
Kadınlar duygusal, erkekler mantıklı mı? Kadınlar çoklu görevde iyiyken erkekler yön bulmada daha mı başarılı? Bu tür klişeleri hepimiz duyduk, duyuyoruz. Hatta bazen, bu ayrımların “beynin doğasından” geldiği iddia edilir. Ancak Gina Rippon, Cinsiyetlendirilmiş Beyin kitabında, bu söylemlerin bilimsel bir temele dayanmadığını, aksine toplumsal önyargıların birer yansıması olduğunu ortaya koyuyor.
Rippon’un çalışması, bilim dünyasında uzun süredir var olan 'cinsiyetin beyin yapısını belirleyen bir faktör olduğu' yanılgısına karşı çıkıyor. Yüzyıllardır kadınların entelektüel kapasitelerini küçümsemek için kullanılan “bilimsel” argümanlar, günümüzde nörobilim tarafından yeniden değerlendiriliyor. Peki, gerçekten kadın ve erkek beyinleri birbirinden bu kadar farklı mı?
Geçmişte, kadınların beyinlerinin daha küçük olduğu gerekçesiyle onların daha az zeki olduğu öne sürülüyordu. Ancak artık biliyoruz ki, beyin büyüklüğü ile zekâ arasında doğrudan bir ilişki yok. Yapılan çalışmalara göre, bireysel beyin farklılıklarının yaklaşık yüzde 90’ı cinsiyetten bağımsız. Kadın ve erkek beyinleri arasında ortalama büyüklük farkı yaklaşık yüzde 10 civarında olsa da, bu fark vücut büyüklüğüne oranlandığında anlamsız hale geliyor.
Ayrıca, MRI (Manyetik Rezonans Görüntüleme) çalışmaları, kadın ve erkek beyinleri arasında belirgin bir yapısal ayrım olmadığını gösteriyor. Beyindeki bazı bölgeler – örneğin amigdala (duygusal tepkiler ve hafızanın düzenlenmesinde rol oynayan yapı) ve hipokampus (öğrenme ve bellek oluşumunda kritik görev üstlenen bölge) – bazen erkeklerde, bazen de kadınlarda daha büyük olabiliyor, ancak bu farklılıklar bireysel çeşitlilik içinde kayboluyor. Dahası, kimi çalışmalar kadınların erkeklere kıyasla daha fazla beyaz maddeye (bilgiyi farklı beyin bölgeleri arasında ileten sinir liflerinden oluşan doku), erkeklerin ise daha fazla gri maddeye (bilgiyi işleyen ve karar verme süreçlerinde rol oynayan sinir hücreleri yoğunluğu) sahip olduğunu öne sürse de bu farklar genellikle beyin hacmiyle ilişkili olup cinsiyete özgü belirleyici bir özellik olarak değerlendirilemiyor. Öyle ki, cinsiyet farkı gözetilmeksizin rastgele seçilen iki bireyin beyinleri arasındaki fark, kadın ve erkek beyinleri arasındaki ortalama farktan daha büyük olabiliyor.
BEYİN GERÇEKTEN CİNSİYETLE Mİ ŞEKİLLENİR?
Rippon, beynin şekillenebilir bir yapıya sahip olduğunu, yani nöroplastisite özelliği sayesinde çevresel faktörlere bağlı olarak değiştiğini vurguluyor. Kız ve erkek çocukları, daha doğdukları andan itibaren toplumun onlara sunduğu roller doğrultusunda yetiştiriliyor. Kız çocuklarına daha çok bebekler ve evcilik oyunları önerilirken, erkek çocukları yapbozlar, legolar ve bilimle daha fazla teşvik ediliyor. Bu da mekânsal ve analitik becerilerin gelişimini doğrudan etkiliyor.
Nature’da yayımlanan bir araştırmaya göre, küçük çocuklar arasında zekâ ve yetenek farkı neredeyse sıfırken, eğitim süreci ve toplumsal yönlendirmelerle bu farklar zamanla açılabiliyor. Örneğin, matematikte başarılı olan kız çocukları bile toplum tarafından bir “istisna” olarak görülüp cesaretlendirilmezken, erkek çocuklarına bilim ve teknoloji alanında ilerlemeleri için daha fazla destek veriliyor.
BİLİM NASIL MANİPÜLE EDİLİR?
Bilimsel çalışmalar, zaman zaman toplumsal eşitsizlikleri meşrulaştırmak için kullanılabiliyor. 19. yüzyılda kadınların beyin hacminin daha küçük olması onların doğuştan daha az zeki olduğu şeklinde yorumlanıyordu. Oysa günümüzde nörobilim, bu tür basitleştirilmiş çıkarımların geçersiz olduğunu gösteriyor. Ancak popüler bilimde ve ana akım medyada hâlâ “erkekler analitik, kadınlar sezgisel” gibi iddiaların dolaşıma sokulduğunu görebiliyoruz. Rippon’un kitabı, bu tür yanlış bilgileri çürüterek, bilimin ideolojik manipülasyonlara nasıl alet edilebileceğini de gözler önüne seriyor.
Peki, çözüm ne?
Rippon, bu eşitsizliğin ortadan kaldırılabilmesi için bilimin daha dikkatli yorumlanması gerektiğini söylüyor. Cinsiyet farklarını doğal kabul etmek yerine, onları tarihsel ve toplumsal bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Çünkü eşitliği sağlamak sadece kadınlara fırsatlar tanımakla değil, bilimsel verilerin nasıl sunulduğunu sorgulamakla da ilgili.
Cinsiyetlendirilmiş Beyin, yalnızca bir bilim kitabı değil, aynı zamanda toplumsal önyargılarla nasıl mücadele edilebileceğine dair güçlü bir manifesto. Kitabı okuduğunuzda, beyninizin cinsiyetten çok deneyimlerle şekillendiğini fark edecek ve belki de kendinizle ilgili birçok şeyi yeniden düşüneceksiniz. Bu farkındalık, bilimsel verilerin nasıl sunulduğunu ve toplumsal normların nasıl şekillendiğini sorgulamaktan geçiyor. Kendimizi, çevremizi ve toplumumuzu daha derinlemesine değerlendirmeye başlamak, yalnızca bireysel değil, kolektif bir değişimin de önünü açacaktır.
Görsel: Canva Pro
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.