Malatya’nın dağ köylerinden Saz köyünde dünyaya geldi Meryem. 10 kardeşin ortancalarındandı. Köyde okul olmasına ve bazı kız çocukları okula gitmesine rağmen kız çocukları okumaz mantığı ile okula gönderilmedi. Okul hemen köyün altındaydı. Her gün tepe üstünde oturur okuldan çıkacak arkadaşlarını bekler onların heyecanını dinlerdi ve biraz oyun oynarlardı. Çok heveslenirdi, fakat bu heves her zaman nafile sonuç verirdi. Babası ve ağabeyleri “Kız çocuk okula gitmez evde iş yapar” diyerek okul hevesini söndürürlerdi Meryem’in
Meryem’in yaşamının en zorlu başlangıcı, bir gün yine okuldan dönen arkadaşlarıyla oyun oynarken oldu. Onlar oyun oynarken evden koşarak gelen kardeşi ‘Abla seni verdiler; eve gel’ dedi. ‘Kimeeee’ diye sordu korkuyla Meryem, ‘Amca oğluna’ yanıtını aldı. Eve gittiğinde onunla ilgili “pazarlık” bitmiş ve arkadaşları ile evcilik oynama hayalinde olan küçük kız için evlilik oyunu senaryoları hazırlanmıştı. Annesi “Bey yapma, biz küçük evlendik ezildik, horlandık; kızlarım ezilmesin” dese de baba, “Olsun, kızım henüz 12 yaşında ama nişanladım sadece, nişanlısı askerden gelene kadar büyür” deyip konuyu kapatmıştı bile. Daha nişanlısının askere gitmesine 1 sene vardı ve askerliğini yapıp gelene kadar Meryem hemen hemen 15 yaşında olacaktı. O kültüre göre bu iyi bir evlilik yaşıydı.
KAYINVALİDE GELİN DAYANIŞMASI
Baba bir süre sonra amansız bir hastalığa yakalandı ve Meryem’i nişanladıktan 6 ay sonra vefat etti. Meryem’in en büyük ağabey o zaman 17 yaşlarındaydı, ailenin tek geçim kaynağı tarım, az da olsa hayvancılıktı. Evdeki 10 kardeş ve annenin ihtiyaçların karşılanması çok zordu, “Nüfusun azaltılması gerekir” diye düşünen büyük ağabey Meryem’in nişanlısı ve ailesini çağırarak “Gelininizi alın” dedi.Meryem artık koca evindeydi. Fakat ekmek yapmak, yemek pişirmek, ev temizlemek, evlilik nedir bilmeyen Meryem, akşam olduğunda bir köşede uyumak istiyordu. Bir kocası olduğunun ve onunla yatması gerektiğinin bilincinde değildir. Bu durumlara tanık olan kaynana Hanife Kadın gelininin ezilmesine izin vermeyeceğine dair kendi kendine söz verdi. Kapıları kapatıp gelinine ev işi, yemek ve ekmek yapmayı öğretti. Kendi yaptıklarını bile komşulara “Gelinim yaptı” diye anlattı. Meryem kayınvalidesine minnettar bir şekilde yaşama devam etti.
1966 yılında Meryem’in güzeller güzeli kızı Nazlı dünyaya geldi. Aynı gün aynı saatte Meryem’in kayınpederi Halil dede vefat etti. 1967 yılında Meryem’in kocası askere gitti ve o günden sonra çok Meryem’in hayatında başka zorluklar başladı.
YİYECEK EKMEK BULAMAMAK
Köyde geçinmek çok zordu. Meryem, Hanife Kadın ve Nazlı köyde kaldılar. Evde yiyecek kalmadı, Komşular imdada yetişti. Fakat ekonomisi çok zayıf olan köylü de bir yere kadar yardım edebildi. O kadar zor günler yaşarlar ki arpa unu ile ekmek yapıp suya batırıp yiyorlardı. Bazen kapı önüne bırakılan bazen bacadan içeri atılan ekmek, un ve bulgurla idare ettiler. Ekmeğin bitmesi kadar kötü bir duygu yoktu onlar için. Nazlı bile idare etmeyi öğrendi. Meryem’in kocası askerden gelene kadar çok sıkıntılı günler geçirdiler. Nazlı köyün en sevilen çocuğuydu. Köylü ellerinden geldiğince onlarla ilgilendi. Meryem’in kocası askerden geldi, Nazlı rahatsızlandı ve daha 4 yaşındayken yaşama veda etti. Ailenin nazlı çiçeği yoktu artık. Meryem’in kocası köyde yaşamın zor olduğunu gördü ve Ankara’ya iş bulmaya gitti, kısa süre sonra iş buldu, ev tuttu, köye gelip Meryem’i ve anasını yanına aldı.ŞEHRE GÖÇ
Büyük şehre gelen aileyi daha zorlu günler bekliyordu. Evlerinde o kadar çok eksikleri vardır ki bunlar saymakla bitmiyordu. Meryem ve Hanife Kadın Türkçe bilmiyorlardı . Bakkala gittiklerinde işaretle anlaşarak alışverişlerini yapıyor, suyu kuyudan taşıyarak evlerine getiriyorlardı. Çok geçmeden yeni bir çocuğa hamile kaldı Meryem ve zorluklar giderek arttı.Zar zor idare ederken bir nüfus daha eklenecekti aileye. Umutlar tükenmesin diye baktıkları hayatın 1969 yılının bir kış günü Murat’ları dünyaya geldi. Komşular bu güzel aileyi ve özellikler Meryem’i çok sevdiler. Aile bütçesine katkısı olsun diye Meryem’e nakış işleme, örgü öğretirler. Meryem komşulara işleme işledi, kazaklar ördü ve ürettikleri ile evine bir şeyler almaya başladı. Zamanla yaşamları daha düzene girmeye başladı. 1972 yılının yine bir kış günü ise Hülya dünyaya geldi. Kocası dışarıda Meryem evde çalışmaya devam etti. Bir süre sonra kendilerine küçük bir arsa alarak gecekondu bir ev yaptılar. Eve elektrik bağlanana kadar Meryem gaz lambası ışığında işleme yapmaya, örgü örmeye devam etti. Gündüz ev işi, çocuklar, gece ise işleme ve örgü durmaksızın devam etti. Bir süre sonra amca çocuğu olan 3 kardeş çalışmak için şehre geldiler ve Meryem’in evinde uzun süre kaldılar. Eve zar zor da olsa elektrik bağlattılar. Fakat suyu Meryem hâlâ kuyudan taşıyarak getiriyordu.
7 nüfusun bütün iş yükü Meryem’in omuzlarındaydı. Çamaşır elde yıkanıyor taşıma suyu ile her iş yapılıyordu. Evlerinde kalan kardeşler de evin sahibi ve her biri evin reisi gibi davranmaya başladılar Meryem’e. Zaman zaman hasta olmakta ve güçsüz kalmaktaydı Meryem. Fakat hastalıklarını güçlü görünerek atlatmaya çalışıyordu. Bu arada evlerine su bağlatmışlardı. Bunca iş yükünün ardından farkında olmadan iç organları yavaş yavaş tahribata uğramıştı Meryem’in
ÇOCUKLAR BÜYÜDÜ DERKEN...
Çocukları okul çağına geldi. Evlerinin alt kısmındaki arsaya amca çocuklarına da bir gecekondu yaptılar. Meryem bu inşaatın yapımında da elinden geleni yaptı. Hem çocuklarının okulu hem inşaat Meryem için de çok zorlu oldu. Derken Meryem 3. çocuğuna hamile kaldı. Ve kızı Gülden dünyaya geldi. 3 çocuk, evin işleri ve dışarıya yapılması gereken işleme ve örgüler..Amca çocukları kendi evlerine taşındıktan kısa bir süre sonra Meryem’in kız kardeşi ve eşi 3 çocuğu ile Ankara’ya geldiler. Ev yok, para yok, iş yok... 1 yıl kadar da onlar Meryem’in evinde kaldılar. Evin 1 odası onlara verildi. Kazanılan ne varsa paylaşıldı. Meryem’in çocukları büyüdü, mahrum kalmasınlar hiçbir şeyden diye çok didindi Meryem onlar için. Kendini her zaman en son düşünerek çocuklarının umutlarını yeşertmeye çalıştı. Bu arada memleketten her gelen mutlaka onların evinde konakladı. Evin işi hiç bitmedi. Özellikle kış günleri çok zor geçti Meryem için. Misafirler sıcak yerde ağırlandı.
Meryem sobalı evlerinde çocuklarının eğitimleri aksamasın diye gerekirse mutfakta bile derslerini çalışmaları için imkanlar yaratmaya çalıştı. Bu kadar mücadele içinde Meryem’in sağlık sorunları baş göstermeye başladı. Hastane, tedavi, ameliyat derken çocukların eğitimi de aksamaya başladı.
Oğlu zorluklar içinde liseyi bitirdi. Ortanca kızı lise sürecini zorlukla tamamladı. Küçük kız evin küçüğü olduğundan ilgi alaka ona yönlendi ve o okuluna devam etti. Oğlu çalışmaya başladığında evin ekonomisi biraz daha iyileşmeye başladı. Fakat Meryem’in sağlığı gitgide bozuldu. Çocukları annelerine destek olmaya çalıştılar. Ona iş yaptırmamaya çalıştılar. Lakin artık genç olduklarından onların da beklentileri değişmeye başladı. Bir süre sonra büyük kız evlendi. Meryem’in eli kolu gitmişti sanki. Fakat küçük kızı bu boşluğu doldurmaya çalıştı.
Meryem’in evlenen büyük kızına öğüdü evlense de eğitimine devam etmesi yönünde oldu. Kızı annesine söz verdi ve evlendikten sonra üniversiteyi bitirdi. Oğlu daha sonra evlendi, güzel bir ailesi oldu. Küçük kızı da evlendi, 2 çocuğu oldu eşinden ayrıldı ama yaşamını yoluna çoktan koymuştu.
Meryem şimdilerde Ankara’da yaşamına vücudunu saran türlü hastalıklar ile mücadele ederek devam ediyor. Yanından ayırmadığı 1 poşet dolusu ilacı ile…
Yaşamımıza kattığın değerler ve verdiğin emeklerin için binlerce teşekkürü hak eden emekçi annem, seni çok seviyoruz...
İlgili haberler
İçimizden Biri: Yeter
Çok küçük yaşta para karşılığı verdiler beni, erken başladım hayata, üzüldüm, evladımı kaybettim, aç...
İçimizden biri: Pınar
Çok yoksulluk çekiyorum, bazen ekmek param bile olmuyor, eski kocamdan da hâlâ korkuyorum, bizi taki...
Gülbeyaz
“Engin bir tarlanın yanı başındayız şimdi... İçimden haykırmak geliyor kendisine; Bak işte, hepimiz...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.