Iraklı Sedra’nın hikayesi
Irak’tan Türkiye’ye gelen, 7 kardeşin sorumluluğunu alan 13 yaşındaki Sedra, aydınlık yüzünde savaşın, yoksulluğun, okuyamamanın hayal kırıklıklarını taşıyor.

Iraklı mülteci bir kız çocuğu Sedra’yla bir gecekonduda kesişiyor yolumuz. Parlak gözleri, aydınlık yüzüyle karşılıyor bizi. Sedra yaşının üstünde bir olgunlukla anlatmaya başlıyor hikayesini.

İki yıl önce Irak’tan Ankara’ya gelen bir ailenin en büyük çocuğu ve dolayısıyla kız çocuklarına yüklenen sorumlulukları fazlasıyla taşıyor. Biraz sohbet etmeye başlayınca Türkçeyi çok iyi konuştuğu dikkatimizi çekiyor. “Okula gidiyor musun?” diye soru yönelttiğimizde yüzünde bir hüzün beliriyor. Irak’ta ilkokulu okuduğunu, Türkiye’ye gelince çok istediği halde okula devam edemediğini çünkü babasının buna karşı çıktığını söylüyor. Babasının karşı çıkma nedenlerini de kendince sıralıyor: “Bakılması gereken yedi kardeş, yıkanması gereken bulaşıklar, temizlenmesi gereken bir ev…” Babasının karma eğitime karşı olması da bu kararında rol oynuyor. Zaten Arapçayı çok iyi bildiğini ve Ankara’da Kur’an kursuna gittiğini de ekliyor. Okuyabileceği uygun bir okul araştırıp bu konuda ona yardımcı olabileceğimizi söylediğimizde gözlerinde umut ışığı parlıyor. Ancak asıl meselenin uygun okuldan ziyade kendisi kız çocuğu olduğu için babasının okutmak istememesi olduğu gerçeği çarpıyor yüzümüze.

YOKLUK, YOKSULLUK, AYAĞINA TAKILI DURAN SORUMLULUKLAR…
Sedra babasının elektrikçide çalışarak evi geçindirdiğini, tek gelir kaynaklarının babasının kazancı olduğunu ve geçinmekte zorlandıklarını anlatıyor. Böylece bizi karşıladığı aydınlık yüzünün hayal kırıklıkları barındırdığını fark ediyoruz.

Sedra’yı dinlerken 13 yaşında bir kız çocuğundan çok geçim sıkıntısını, kardeşlerinin geleceğini kendine dert edinmiş bir ev kadınıyla konuşuyor hissine kapılıyoruz. Boş vakitlerinde evin kadınlarını Türkçeyi çok iyi konuşmasının da avantajıyla çarşıya, pazara götüren de kendisi. Ankara’yı avucunun içi gibi biliyor. Ancak ayağına takılan sorumluluklarla yaşıtları gibi oyun oynamadığını, gönlünce gezemediğini tahmin etmek de zor değil.

Sedra’nın hikayesi yalnızca kendiyle ilgili değil. Onun anlattıkları kız çocuklarıyla, toplumsal cinsiyet kalıplarıyla, savaşın zulmünden kurtulmak isteyen insanlarla ilgili. Sedra henüz çocuk belki ama yaşadığı koşullar içerisinde çok hızlı büyümek zorunda kalan bir çocuk. Bir yandan savaşın ekonomik, kültürel, sosyal etkilerini ailecek hissetmeleri, diğer yandan muhafazakar toplumsal cinsiyet kalıplarına dayalı bir toplumun içinde yaşaması onun hem okul hayallerini hem de bir kız çocuğunun kendine dair isteklerini gerçekleştirememesine yol açıyor. Sedra’yla aydınlık günler dileyerek vedalaşıyoruz.

İlgili haberler
15 yaşında mülteci bir işçi: Emine

Çocuk o daha. Çağlayan’da taş dizimi yaptığı atölyede onun kadar uzun saatler çalışmaya büyük bir in...

Türkiye'de mülteci kadın olmak

Ülkelerindeki savaş başta olmak üzere insanlık dışı yaşam koşulları yüzünden göç yollarına düşen mül...

Ayrımcılığa karşı bir okuma-yazma hikayesi

Suriye’den savaş nedeniyle Türkiye’ye gelen, Türkiye’de de türlü ayrımcılığa maruz kalanlardan biri...