Başka bir gezegende yaşanmış gibi
Yazar, Müzisyen, Tiyatrocu Hilal Nesin, ND Web Yayıncılık tarafından yayımlanan fuhşa sürüklenen kadınların hikayelerini anlattığı yeni kitabı ‘Yarın Yamalak’ı anlattı.

Yazar, Müzisyen, Tiyatrocu Hilal Nesin, “Adem’in Bademleri”, “Bir Atımlık Sen”, “Diren Muhtar!”, “Gevşek Vidalar”, “Kızınca Kıyamet”, “Şeyimin Derdi” kitaplarının ardından yeni kitabı “Yarın Yamalak” ile okuyucularıyla yeniden buluştu. Hilal Nesin ile ND Web Yayıncılık tarafından yayımlanan fuhşa sürüklenen kadınların hikayelerini anlattığı yeni kitabı “Yarın Yamalak” üzerine konuştuk.

“Yazılmamışı yazmadığımı biliyorum” diyen Hilal Nesin’in “Yarın Yamalak”ı yazmaktaki amacı neydi?

Aslında bir de onları yazayım diye yola çıkmadım. Sık sık uğramadığım fakat her uğradığımda derin sohbetlere daldığım kuaförümle yaptığım sohbetin içinde geçti içlerinden birinin ismi. Kuaförümün “Neden onun hayatını yazmıyorsun” demesiyle başladı ve onunla tanışmamın sonrasında sekiz kadını birden dinlerken buldum kendimi. Evet, onlara dokunmak konuşmak istiyordum hatta onların hayatlarının tiyatro sahnesinde hayat bulmasını istiyordum fakat olmadı. Yaşadığım süreç sadece yaşamlarının bir kısmını kitaba aktarmama müsaade etti. Umarım ileride onların hayatını sahneye de aktarırım.

“Bedenine sayısız kez saygısızca dokunulmuş ancak ruhuna dokunulmamış 8 kadın”da neler gözlemlediniz?

Onları hep izlediğim filmlerde canlandırıldığı gibi hayal etmişim bunu anladım. İlk karşılaştığımda her an kırmızı ruj sürdükleri dudaklarıyla şuh bir kahkaha patlatıp sakızlarını şişirip yüzüme patlatacaklarını sandım, yanıldım. Her gün her yerde karşımıza çıkan kadınlar gibilerdi. Her kadın gibi yaşamak isteyen, huzur isteyen ama birini bulsa diğerini bulamayan sekiz kadın.


Okuduğunuz değil, dinlediğiniz hayatlar sizi nasıl etkiledi?

İtiraf edeyim aylarca toparlanamadım hatta onların çocuklukları rüyalarımda dolaştı. Bugüne kadar defalarca izlemiştim ama demek ki camın o tarafında canlandırılmaları gerçek hayattan alınsa da oyun gibi gelmiş. Televizyonu kapatınca gitmişler veya sinemadan çıkınca unutmuşum ya da perde kapanınca sahnenin arkasında kalmışlar. Oysa bu kadınlar öyle değildi sanki benimle evime gelmişlerdi. Hâlâ yanımdalarmış gibi ne zaman Türk kahvesi içsem benden önce oturuyorlar karşımdaki sandalyeye. Bak şimdi bu röportajı okuyunca çok sevinecekler.

Haklarında bugüne kadar hiç iyi şey duymadığınızı söylediğiniz kadınları yazdıktan sonra hayatınızda neler değişti?

Bizim coğrafyada hiç kimseden onlarla ilgili iyi bir şey duyamazsınız çünkü maalesef doğuştan bize öğretilen şeylerden biri de ön yargıdır. Bu sadece bana özgü bir durum değil genel bir durum. Bu yüzden ters köşe oldum diyebilirim. İçlerinden birinin uzun yıllardır kazandığı parayla kız çocuklarını okuttuğunu söylemek istiyorum. İşte bu ve buna benzer yanlarını öğrendiğimde, işin o tarafından çıkıp bu tarafına geldiğimde bakış açıma katkıları anlatılamaz derecede öğretici oldu. Ötekileştirdiğim veya ön yargıyla yaklaştıklarıma dokunmadan dinlemeden onlarla ilgili eleştirel açıklamalarda bulunmanın, yargılamanın yanlış olduğunu öğrendim. Bu kitap bana öğretmen oldu demeliyim. Öğretirken içimi sızlatan bir öğretmen.

Ve kahramanlarınıza verdiğiniz isimler…

Beni en çok zorlayan konu bu olmuştu. Sadece adlarını değil yaşadıkları illeri, olayların geçtiği yerleri de yazmamı istememişlerdi. Haklılardı ve ilk kez de isimleri değişmiyordu hatta içlerinden biri beş kez isim değiştirmişti. Bu yüzden kadın ismi de vermek istemedim. Onları dinlerken onlara gezegen isimleri vermeye karar verdim. Sanki yaşadıkları hayat başka bir gezegende yaşanmış gibi geldi. “Onlar çığlık atarken ben neredeydim, biz neredeydik” gibi sorular geçti içimden ve onları başka gezegenlerde yaşayan canlılar gibi düşündüm. Onların isimleri, suçluluğumuzdan geliyor yani.

‘YAŞADIĞIM ACILARIN İÇİNDE BİLE MİZAH VARDIR’
Mizah kitaplarınız, kitabın girişinde de mizahın etkisini hissettirdiği uzun bir yazınız var. Böyle bir çalışmaya imza attığınızda nasıl tepkiler aldınız?
Yaşadığım acıların içinde bile mizah vardır. Bazen üzüntümü veya toplumsal bir olayı bile sadece mizahın diliyle anlatabiliyorum. Hatta tepki alırım veya yanlış anlaşılır diye azalttığım olur. Malum, mizah ülkemizde maalesef unutturuldu. Bir ciddiyet musallat oldu topluma. Cahilce, anlamsız ve gereksiz bir ciddiyet. Mizah benim ifade biçimim olduğu için yazdığım kitaplarda değindiğim sosyal veya yaşanmış dramlarda bile mizah vardır.
“Seks işçisi kadınları yazdım” dediğimde olumsuz bir tepki almadım, hatta “Şeyimin Derdi” kitabıma daha fazla tepki göstermiş, adını bir türlü kabul etmemişlerdi. Bunda sadece birkaç sevdiğim arkadaşım kadınların adlarını yazacağımı sanıp “Dikkat et belalıları vardır” diye uyarmıştı.

Fotoğraflar: Evrensel

İlgili haberler
Kızların Suskunluğu: Erkekler ‘tarih’ yazarken kad...

Bir aşk hikayesi ya da tanrıların savaş naralarını duyacağınızı beklemeksizin okunacak bir eser Kızl...

Gülten Akın: Deli kızların sesini çoğaltan şair

“Erkek dilli” şiir geleneğine devrimci bir tutumla dur diyen Gülten Akın kendinden sonra gelecek “de...

‘Mutsuzluğa patates püresi kadar iyi gelen bir şey...

Edebi Ziyafet, bir eliyle sos karıştırırken diğeriyle kitabının sayfasını çeviren, hem edebiyattan h...