Derdimizi, ciğerlerimizi delerek bağırmak istediğimiz anlar oluyor. Susmak zorunda kaldığımız, susmazsak başımıza gelecekleri kademe kademe hesaplayıp “Neresinden tutarsam bugün öldürülmem” diye sorduğumuz anlar oluyor. Sonra sessiz kalmanın bir seçenek dahi olmadığını fark ediyoruz. Bugün soluduğumuz havayı bize dar eden, yarın bizim gibi şartlarda büyüyen kadın ve lubunyaların sesini bastırmaya çalışacak olan devletin kökünü kendi ellerimiz kanayıp kopana kadar parçalayacağız dediğimiz günler oluyor. Dün, bugün ve yarın o gündü.
“…kadınlar için yaptığımız hizmetleri unutturmaya ve gölgelemeye çalışıyor” diyen fakat hakkımız olan en temel sağlık hizmetlerini bile sağlamayan, sağlamamasının yanı sıra öcüleştiren devlet, kadınlar üzerindeki ayrıştırıcı ve cinsiyetçi politikasını üzerimizden çekmediği sürece her gün o gün olmaya devam ediyor.
AYDINLIK BİR YOL İÇİN
21 yaşında bir kadın olarak ilk defa cinsel tacize uğradığımda yaşımı hatırlayamayacak kadar küçüktüm. İlk defa “vücudumun bir kısmı” ile alakalı tedaviye ulaşamadığımda 13 yaşındaydım. Kistlerim adına yapılacak muayene daha “evli” olmadığım gerekçesiyle yapılmamıştı ve tek çözümün stressiz bir yaşam olduğu söylenmişti. Aylarca regl olamamanın, sürekli kapılan idrar yolu enfeksiyonlarının, yaşadığım çatı altındaki erkeklerin mantıklı görmediği ağrılarımın çözümü yoktu. İlk defa tecavüze uğradığımda 15 yaşındaydım. Yanlış yaptığım hiçbir şey yoktu. Hala başım yukarıda aynı şeyi söylüyorum: Suçlu biz değildik, artık bunu daha da iyi biliyorum.
Yıllar süren gizlice okumalarım, dinlemelerim, konuşmalarım sonucu sağlıklı bir cinsel ilişkilenmenin ne olduğunu öğrendiğimde 18 yaşındaydım. Nasıl korunmam gerektiğini, sadece sağlıklı ve rızaya dayalı bir cinsel birliktelik konusunda bilgi ve doğru bir yaklaşıma ihtiyaç duyan bir genç kadın olduğumu fark ettiğimde de aynı yaştaydım.
HPV pozitif olduğumu öğrendiğimdeyse 20 yaşındaydım. Devletin bana sağlamadığı hizmetler nedeniyle aşı olmak bile lüksken test olabilmek adına arkadaşlarımdan borç topladığımda da aynı yaştaydım. “10 kadından 6’sı” gibi bir istatistiğin olduğunu, HPV’nin en sık rastlanan ve korunma yöntemlerine rağmen bulaş ihtimali en yüksek olan cinsel yolla bulaşan bir virüs olduğunu öğrendiğimde de yaşım değişmemişti. Fakat ulaşamadığım haklarım nedeniyle göğsümde büyüyen bir baskı, ulaşamadığım bir aşı nedeniyle kanser olma ihtimalinin verdiği korku ve yargılanıyor olmanın omuzlarımda bıraktığı kesikler vardı. HPV’nin ne olduğunu, sıklığını, tek korunma yolunun aşı olduğunu etrafımdaki herkesle konuştum. Yargılanmaya dair olan korkum, artık benimle aynı şeyi yaşayan ya da yaşamayan ama yaşamak zorunda kalmasını istemediğim kız kardeşlerime karanlık olmayan bir yol bırakma arzusuydu. Örgütlü mücadelemizin bu yolları karanlık bırakmayacağı, bizlerin bu yolları her gün dünyanın her yanından kadınla aydınlatacağımıza dair bir inanç zorunluluğuyla korktuğum şey artık ne devletti ne aile ne de bizi her gün bakışlarıyla yargıladığını hissettiğim yüzlerce gözdü.
‘SİSTEMATİK VE DEVLET ELİYLE...’
Ne olduğundan habersiz biçimde ilk defa düşük yaptığımda 20 yaşındaydım. Korunduğum için ihtimal vermediğim, sağlık sorunlarım nedeniyle zaten neredeyse imkansız olan ilk hamileliğimi öğrendiğimde, devletin bana sağlamayacağı kürtajın yollarını düşünmem bile gerekmemişti. Çünkü devletin öğrenim gören bir genç kadına sağlaması gereken hiçbir temel hakka ulaşamadığım için yetersiz beslenmiş, sağlıksız ve düşük yapan bir kadındım.
Bekar, genç, parasız ve yalnız yaşayan bir kadın olarak hastaneye gidersem istemediğim bu bebeğin kurtulma ihtimali, kürtaja ulaşamama ihtimalimle birleşince dilediğim tek şey kan kaybından ölmemekle beraber artık karnımda olmayan şeyle alakalı tercihimi, kendim yapabileceğim bir sistemdi. Altından kalkamadığımı hissettim. İçimde bir şeyler koptu; adını bilmediğim, dünyanın en afilli kelimeleriyle tarif edemeyeceğim bir şeyler içimden söküldü.
Neden tuttuğumu bilmediğim yas için yardım istemek istedim ve kalbim soğuk günlerde parmaklarımın uyuştuğu gibi acıyla uyuştu. Kalp krizi şüphesiyle hastaneye yattığımda da 20 yaşındaydım. Düzenli sağlık kontrolü yaptıramadığımız devletin bir acilinde, ne zaman öleceğim diye beklerken verilen etiketlerde yaşımın 20 olduğu yazıyor ve ben hıçkırarak ağlıyordum.
Her yıl, her gün sebebi kafamıza dayanan bir tabanca olmasa da böyle öldürülüyorduk, sistematik bir şekilde ve devlet eliyle. Keşkelerle, ağrılarla, korkularla geceleri uykusundan uyanması gereken biz değildik, asla yalnız kalmak zorunda olan biz olmadığımız gibi.
YALNIZ DEĞİLİZ
Evsiz kalıp geçici olarak arkadaşlarıma yerleştiğimde, hayatımın her saniyesinde yaşadığım şiddeti tek başıma omuzlamak zorunda olmadığımı fark ettim, tam da birbirimize kahve yapar, kahvaltı hazırlar, birbirimiz için Ekmek ve Gül alırken. Çünkü yaşamak birlikte yapılacak bir işti. Yaşamak için direnmek birlikteydi ve ben asla yalnız değildim. Bu, yalnız olmayı istemek ve istememek arasında bir tercih de değildi. Çünkü gösterdiğimiz mücadele birlikte, eşit bir yaşamı pratik etmemizi gerektiren bir mücadeleydi. İçimdeki korku ve acı yok olmadı fakat devam etmek zorunda olduğumu ve devam ettiğim o yolda beni tanımasa bile elimi tutan yoldaşlarımın olduğunu fark ettim. “Uğradığımız sistematik şiddetin arttığı bu zamanlarda, birbirimizin ellerimizi daha sıkı sıkı tutacak; yan yana gelemesek de yalnız yürümediğimizi fark edeceğiz” diye mırıldandığımı hatırlıyorum. Çünkü hiçbirimiz birbirimizden azade değiliz.
Kadın ve halk sağlığını hiçe sayan devlet anlayışı, devlet hastanelerinde hakkımız olan HPV testine erişimi, evli ve 30 yaşından büyük olmak şartları ile sağladığı için genç yetişkinliklerindeki birçok kadın -alabilirlerse- aldıkları borçlar ile özel hastanelerde HPV ve cinsel yolla bulaşan hastalıklara dair testler yaptırmaya çalışıyorlar. Kürtajın yasal olduğu bir devlette kürtaja ulaşabilmek için merdiven altı kliniklere sürükleniyor. Biz kadınlar hakkımız olan tedavilere ulaşamadığımız için ölüyoruz. Ölmeyenlerimiz hasta gizliliklerinin ihlalleri nedeniyle, tedaviye ulaşamamaktan değil; “namus belası” ve toplumsal normlar yüzünden katlediliyor.
Yarın kuracağımız eşit ve sınıfsız yarınlar için, bu iktidarın inadına yaşayacağız. Ve unutmayacağız ki bu yazı arkası gelmeyen bir cesaretin ürünü değil. Bu yazı dün ve bugün tedaviye ulaşamadığı için ölmemek adına savaşan bir kadının, yaşadıklarının en temel ve en büyük sebebine duyduğu haklı öfkenin bir ürünü. Bir daha yalnız yürümemek için, bu yol için canı pahasına savaşmış tüm kadınlara…
Görsel: Canva Pro yapay zeka görsel oluşturma aracı
İlgili haberler
Üniversiteli kadınlar sağlığa erişemiyor
Türkiye’de devlet üniversitelerinde kadın sağlığına yönelik yeterli bütçe ayrılmaması öğrencilerin s...
Gelecek kaygısı, geçim derdi, artan sorunlar: Üniv...
Geçim derdi üniversiteli genç kadınları okurken çalışmak zorunda bırakırken, başkaca sorunları berab...
Sağlık Bakanı bütçe görüşmelerinde HPV kelimesini...
Sağlık Bakanlığının 2025 bütçesi TBMM Plan Bütçe Komisyonunda kabul edildi. Görüşme tutanaklarında H...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.