Kurtuluş Ayini
Cadı diye yakılan kadınların aslında normal birer insan oluşunun gösterilmesiyle film, bilindik cadı hikayelerinden ayrılır.

Çeşitli din ve mitolojilerde kötü emellere hizmet ettiklerine, kötü yaratıklarla iletişim kurduklarına ve doğa üstü güçlere sahip olduklarına inanılan cadıların varlığı daha eskilere dayansa da varlıklarının tehdit olarak görülüp yok edilmesi gerektiğine dair inanç bundan sonraki dönemlere denk gelir. Reform dönemi sonrası Katolik Kilisesi’nin bölünmesiyle batıl inançların daha da hortlaması ve Orta Çağ ruhbanlığı; kutsal kitapta geçen, cadıların yok edilmesi gerektiğine dair söylemler; Havva’nın yasak elmayı yediği için kadınların erkeklerden daha çok kandırılabilir olması çıkarımı; dolayısıyla da bir kadının şeytanla iş birliği yapma ihtimalinin erkeklere göre daha fazla oluşu düşüncesi cadı avına zemin hazırlar, 1204 yılında ise av yasallaştırılır.

Avrupa’da 3 yüzyıl süren cadı avının ilk kurbanları hekimlerin bulunmadığı köylerde onların yaptıklarını yapan, çeşitli otlar ve bitkilerle hastaları iyileştirmeye çalışan şifacılar ve kadınlara doğum yaptıran ebeler olur. Bir kadının tutuklanması, tek bir kişinin ihbarı bile yeterli olacağından an meselesidir. Katolik Kilisesi’nin öğütlediği yaşam biçimine uymayan kadınlar, daha sonrasında da erkekler ve çocukların da dahil olduğu yüz binlerce insan canlı canlı yakılarak öldürülür. Cadılıkla suçlananların mal varlığının üçte ikisinin devlete, geri kalanının da cellat, hakim, yargıç ve ihbarcılara paylaştırılıp bundan rant elde etmeleri ve halkın en çok yoksulluk çektiği dönemde bu kişilerin giderek zenginleşmesi de bir hayli ilginçtir.


Yönetmenliğini Pablo Agüero’nun üstlendiği, cadı avlarının yükselişte olduğu bir dönemde geçen Akelarre, cadılıkla suçlanan 5 genç kadının, Cadı Şabatı ayininin detaylarını türlü işkencelerle öğrenmek isteyen bir engizisyon yargıcının elinden nasıl kurtulmaya çalıştıklarını anlatır. Eğlenmek amacıyla ormanın derinliklerinde dans edip şarkı söyledikleri için komşuları tarafından cadı zannedilmeleri ve ihbar edilmeleri üzerine tutuklanan genç kadınların ne Şabat’tan haberleri vardır ne de başka bir şeyden. Neden tutuklandıklarını anlamayan kadınlar ortada bir yanlış anlaşılma olduğunu, er ya da geç bırakılacaklarını düşünürler. Birer birer sorguya alınan kadınların saçları kesilir, tüm vücutları soyulup iğneler batırılarak şeytanın işareti olduğuna inanılan leke ve benler aranır. Sorgu sırası Ana’ya geldiğinde Ana diğer kadınları kurtarmak için tek cadının kendisi olduğu, diğer kadınlara büyüyü kendisinin yaptığı, onların bundan haberlerinin olmadığı yalanını ortaya atar. Büyüyü nasıl yaptığına dair bir hikaye uyduruverir. Diğer kadınlarla birlikte söyledikleri halk şarkısından bir cümleyi bir büyü gibi tekrarlar. Lucifer’in tek onu seçtiğini ve kendisiyle ilişkiye girdiğini söyler. Ana’nın yaptığı canlandırmanın etkisiyle yargıç, infaz hükmü verdiği başka bir kadının mendilini koklayarak kendisinden geçer. Din adamlarının cinsel yaşamdan uzak olmaları nedeniyle bastırılmış cinsel dürtülerinin açığa çıkışı bu sahnede açıkça gösterilir.

İTAAT ETMEYİ REDDEDENLER

Gemilerle denize açılan köy erkeklerinin dolunaydan birkaç gün sonra döneceğini bilen Ana, denizcilerin kendilerini kurtarabileceğini düşünüp engizisyon üyelerini dolunaya kadar oyalamaya karar verir ve diğer kadınlarla birlikte daha önce varlığından bile haberleri olmadıkları bir Şabat ayini kurgular. Ayinin nasıl gerçekleştiğini ve büyünün nasıl yapıldığını merak eden yargıç bu durumu başta kabul etse de dolunayı beklemez ve Ana’nın anlattığı ayinin detaylarına uygun şekilde bir ayin ortamı hazırlar ve kadınları ayin yapmaya zorlar. Kadınlar kurguladıkları ayini gerçekleştirir. Bu süreçte kendilerinin de birer cadı olduklarına inanmaya başlayan kadınlar, Lucifer’ın gelip onları kurtaracağına inanarak uçurumdan aşağı denize atlarlar.

Film kötü bir sonla bitiyormuş görünse de kadınların Kilise’nin baskısına boyun eğmeyip kendi seçtikleri şekilde ölmeleri bir meydan okuyuştur. Ayrıca bu başkaldırı diğer kadınlara da örnek olur. Örneğin Ana’ya “Ben de senin gibiydim. Cesur, genç, asi. Şimdi halime bak, saçlarım görünmesin diye kafama bu şeyi geçirmemi istediler” diyen rahibenin ayin esnasında saçlarını açması bu duruma örnektir. Tarih boyunca susturulmuş, yukarı bakması yasaklanmış kadınların birlikte tek ses olup şarkı söyleyerek bütün köyü inlettikleri, göğe bakarak dans ettikleri ve bunlarla erkekleri korkutmaları da dikkate değer bir noktadır.

DEĞİŞEN BASKI YÖNTEMLERİ DEĞİŞMEYEN KORKU

Filmde gözden kaçabilecek fakat önemli bir konu olan dil meselesine de değinilir. Ana’yla bölge halkının konuştuğu dil olan Bask dilini konuşan pederi “Bu şeytani dili tekrar kullanırsan sanığın yerine geçersin” diye tehdit eden yargıç üzerinden bölge insanına uygulanan etnik baskı vurgulanır.

Cadı diye yakılan kadınların aslında normal birer insan oluşunun gösterilmesiyle film, bilindik cadı hikayelerinden ayrılır. Klasik anlamdaki cadı avları günümüzde artık bir metafora dönüşse bile farklı şekillerde devam etmektedir. Hakim burjuva sınıfı ve onun adalet mekanizması kendi ideolojisine başkaldıran kitleleri uygun baskı araçlarıyla sindirip yüzyıllar öncesinde engizisyon mahkemelerinin yaptığı gibi ateşe atmaktadır. Karanlık Orta Çağ’ın engizisyon mahkemelerinde kadının üzerindeki hegemonya cadı avı üzerinden somutlaşırken; günümüz toplumunda da burjuva sınıfı ve onun en örgütlü gücü olan devlet, çeşitli modern yöntemlerle kadının üzerindeki baskıyı, şiddeti ve dışlamayı sürdürmektedir.

Fotoğraflar: Akelarre filminin fragmanından kareler

İlgili haberler
GÜNÜN FİLMİ: Kartal Avcısı Kız

Toplumsal iş bölümü hepimizin hayatına yön veriyor değil mi, fark etsek de etmesek de. Ancak Ayçolpa...

GÜNÜN FİLMİ: Cadı Üçlemesi 13+

Koşmak ister, koşamaz. Haykırmak ister, sesi çıkmaz. Şeytanların arasında, 14 yaşında.

ORTA ÇAĞDAN ÇIKAN DERS: Veba salgını ve cadı avlar...

Kara veba gibi çağın öne çıkan krizlerini oluşturan salgın hastalıkların cadılardan kaynaklandığı ön...