti. 

Babası bir gemi kaptanı olan Mehmet Seyfullah Burak; annesi 1910’lı yıllarda Bulgaristan’dan göçmüş Yahudi asıllı bir ailenin kızı olan ev hanımı Marie Mandil’dir.Marie, daha sonra Müslüman olarak Aysel Kudret adını almıştır.

İlkokula 1938 yılında babasının görevi nedeniyle bulundukları Çanakkale’de başladı. İlköğrenimini Kuzguncuk’taki Süleyman Şefik Paşa Nakkaştepe 45. İlkokulu’nda tamamladı; 21 yaşına kadar yaşadığı Kuzguncuk, hikâyelerinde azınlık kültürünün yaşlı insanlarına ağırlık vermesinde etkili oldu. Ortaokulu Alman Lisesi’nde tamamladıktan sonra okul hayatına son verdi.

Annesini 17 yaşındayken kaybetti. İlk evliliğini 18 yaşında, keman sanatçısı Orhan Borar ile yaptı (1949). 1950’de Olgunlaşma Enstitüsünde mankenliğe başladı. Dönemin Amerikan Büyükelçisi Mc Ghee’nin öncülüğünde düzenlenen kültür etkinlikleri kapsamında Amerika’ya giderek, orada defilelere çıktı. Amerika dönüşünde kendine ait bir modaevi ve atölye açtı.

Orhan Borar ile evliliğinden oğlu Karaca Borar dünyaya geldi (1955). Bu evliliği sırasında romancı Peyami Safa ile bir aşk yaşayan sanatçının öykü dünyasının şekillenmesinde bu ilişki etkili oldu; eserlerinde kahramanları da bu ilişkiye benzeyen yasak aşklar yaşadı. 1958 yılında ilk eşinden boşandı. Bu dönemde amatör hikayeler yazmaya başladı. İkinci evliliğini ressam Ömer Uluç’la yaptı; bu evlilikten Elfe Uluç adındaki kızı dünyaya geldi. 1960 ihtilalinden sonra bozulan ekonomi nedeniyle işyerini kapattı ve tamamen hikâye yazarlığı üstüne yoğunlaştı.

MODA ALANINDAN EDEBİYATA GEÇİŞ
İlk hikâye kitabı “Yanık Saraylar”ı 1965’te yayımladı. Kapalı ve alışılmadık biçimsel üslubu nedeniyle kitap çok tartışıldı. Sait Faik Ödülü’ne aday oldu ancak ödülü alamadı. Kitabının aforoz edildiğini düşünen Burak, bu kitaptan sonra on yedi yıl boyunca edebiyat piyasasından çekildi. Bu süre içinde “Mach 1” adını verdiği romanı üzerinde çalıştı.

Yazar, çocukluğunda geçirdiği kalp romatizması tekrarladığı için 1970’li yıllarda bir tedavi sürecine girdi; ancak eşinin Nijerya’ya atanması üzerine olması gereken kalp kapakçığı ameliyatını geciktirerek 1976’da Nijerya’ya gitti ve bir buçuk yıl orada yaşadı. Bu dönem dışında tüm yaşamını İstanbul’da geçirdi. 1980 yılında İstanbul’da bir ameliyat geçiren Sevim Burak, ameliyata girerken aldığı karar sonucu Ömer Uluç’tan ayrıldı.

Yeniden yazılarını yayımlamaya başlayan sanatçı, 1982 yılında “Sahibinin Sesi” adlı oyunu yayımladı. Aynı yıl “Palyaço Ruşen” isimli öyküsüyle Sabahattin Ali Öykü Yarışması’na katıldıysa da hak ettiğini düşündüğü bu ödülü alamadı ve tepki olarak hikayelerini yayımlanacak antolojiden çekti. 1983’te “Afrika Dansı” adlı öykü kitabı yayımlandı. Çok farklı teknikler denediği bu kitap, edebiyat dünyasında büyük tartışmalara neden oldu. Aynı yıl “Everest My Lord (İşte Baş, İşte Gövde, İşte Kanatlar)” adlı kitabını yazdı ve romanını yazmayı sürdürdü.

Yeni bir kalp ameliyatı geçirmek üzere yattığı Haseki Hastanesinde 31 Aralık 1983 günü ameliyat edilemeden hayatını kaybetti.

“Everest My Lord (İşte Baş, İşte Gövde, İşte Kanatlar)” (1984) adlı oyunu ve son öykü kitabı “Palyaço Ruşen” (1993) ölümünden sonra yayımlandı. Ayrıca oğluna yazdığı mektuplar “Mach I’dan Mektuplar” adıyla kitaplaştırıldı (1990).

Öyküleri bilinç akışı tekniğinin yetkin örnekleri olarak kabul edilir. Genellikle kadın sorunlarını anlattığı yapıtlarında şiirsel bir dil kullanmıştır.

Kaynak: Vikipedi

Ardında bıraktığı o çarpıcı ve sarsıcı metinlerde, sayfa üzerine dağıttığı sözcüklerin ve harflerin anlamsal düzenine dahi akıl yoran, ince ince çalışan Sevim Burak, mevcut toplumsal sisteme, edebiyat kanununa, yerleşik dil ve edebiyat algısına, bilindik bakış açısı ve kalıplara göre oluşturmaktan kaçındığı eserleriyle, “geleceğe yazan” yazarlar arasında yer alıyordu. O, ataerkil sistem içinde, kadınların, azınlıkta kalanların, güçsüzlerin, mağdurların dramını görüyor, seziyor, yepyeni bir görme ve ifade etme biçimiyle yazıyordu. Minimalist ve deneysel bir edebiyat tarzı içinde itaatsizliğini ve başkaldırısını incelikle işliyor; metinlerindeki sembollerin ardında derin bir felsefeyi, güçlü bir vicdanı ve sıra dışı bir hayatı çoğaltıyordu. Gençlerdeydi bütün umudu: “Türkiye’de çok bilinçli bir gençlik var... Onlar beni okusun istiyorum. Onun için durmadan çalışıyor ve şunu bunu düşünmemeye, sağlığımdan gelen korkuları bile unutarak, kafamı sadece yazacağım şeylere yöneltmeye çalışıyorum.”

Sevim Burak’la yapılan bir söyleşiden

Sevim Burak’ı daha yakından tanımak için TIKLAYIN. 


İlgili haberler
GÜNÜN KADINI: Toni Sender

‘Alman bir kadın isyancı’ Toni Sender 26 Haziran 1964’te hayata veda etti

GÜNÜN KADINI: Catharine Sawbridge Macauley

İngiliz filozof, tarihçi, yazar ve kadın hakları savunucusu Catharine (Sawbridge) Macauley 2 Nisan 1...

GÜNÜN KADINI: Bertha Von Suttner

İlk kadın barış aktivisti olarak nitelendirilen yazar Bertha Von Suttner, dünyayı etkisi altına alan...