‘Sendika nerede’den ‘Sendika biziz’e...
Yaşadığımız baskılar karşısında haklarımızı bilerek, haklı itirazlarımızı yaparak, kazandık ve bu deneyimlerimizi arkadaşlarımızla paylaştık. İşyerinde işçinin inisiyatifi daha fazla hissedilir oldu.

Hastanemizde işyeri temsilciliği olarak bundan önceki sendikal süreçlere kıyasla daha fazla işçiye dokunduğumuz bir çalışma deneyimi yaşadık.

İkincisi yapılacak olan toplu sözleşme görüşmelerine yaklaşırken tüm işçilerin kendilerini ait hissedecekleri bir Toplu İş Sözleşmesi (TİS) taslağı hazırlamak için, işyeri temsilcileri olarak büyük mesai harcayıp tüm işçilerle konuştuk. Taleplerini sorduk. Sendikal mücadelede hiç yer almamış işçi arkadaşlarımıza daha fazla ulaştık ve nasıl mücadele etmemiz gerektiğini daha çok tartışabildik. Ayrıca işçilerin neyi talep edeceklerini, haklarını, kanunları, kimden ne isteyebileceklerini öğrenmelerine yardımcı olacak bir iletişim başlamış oldu.

Yönetimin sendikal faaliyetimiz üzerine uyguladığı baskının artması, işçiyi insan değil de sadece “iş gücü” görmesi, emek gücünün giderek ucuzlaması, yılmadan devam eden işçi mücadelesinde görünmek istemeyen kitleyi dahi çözdü. İnsanca çalışmak ve insanca yaşamak isteyen işçiler daha çok sesini duyurmaya başladı. Hatta bu dönemeci önce kadınlar geçti denebilir. Çünkü kadın temsilcilerin ön saflarda mücadele vermesi pek çok arkadaşımıza cesaret oldu, güç kattı.

İlk TİS’in ardından yapılan işyeri temsilci seçiminde özellikle temizlik ve personel grubunda biz kadınların temsilci olarak seçilmesi ve kabul görmesi sonrasında bizlerin -hatasıyla eksiğiyle de olsa- cesurca alanlarda toplantı düzenlememiz bir yılın sonunda meyvesini verdi.

Biz temsilciler yaşadığımız baskılar karşısında haklarımızı bilerek, haklı itirazlarımızı yaparak kazandık ve bu deneyimlerimizi arkadaşlarımızla paylaştık. İşyerinde işçinin inisiyatifi daha fazla hissedilir oldu.

Örneğin, baskı amaçlı yer değişikliği yapıldığında “Sendika nerede, beni kurtarsın” diyen işçi “Sendika biziz, kendi haklarımızı bilerek kendimizi savunmayı öğrenmeliyiz” demeye başladı. Tutanaktan korkmamayı, bordroları sorgulamayı, maaşların hesabını yapmayı, toplu sözleşme maddelerini okumayı, sadece ekonomik değil sosyal haklarımızı savunmayı mücadelemiz içinde öğrendik. Vergi adaletsizliğine karşı mücadelenin önemini daha iyi kavradık.

Kadın işçiler arasında salt ücret talepleri değil regl izni, 8 Mart’ın tatil olması, 7/24 hizmet veren ücretsiz ve nitelikli kreş talebi, kadın işçilerin güvenli ulaşımını sağlayacak şekilde vardiya planlanması veya servis sağlanması gibi talepler tartışılır oldu.

Sonuçta, yaygın çalışmamızın sendikal mücadelemizin, sınıf mücadelesi zemininde birkaç basamak atlamasını kolaylaştırdığını söyleyebiliriz. Çünkü bizler temsilciler olarak işçinin yerine düşünmek ve konuşmak yerine, tüm işçilerin hak ve taleplerini dile getirebilme olanağını sağlamak, herkesi dâhil etmek gayretindeyiz.

Sendikal mücadelenin ara ara değil, sürekli olması gerektiğinin bilinciyle; yönetimler arası yazışmalar ve görüşmelerin ötesinde işçinin birleşik gücünü göstermesiyle anlam kazandığını, ezber cümlelerle değil işyerine ve çalışılan birimlere özgü sorunların değerlendirilmesinin zorunlu olduğunu, en iyi öğrenmenin mücadele alanı olduğunu bir kez daha deneyimledik.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Sağlıkçı olma hayali, overlok makinesi hayatı: Çoc...

İstanbul’da İkitelli Mahallesi onlarca çocuğun bodrum katlarında çalışmak zorunda kaldığı mahalleler...

Sağlık emekçileri neden çareyi yurt dışında arıyor...

Sağlık emekçileri mutsuz ve tükenmiş durumda. Bıçak eti de geçti kemikte. Güzel günler için mücadele...

Diş hekimliğinin ‘kadıncası’: Okuldan staja, sınav...

Üniversitede akademisyenler, dershanede hocalar, stajda hastalar diş hekimi adayı kadınlara hep benz...