“Rant belediyeciliğine karşı emeğin adayları” sloganıyla Türkiye’nin pek çok ilinde belediye başkan adayı, belediye meclis üyeleri çıkaran Emek Partisinin adaylarından biri de Erzincan Belediye Başkan Adayı Meral Gülşen. Gülşen, 31 Mart Yerel seçimlerine az bir zaman kalmışken çalışmalarını da hızlandırmış durumda. Mahalle mahalle ev ev gezen, genç, yaşlı, kadın, çocuk pek çok insanla bir araya gelen Gülşen, Erzincanlı olması dolayısıyla kenti de tanıyan biri.
Liseyi Erzincan’da bitiren Gülşen lisans hayatına Ankara Üniversitesinde devam etmiş. Son 30 yılını öğretmen olarak geçiren Gülşen geçen yıl temmuz ayında da emekli olmuş. “Öğretmenlik, okul müdürlüğü yaptım, en sonunda rehber öğretmen olarak son verdim çalışma yaşamıma. Öğretmenlik yaparken sendikacı kimlikle de hareket ettim. 1995 yılından itibaren Eğitim Sen’in hem üyesi hem yöneticisi olarak birçok şehirde çalıştım. En son çalıştığım şehir İstanbul Beşiktaş’tı. Ailem burada olduğu için bu kentle ilişkim hiç bitmedi, Erzincan’ı tanıyorum biliyorum” diyen Gülşen emekli olmasıyla okulundan sendikasına yıllardır verdiği mücadelenin emekli olmasıyla sonlanmadığını söylüyor: “Emekli olduk, kapıya 2 ağaç dikip, ceplerimize doğa yürüyüşleri koyup hayata deva etmiyoruz. Tabii ki onları da yapıyoruz ama kentle, doğayla, ülke ile ilişkimiz kesilmediği için Erzincan’da kaldığım bu süreyi de Emek Partisi ile siyaset üreten bir kimlik olarak yaşama devam etmeye karar verdim” diyor.
Röportajımızın bundan sonrasını Emek Partisinden belediye başkan adayı oluşu, seçim çalışmaları ve çalışmalarından ortaya çıkan sonuçları konuşarak sürdürüyoruz.
İŞSİZLİĞİN YARATTIĞI SONUÇ: SİGORTASIZ, DÜŞÜK ÜCRETLE ÇALIŞMA
Biraz çalışmalarınızla başlayabiliriz. 2 Şubat’ta adaylığınızı ilan ettiniz. O günden bugüne nasıl bir çalışma yürüttünüz, neler yaptınız?
Erzincan bağımsız adaydan farklı partilere kadar çok adaylı bir şehir. Çalışmalarımızda iki hedefimiz oldu; herkese dokunup Emek Partisini anlatmak, insanlar neler yaşıyor, emekçiler neler yaşıyor, bu kentten beklentileri neler bunu öğrenmek. Bu ancak ev ev sokak sokak gezerek yapabileceğiniz bir şeydi. İnsanın olduğu her yer bizim için bir hedef kitlesi oldu, ilk başladığımızda çok az insandık ama bugün artarak her eve girmeye çalışıyoruz. Yoksul, emekçi mahalleler ilk hedef kitlemiz oldu. O mahallelerde ciddi ciddi çok eve girdik. Neden evlere girdik diye sorarsanız, kahvelerde erkeklerle buluştuk, gitmediğimiz kahve buluşmadığımız mekan kalmadı. Evlere ve sokaklara gidiş nedenimiz ise kadınları, gençleri ve çocukları bulmaktı. 10 Mart’ta bir halk buluşması yaptık sadece Erzincan merkez değil Mollaköy beldesinde de bir adayımız var, orada da çalışmalar devam ediyor. Halk buluşması da çok iyi geçti, çünkü alanları sadece bayraklarla donatmadık, özellikle emekçilere, üreticilere ulaşmaya çalıştık. Tarım ve hayvancılığı devam ettirenlerle buluştuk. Erzincan’da sigortasız çalışan tekstil işleri var, hizmet sektöründe çalışan insan çok ve ucuz iş gücü olarak görülüyorlar. Bu kentte asgari ücretin altında, sigortasız çalışan çok insan var, memur kenti dediğimiz bir kent bura. Araştırma hastanesi var, 3. ordu var, öğretmen ve memur sayısı da bir o kadar fazla. Doğal olarak tüketimin de yoğun yaşandığı bir şehir ve bu tüketim ile birlikte ilginç bir şekilde Erzincan’da alışveriş merkezleri ve burada çalışan işçiler ve emekçiler var. En büyük problemi bu işçiler ve emekçiler yaşıyor, iş olanağı olmayınca işsizlikle tehdit ediliyorlar, "Ulaşım size yeter" deniliyor. Emek sömürüsü açısından da doğa talanı açısından da Erzincan küçük bir örnek. Çok kez deprem yaşanan bir kenti olduğu için ulaşılabilirlik açısından çok daha düzenli ancak burada da yoksulluğun her hali yaşanıyor.
'KADINLAR VE GENÇLER OLANAKSIZLIKLARLA MÜCADELE EDİYOR'
Çalışmalarınız esnasında kadınların, çocukların, gençlerin yaşam koşullarına yönelik gözlemleriniz neler oldu, yerel yönetimlerden en birincil talepleri neler?
Kadın erkek bir araya geldiğimiz herkes seçim sonrasını göremiyor, en büyük problem bu. Erzincan göç veren bir şehir, gençleri yok ve bunu erkek kadın bütün bireyler söylüyor. İşsizlik ciddi bir sorun. Kadınlar sosyal hayatta görünür gibi, sosyal yaşama ulaşabilenler için pek çok şey görünür ve çok rahat ulaşılabilir ancak dış mahallelere gittiğinizde görüyorsunuz ki bu küçücük kenti yaşayamayan kadınlar var. 2006 yılında katıldığım bir çalışmada gittiğim bir eve 16 yıl sonra tekrar gittim. O evden okula kız çocukları götürmüştük ve aynı ev, duvarlarında bile bir çizik değişmemiş, daha eskimiş, daha yıpranmış, kapısında bir kadın ve okula gitmeyen bir sürü kız çocuğu… Bu benim için o mahalleye ya da mahallenin bir bölümünü özetleyen bir şey. Arkasında TOKİ evlere yapılmış, başka şeyler yapılmış ama kim, nereye, ne kadar ulaşmış? Kadınlar doğal olarak sosyal alanda görünmemek gibi sorunlar yaşıyor. Gittikçe muhafazakârlaşan bir ortamda fiziksel olanaklara ulaşmayı bir özgürlük tanımı içinde yaşayan ama olanaksızlıklarla mücadele eden bir kadın ve genç grubuyla karşılaştım.
'KENTİ EMEKÇİLERLE BİRLİKTE YÖNETECEĞİZ'
Aday olurken "Halkın yönetime katılacağı bir anlayış için adayım" demiştiniz, biraz bunu açar mısınız, nasıl olacak bu?
Halkın içinde olduğu halkın kararları dahil olduğu bir yönetim anlayışı mahalleden başlar. Biz her mahallenin yeteri sayıda halk meclisinde temsil edilmesini sağlayacağız. Herkes sorunlarını bir muhtar adayına bırakmayacak, sokak sokak, mahalle mahalle örgütlenmek bizim amacımız. Her temsiliyet için meclis katılımını sağlamak ve mecliste de her mahallenin, semtin, ilçenin kendi sorunu ile ilgili yapılacak her çalışmayı şeffaf biçimde ortaya koyması, insanları bilgilendirmesi ile bir çalışma ortaya koyacağız. Bir mahalleye bir park yapılacaksa bile o mahalledeki insanların düşüncesini alacağız, insanlar mecliste gerçekten temsil edilecek. Erzincan ya da hangi kent olursa olsun kendi kararlarına katılmış olacaklar. Halkın, doğanın, kentin yüksek fayda göreceği bir sistem oluşturmak istiyoruz ya da bütçenin tamamen açık şeffaf olduğu bir meclisten, belediye başkanının kapılarının kapalı değil herkese açık olduğu bir yönetimden bahsediyoruz. İhalesi, bütçesi her ay, her dönem halka açıklanacak. İşçilerin kadrolu olması sağlanacak, iş alımında kesinlikle Liyakat olacak. bunun için de insanların bir parti üye olması gerekmiyor. Dezavantajlı gruplar burada çok yoğun yaşıyor, onlarla ilgili ihtiyaç süreçlerini birlikte götüreceğiz. Yoksul ve dezavantajlı gruplar için ücretsiz ulaşımı talep etmek, kültür sanat etkinlikleri yapmak, spor etkinliklerini herkesin ulaşacağı bir hale getirmek, kadın sığınma evleri kurmak, yaşlı nüfusun evde bakım hizmetinden tutun da pek çok ihtiyacını karşılamak, çalışan kadın sayısını artırmak, kadınlar için üretim alanları oluşturmak, özellikle çocuklar gençler için sosyal faaliyetlere ulaşabilecekleri alanlar açmak, bakım sorununu çözmek, kreş sorunu çözmek… Bütün bunlar birlikte yapmak istediklerimiz. Emek Partisi olarak "Emekçiler yönetecek" şiarı ile biz Erzincan’da varız bu konuda çok netiz.
'HER VAAT EKONOMİ ÜZERİNDEN DÖNÜYOR'
Erzincan’ın altyapısı başka bir kente göre görece daha iyi olduğu için adaylar şu an yoksulluk üzerinden vaat kuruyorlar, vaatleri hep "Evlerinize koli göndereceğiz, size para vereceğiz, destekte bulunacağız" üzerinden kurulu. Evet yerel yönetimler destek yapar, bakım hizmetinde bulunur veya başkaca desteklerde bulunur ama yoksulluğu yaratanlar yerel yönetimler değil ki! Koca bir ülkenin ekonomisini getirdiği bir sonuç bu. İnsanların "Beni niye böyle bir şeye muhtaç ediyor" sorusunu sorması gerekli.
Bir ekonomik sorunun karşılığını burada vaatlerle çözmeye çalışıyorlar, dezavantajlı gruplara sıcak para vadediyorlar, koliler vadediyorlar. Halk gerçekten sıkıntılarla boğuşuyor ve yerel yönetimin değiştiğinin bile farkında değil. Sadece ekonomi ile sıkışmış bir seçime gidiyoruz. Gönül isterdi ki hizmetlerin yarıştığı bir seçim olsaydı. Sokağa çıktığımızda görüyoruz, insanları yoksullukları ile sanıyorlar. Kadınlara gittiğimizde "Siz ne vereceksiniz bana" diye soruyor, çünkü benden önceki kişi bir şey vermiş, "Bir şey vermiyorsunuz, seçimden seçime geliyorsunuz. Bir şey vermiyorsanız gelmeyin" diyebiliyorlar. Bu konuda sıkışmışlık içerisinde olan insanlara da bir şey diyemiyorsun. Biz orada yokuz, kimse yok, seçimden seçime oradalar ve size bir vaat veriliyor, ki vaat edilen şeylerin çoğu da gerçekleştirmiyor bunu da görüyorlar ancak "Bu sefer yapacaklarmış" diyorlar. Umut başka bir şey. Güzel bir şehir ama çok problemi de olan bir şehir Erzincan. Sadece ekonomi ile yönetilen yoksullukla yönetilen ya da bununla tehdit edilen bir şehirle birlikteyiz, ama umutsuz değiliz çok insana dokunuyoruz. Yolumuz açık olsun, işimiz çok ama devam edeceğiz.
'İNSANLAR İLİÇ’TEN PEYNİR, SÜT ALMIYOR ARTIK'
13 Şubat’ta Erzincan İliç’te bir maden faciası yaşandı, İliç’te de bulundunuz, oraya dair gözlemlerinizi anlatır mısınız?
İliç’te çalışmalar 2006’da başlamıştı, benim de burada olduğum dönemde itirazlar çok cılızdı, İliç’teki maden ocağı çok sessiz ve derin bir biçimde yerleşti ve şubat ayında da bir felaket yaşandı. Üzerinden bir aydan fazla bir zaman geçti, oradaki facianın geliyorum diyerek geldiği ilk gözlemim oldu. Şimdi bir devlet organizması düşünün ki koca bir doğayı tekelleşmiş uluslararası bir şirkete çok rahat teslim ediyor. İtiraz edebilirsiniz ama devlet halkı yoksullaştırarak koca bir şirketle baş başa bırakmış. İnsanlar iş sahibi, mülk sahibi oluyor… "Eğer müdahale ederseniz bu çok kötü" diyor oradaki halk, bunu suçlayıcı bir biçimde söylemiyorum, çünkü onlar için maden kapanırsa işsiz kalacaklar. İliç arıcılığın, hayvancılığın, süt ve süt ürünlerinin üreticiliğinin yoğun olduğu bir bölgeydi, maden faciası sonrası pek çok kesimden duyuyoruz, insanlar oranın peynirini, sütünü almıyor. Bir de bir taraftan bir doğa talanı yaşanıyor, bu talanla birlikte şirket verdiği fonlarla hayvancılığı, aracılığı desteklemeye çalışmış, okul açmış, başka alanlar yapmış ve tüm bunların karşısında da insanların tepkileri ne yazık ki cılız kalmış. İnsanlar tabii ki madende çalışmaya devam etmek zorunda ancak kimileri de doğasını, kentini terk etmek zorunda kalacak.
'ÇEVRE VE DOĞA MÜCADELESİNDE TARAFIZ'
Erzincan’ın dört bir yanı çevre talanına açılan bir kent aynı zamanda. Taş ocakları, madenler… Çalışmalarınız esnasında halkın bu duruma tepkisi ne, sizin bu konuya ilişkin programınızda neler var?
Halk her şeyin farkında ancak ciddi bir gecikmişlik var bunlarla birlikte Erzincan’ın başka bölgelerinde taş ocakları açmaya çalışıyorlar. Mesela Ergan köyünde en yakın beş köyü de etkileyecek bir doğa talanına yol açmak istiyorlar. Rant, talan Erzincan’da da boş durmuyor, durmaya da devam etmeyecek gibi. Çok az da olsa buna karşı duran bir grup var.
Emek Partisi olarak biz de bu konuda tarafız, burada yapılan bütün çalışmaların içerisinde varız. Ergan köyündeki taş ocağı projesine bir karşı çıkışı var bunun içindeyiz, Emek Partisi Erzincan il başkanımız da taraflardan biri. Amacımız burada bir çevre platformu oluşturmak, Avukat Ümit Altaş var, çok çaba harcıyor. Erzincan için onun da çabalarıyla birkaç kitle örgütleri, siyasi partiler olarak bu talana karşı mücadele etmeye çalışıyoruz. Her sorunda sorunu yaşayanı yalnız bırakmadan hareket etme gibi bir hedefimiz var.
Bir şey daha var ki Erzincan Türkiye’nin en kirli şehirlerinden biri. Yine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı deprem sonrası toplanma alanlarının dışında sosyal proje olacak alanları yeşil alanları bir rant alanına dönüştürmeye çalışıyor ve bunlar sosyal konut projeleri değil. Kentin merkezinde milyonlarla ifade edilen ev projeleri yapmak istiyorlar, bunun da takipçisiyiz. Erzincan halkının çoğu bunu bilmiyor, gittiğimiz her yerde insanlara anlatmaya çalışıyoruz. Bu ilk hedefimizde olan, takip ettiğimiz bir şey. Deprem toplanma alanlarının oluşturulması, sosyal tesislerin oluşturulması gibi taleplerimiz var, Emek Partisi de bütün bu düzlemde çevre ve doğa mücadelesinde bütün bu taleplerin takipçisi olacak.
ERZİNCAN’IN İLK GÜNDEMİ: DEPREM
Erzincan 3 kez deprem geçirmiş bir şehir. Deprem bugün Türkiye’nin önemli bir gerçeği aynı zamanda. Depreme dair programınızda neler var, vatandaşların bu konuda ne gibi talepleri ya da önerileri oluyor?
Erzincan her yıkımda başka bir şey götürmüş mesela, şehrin demografik yapısını değiştirmiş her bir yıkım. Bir şehir hafızası oluşturmamış, kültürel hafıza yok, insan hafızası kalmamış, doğa hafızası bile yok. 1939’dan önce başlayan bu yıkımlar hafızasız bir şehir oluşturmuş. Bir tek avantaja neden olmuş düzgün, imarlı, planlı bir şehir. Düşünün 1939 yılı sonrasında yapılan hiçbir yapı bu şehirde yıkılmadı. 1992 depreminde kişilerin değil ama devletin yaptığı yapılar yıkıldı. 1992 ile biraz daha değişti bu, sigorta hastanesi yıkıldı mesela, sağlık meslek lisesinin binası yıkıldı. Devlet hastanesi zarar gördü. Fakat çok ilginçtir 1992 yılından sonra yapılan araştırma hastanesinin zeminin de sağlam olmadığını söylüyorlar. Deprem sonrası yapılmış, 2000’lerde bitmiş bir hastane bu, yeniden bir hastane daha açmak zorundalar. Tabii ki deprem buranın ilk gündemi, halk kendi yaptırdığı yapılardan çok emin, Maraş’ta yaşanan ya da İstanbul’da beklenen gibi bir deprem olduğunda daha güvende olacaklarını söylüyorlar, bu kötü binası stokunun az olması ile ilgili ama şehrin deprem olma olasılığını unuttuğunu görüyorsunuz bir yandan da. Toplanma alanları yok, bu konuda bilgilendirme yok, belediyenin kendi sitesinde bunlara dair hiçbir şey yok. Ve bugün yapılan konuşmalarda belediye başkanlarının vaatlerine icraatlarına bakıyorsunuz, deprem dirençli kent kaçında geçiyor, ne yapmışlar, hiçbir şey yok. Ciddi bir yeşil alan kıtlığına gidiyor Erzincan’da var olan küçük bir alan bile kafelere terk edilmiş durumda, oturacak yer yok. Üç beş tane birbirinden uzak alan yapılmış, deprem toplanma alanlarının kimse farkında değil. Bu bir problem. Yeni yapılan evler konusunda insanların bir şüphesi var örneğin.
Fotoğraflar: Evrensel
İlgili haberler
EMEP Adayı Funda Bakış: Seçime ayrılan bütçe çocuk...
“Belediye bütçesinin halk için, çocuklarımız için harcanacağı yerel yönetimler için geliyoruz. Yoksu...
Akbelen direnişçisi Nejla Işık muhtar aday oldu
Akbelen Ormanı’nın korunması mücadelesinin önde gelen kadın direnişçilerinden Nejla Işık, köyünü mad...
EMEP Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Arzu...
'Bundan 150 yıl önce 8 Mart’ta 'Yaşamak için ekmek, ruhumuz için gül istiyoruz!' diyerek yan yana ge...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.