İşçiye grev yasak, açlık serbest
‘Bir gün çarkı döndüren işçilerin alın teri patronların kârı için değil işçilerin insanca yaşamı için dökülecek.’

Antep’te işçiler grev yapmak istedi, yasaklandı. Günler geçti ama o yasak sadece orada kalmadı. Bursa’daki işçiler de konuştu, İstanbul’daki de, Kocaeli’deki de… Yemek molasında, serviste, çay sırasında hep aynı cümleler dolaştı: “Biz mesaiye kaldığımızda kamu düzeni bozulmuyor da hakkımızı isteyince mi bozuluyor?”

Ben de Bursa’da bir fabrikada çalışan işçi bir kadınım. Bizler de çay molamızda Antep’te olup biteni konuşuyoruz. Arkadaşlar, “Patron maaşları geç verse ya da eksik yatırsa kimse ses çıkarmıyor ama işçi hakkını arasa yasak geliyor”, “Grev yasaksa, açlık serbest mi?” diyor. Çünkü buradaki işçiler de biliyor: Yasaklanan sadece bir grev değil, işçilerin sesi.

‘KEŞKE MEYVE DE KOYABİLSEM’

İşe gelirken çocuğuna kahvaltı hazırlayan bir işçi, ekmeğin üstüne reçel sürerken düşünüyoruz, “Bu ay reçel bitince yenisini alabilecek miyim?” diye. Çocuğunun beslenme çantasına bisküvi koyarken “Keşke meyve de koyabilseydim” diyoruz.

Bu ülkedeki tüm işçiler için geçerli bir durum. Tam da bu yüzden Antep’teki işçiler greve çıktı. Çünkü iş, bizim için hayatta kalmak demek. Sabah çocuğunu okula gönderip servise yetişen işçi için iş, ay sonunu getirme çabası demek. Ve iş yerinde sesini çıkardığında, “Dışarıda senin yerinde olmak isteyen çok var” sözünü duyan için iş, her gün yeniden mücadele etmek demek.

HAKKIMI KİM KORUYOR?

İşte bu yüzden de işçinin ses çıkarması yasaklanıyor. Çünkü işçilerin birlik olması istenmiyor. İşçiler dayanışmayla güçlendiklerinde, seslerini birlikte yükselttiklerinde bu düzenin sürdürülemez olduğu daha da görünür hale geliyor.

Çünkü grev, bizim için sadece ücret meselesi değil. Grev, bizim için işçilerin hakkını araması, sözünü yükseltmesi, “Ben buradayım” demesi demek.

Molada sohbet ettiğim bir işçi şöyle diyor: “Ben sadece çalışıp geçinmek istiyorum ama yetmiyor. Fazla mesai yapmazsam geçinemiyorum. Bir de bunun için sesimi çıkardığımda yasakla karşılaşıyorum. Peki benim hakkımı kim koruyor?” İşte bu yüzden grev yasaklanıyor. Çünkü işçi hakkını aradığında, en çok da bu sorunun cevabı ortaya çıkıyor.

UCUZA SÖMÜRMEK SERBEST

Patron işçiye baskı yaptığında kamu düzeni bozulmuyor. İşçiler, çocuklarını kime, nereye bırakacağını bilemeden işe koştuğunda kimse kamu düzenini hatırlamıyor. Mesai bitip, eve dönüldüğünde ikinci bir mesai evde başladığında kimse kadın işçinin yorgunluğunu konuşmuyor. Çay molasında konuştuğum işçi kadınlardan biri, “Patron beni yıllarca çalıştırdı, emeğimi aldı, şimdi de çok maaş alıyorum diye kapının önüne koyuyor. Demek ki benim emeğimi ucuza sömürmek patrona serbest” diyor.

O yüzden mesele sadece Antep’te yasaklanan grev değil. Mesele, her gün fazla mesai yapmaya mecbur bırakılan, çalışırken tükenen, yorgun düşenler, “Bu işten çıkarsam başka iş bulamam” korkusuyla yaşamaya çalışan işçilerin birleşmesini engellemek.

HEPİMİZİ AYNI ÇARKIN İÇİNE SIKIŞTIRDILAR

Bugün bir grev yasaklandı. Ama yarın? İşçiler yine birbirlerine soracak: “Bizim hakkımız neden konuşulmuyor?” Ve belki bir gün o sorulara sadece birbirimiz değil, patronlar ve hükümet cevap vermek zorunda kalacak. Patronlar kazanırken hükümet sessiz, işçi kaybederken düzen devam ediyor. Artık kimse bilmiyormuş gibi yapamaz. Grevi yasaklayanlar da biliyor ki, işçiler bu çarkın içinde ezildikçe, sesler de çoğalacak. Bir gün çarkı döndüren işçilerin alın teri patronların kârı için değil işçilerin insanca yaşamı için dökülecek.

Görsel: Yapay zeka tarafından oluşturuldu

İlgili haberler
Bir gözüm makinede, bir gözüm çocuğumda

‘Fabrika içerisine girip, bizler makine başında çalışırken çocuklarımız ise bizim yanımızda bekliyor...

TKIS işçisinden Antep'e: 'İnsanca yaşamak için dir...

TKIS işçileri, 116 gündür insanca çalışma ve yaşam koşulları için direniyor, yasaklara rağmen mücade...

Esenyurt'ta metal işçisi: Çelikaslan direnişi bize...

Esenyurt'tan Çelikaslan direnişine selam: 'Birlik olmanız ve mücadele etmeniz bizlere umut oluyor. B...