Daha ilk sahnesinde kendini bir kibrit fabrikasının içinde, bantın başında buluyor izleyici. Koca bir ağaç kütüğünün doğrama makinesinden, incecik bir zemin biçimi almasını ve sonra bir kibrite evrilmesini gösteriyor kameralar, makinelerin karşılıklı sesleri ilk diyaloglar olarak sunuluyor.
Belki de filmin sonunda anlayacağımız bir mesajı daha en başında veriyor bu sahnede Finlandiyalı yönetmen Aki Kaurismäki: Değişim.
Kibrit fabrikasında çalışan İris’in değişimini, hayal kırıklıklarını, ailesine ve hayatında var olan her şeye, her alana yabancılaşmasını gördüğümüz, göreceğimiz bir film Kibritçi Kız.
Filme adını veren Kibritçi Kız İris, ömrünü fabrika başında ürettiği ürünü, niye, niçin ürettiğini bilmeyerek, ücretini almayı bekleyen, etiket kontrolü yapan genç bir işçi kadın olarak geçiriyor. Hayata dair tek umudu bir gün bulacağına inandığı gerçek aşk. Ama çok geçmeden görüyoruz ki İris’in yolu hayal kırıklıklarıyla dolu.
AİLENİN KOPUK VE ÇIKARCI BAĞLARI!
Tüm varlığını kendisinden başka her şeye adamış bir kadının, yakınları ve sevdikleri tarafından sürekli hayal kırıklığına uğratılması sonucu bir katile dönüşümü var bu filmde. Tıpkı insanların yaşaması için oksijen üreten bir ağacın sonunda ortalığı yakıp yıkan bir ateşi harlayan kibrite dönüşmesi gibi. Ama elbette dönüşüm aşamaları ve amaçları birbirinden oldukça farklı. Tek ortak yanları hayal kırıklığı ve değişmeleri...Filmde bir işçi kadının sadece işine yabancılaşması ve gündelik yaşantısının sıradanlaşması değil, aynı zamanda aile ilişkileri içindeki yabancılık, ait olamama ve o ‘aile bağlarının’ ahlak ve maddiyatla ilişkisini de görüyoruz.
Annesi ve üvey babasına kira ödeyen İris’in fabrikadaki yoğun günün ardından bir görevi de ev temizliği ve yemek yapmak. Elbette burada işçi kadınların işlerinin sadece fabrikadan ibaret olmadığını da gösteriyor Kibritçi Kız. Bu da hâlâ tanıdık olduğumuz, en içeriden bildiğimiz bir gerçeklik...
Oldukça az diyalogla oldukça çok şey anlatan sözcükler sığıyor filme. Belki bazı izleyicilere bu sebeple soğuk bir film olarak da görülebilir ama bu soğukluk salt, basit bir gerçeğin soğukluğu...
TEKDÜZE YAŞAMIN GİZLİ PENCERESİ
Bir yanda kendilerine kalan küçücük bir zamanda eğlenmeye çıkan ama eğlenemeyen işçilerin kaçamadığı, çıkamadığı gerçek hapishanesi gösterilirken diğer yanda hayatının tüm kontrolünü elinde tutan ailesine karşı hakarete ve şiddete uzanan bir ilişki karşısında yine umutları doğrultusunda hareket eden “artık ne olacaksa olsun” tahammülsüzlüğüne gelen bir kadının hikayesi Kibritçi Kız.İris’in sıradan geçen her gününün sonunda yönetmen Aki Kaurismäki işçi sınıfı yaşamının tekdüzeliğini gösteriyor kendi penceresinden. Kendine yabancılaşmış proletarya portrelerini sinemaya aktarımıyla ünlü Aki Kaurismäki’nin Kibritçi Kız’ında her ne kadar melankolik bir hava sezilse de o ‘tekdüze yaşam’ın eleştirisi gizlice sunuluyor.
UMUDU ‘AŞK’TA ARAYAN İRİS
Yönetmen Aki Kaurismäki’nin Proletarya üçlemesinin son filmi olan Kibritçi Kız, her ne kadar 90’lı yılların Finlandiyası’ndan bir işçi kadının yaşamından kesit sunsa da yabancılaşmanın kabul edilişi ve hatta fark edilmeyişi gibi birçok durumun hâlâ varlığını ve gerçekliğini korumasıyla önemli bir yer tutuyor emek sineması listesinde. Saatlerini fabrikalarda geçiren, her gün aynı biçimde çalışan bir kadının yaşamının ailesine bağlı oluşu ve tüm bu çıkmazın içinde bir ‘koca bularak’ kurtulma umudunun gerçekliği var.Kendisine kalan kısacık vakitleri sıcacık geçirmek için hayatının aşkını arıyor. Ancak bunda da hayat güzel olanaklar sunmuyor İris’e… Aşık olduğu adamla geçirdiği güzel günlerin ardından hamile kalan İris’e sevgilisi çocuğu aldırmasını söylüyor, bunu aşağılayıcı bir mektupla yazarken ise hiç acıması yok. Sevgilisi gibi aile de bu gayrimeşru çocuğun karşısında aynı biçimde acımasız davranıyor. İris ailesinin evinden kovuluyor ve yokluğa itiliyor. Yaşadığı hayal kırıklıklarına bugüne kadar hep soğukkanlı yaklaşan İris artık hayal kırıklıklarından intikam almaya başlıyor ve bunu öldürerek yapıyor. Sonra yine her şeyin başladığı yere; fabrikaya bandın başına gidiyor. Son sahnede yer alan şarkının sözleri İris ile bütünleşerek izleyiciyle vedalaşıyor:
“Oh nasıl da bütün o tatlı hayallerimi
Asılsız hayallere çevirdin.
Her şeyimi verdiğimde
Elime geçense hayal kırıklığı
Anıların yükü taşınmayacak
Aşkın çizgisi artık parlamayacak”
FİNLANDİYA’NIN 90’LARINDA NE GÖRDÜK?
Öte yandan filmde televizyon izleme sahnelerinde ülkedeki ve dünyadaki politik atmosfere de yer veriliyor. Ülke sokaklarında ve dünyanın birçok yerinde sokağa taşan protestoları sırasıyla aktaran haberler 90’ların politik havasını sunarken o zamandan bu zamana değişmeyen militarist baskı da yansıtılıyor. Filmde yer yer çalan müzikler, gösterilen Finlandiya sokaklarıyla az çok Fin kültürü ile tanışıyoruz ama bu yerel kültür, küreselin esintisine o kadar karışmış ki ayırt etmek çok zor.
Ancak şunu belirtmek lazım; işçi kadınların yaşamından birçok parçayı göz ardı ediyor film. Finlandiyalı işçilerin yaşadığı zorlukları görmek isteyen, bu beklentiyle izleyen ama bunu bulamayan bir izleyici olarak söyleyebilirim ki, “Finlandiyalı kadınların çalışma koşulları nasılmış acep 90’larda” sorusuna cevap yok bu filmde.
Ayrıca ‘Kibritçi Kız’ deyince aklınıza Andersen’in masalındaki üşüyen, kibriti çakınca hayaller gören Kibritçi Kız’ı gelmesin. Belki hayaller ve yoksulluk onları ortaklaştıran konular olarak görülebilir ama bu hikaye başka bir Kibritçi Kız’ın hayallerini sunuyor. Haa bir de ‘değişim’ dedik diye de büyük beklentilere girmeyin elbette; biz de isterdik bir işçi kadının mücadeleye evrilişini görelim, ama olmadı. Öfkesini ve sessiz cinnetini gördük İris’in. Eee bu da çok uzak bir hal değil kadınlarda...
İlgili haberler
Çocuklar kelebek ömrüne mahkum olmasınlar diye...
Soruyoruz size; bugün “bekasını koruyoruz” dedikleri devlet, bizim çocuklarımızın canını hiçe sayıyo...
Direnişte gül sesleri...
Küçücük bir işçi iken kendine yol arayan Adelheid Popp’un mücadele bayrağı şimdi Flormar’ın direnişç...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.