Türkiye Kadın Buluşmasının ardından...
İlke Işık Kadınlar Birlikte Güçlü buluşmasında ve sonrasında yürüyen tartışmaları yazdı: Ne oldu, ne olmadı?

5-6 Ocak tarihlerinde ülkenin 40 ilinden gelen yaklaşık 800 kadın İstanbul’da ‘Kadınlar Birlikte Güçlü’ diyerek bir ‘Türkiye Kadın Buluşması’ gerçekleştirdi. Ülkede demokrasinin esamisinin okunmadığı, ağır kriz koşulları ve tek adam yönetimi altında kadınların haklarına dönük saldırıların yoğunlaştığı bir süreçte, bir arada duran ve mücadele eden kadınların birlikte güçlü bir ses çıkarması, güven duygusunu ve motivasyonu yükseltecek bir şeydi elbette; nitekim öyle de oldu.

İl aktarımları, genel forum, atölyeler, değerlendirme bölümleriyle iki gün süren buluşmanın sonuç bildirgesi geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Bildirge ve ilan edilen kararlardan önce, bugüne gelen süreç ve buluşmanın kendisine dair söylenecek şeyler var.

Bu buluşma, 2017’deki Kadınlar Birlikte Güçlü kampanyasına dayanan, dolayısıyla bugüne gelişi, esasen bir buçuk yıllık bir tartışmayla şekillenen sürecin sonucu. Kadınlar Birlikte Güçlü, İstanbul merkezli bir oluşum olarak, bir süredir varlığını hissettiren bir yapıydı. İstanbul’da kadınlara yönelik her saldırıya karşı farklı bir platform oluşturulduğu, tek bir kadın platformunun kurulmadığı/ kurulamadığı koşullarda, biraz da bu ortak hareket ihtiyacıyla ortaya çıkmıştı. Ancak giderek diğer illeri de kapsamaya çalışan bir bileşim haline geldi.

2018’in son ayları, Kadınlar Birlikte Güçlü’nün yapmış olduğu merkezi toplantı çağrısı, bu çağrının hangi hedeflerle ve nasıl gerçekleşeceği tartışmaları ile geçti. Bu süreç, çeşitli illerin platformlarının, kadın örgütlerinin, siyasi yapıların çağrı yaptığı Türkiye Kadın Buluşması ile sonuçlandı. Buluşmanın ana meselesi; bütün farklılıklarına rağmen kadın hareketinin ortak hattının hangi zemin üzerine kurulacağı, buluşmanın bileşenlerini ve daha da ötesi geniş kadın kesimlerini kapsayacak bir hareketin ortak taleplerinin, mücadele yöntemlerinin neler olacağıydı.

Öncesinde, illerde yıllara dayanan birliktelik hukukları ve mücadele deneyimleriyle, ağır OHAL koşullarına, sokağa çıkmanın yasaklanmaya çalışılmasına karşın yılmamış, haklarına ve kurumlarına dönük saldırılara rağmen ses çıkarmayı başarmış örgütlenmeler/ platformlar, “Neye ihtiyacımız var, birlikte neler yapabiliriz, nasıl devam etmeliyiz” soruları etrafında tartışmalar yürüttü.

Bu tartışmalar, buluşmadan, kadın hareketi içindeki çeşitli siyasi kesimlerin farklı beklentileri olduğunu ortaya koymuştu ki bu son derece doğal. Doğal olmayan -en azından kadın hareketinin bunca yılda oluşmuş geleneği açısından- bu beklentilerin kimi zaman, açıkça ayrıştırıcı ve dayatmacı bir tutumla dile getirilmesiydi. Kimi yerlerde merkezi örgüt tarifleri, yetersiz ve sınırlı kalan kadın platformlarının isimlerinin değiştirilmesi önerileri, bu önerilere karşı yerellerin özgünlüklerine göre daha kapsayıcı çözümleri tartıştırmaya çalışanlara ise neredeyse “istemiyorsanız gidin”e varan ifadeler, kimi yerde doğru düzgün konuşma fırsatı bile bulmadan gelinen süreç, iki günlük buluşmada yaşanacak olası ayrılıklara ilişkin de bir fikir veriyordu aslında.

Başka bir ifadeyle kadın buluşmasına gelmeden, daha yerellerden başlayarak ortaklaşılamayan meseleler olduğu biliniyordu. Yerelleri tıkayacak merkezi bir kadın ‘örgütlenme’si önerisi bir yana, feminist “kadın grevi” konusundaki kimi itirazlar daha geçen yıldan biliniyordu vs. Dolayısıyla Türkiye buluşmasının ya bu farklı yaklaşımların enine boyuna tartışıldığı ya da eğer ihtiyaç ve zemin bu değilse herkesi kapsayacak ortak noktaların ve dilin belirlendiği bir buluşma olması beklenirdi. Gelinen noktada ikisi de olmadı...

İTİRAZLAR YOK SAYILDI
Kadın hareketinin, belki de en ileri yanı, farklılıklarımıza rağmen yan yana durmayı başarmamız oldu çoğu zaman. Kadın hareketi hep çok farklı görüşü, örgütü, kurumu, barındırdı. Tartıştık, eleştirdik ama itirazları ve itiraz edeni yok saymadık. Zaten bu nedenle kitlesel ve yaygın tepkiler örgütleyebilmek, en dar zamanlarda dayanışma gösterebilmek, birlikte “hayır” diyebilmek mümkün olabildi.

Üzülerek ifade etmek gerekir ki; Türkiye buluşmasındaki kimi tartışmalar ve sonuç bildirgesi, kadın hareketinin bu ileri yanının zayıfladığının bir ifadesi oldu bizim için. Her ne kadar sonuç bildirgesinde aksi iddia ediliyorsa da gerçek, farklılıklarımızı ifade edemediğimiz, ettiğimizde ise “düşmanlıkla” suçlandığımız bir tabloyu gösteriyordu.

İlk gün il aktarımları sırasında söz alanların (alabilenlerin demek daha doğru) çoğu “kadın grevi” ve merkezi örgütlenme önerilerini dile getirirken, illerden başlayan tartışmalar bilinmesine rağmen karşıt görüşler kendisini ifade edebilme olanağı bulamadı. Ancak atölyelerde “kadın grevi”ne çeşitli gerekçelerle karşı çıkan pek çok kadın olduğu ortaya çıktı; kimi esastan itiraz etti, kimi ‘işyerlerinde karşılığı yok’ dedi, kimi ‘bu yıl zor seneye yapalım’ dedi. Biz de, bugün grev çağrısının fabrikalar ve işyerlerinde karşılığı olmadığı, dolayısıyla bunun asla gerçek bir grev olmayacağı bir yana, tarifi ve iddialarıyla feminist bir “grev” örgütlenmeye çalışıldığını, dolayısıyla bu öneriye esastan itiraz ettiğimizi daha önce de söyledik, olanak bulduğumuz kadarıyla buluşmada da...

Kısaca bu öneriye “hayır” diyenler vardı; bu, atölye sonuçlarında da yer aldı; lakin grev, sonuç bildirgesinde tamamen ‘ortaklaşılmış’ bir karar olarak ifade edildi. Oysa atölyelerde 8 Mart’ın resmi tatil olması için kampanya düzenlenmesi önerileri de dile getirilmişti; ancak bu öneriye -herhalde ‘ortaklaşılmamış’ sayıldığı için- sonuç bildirgesinde yer verilmedi.

Kadın hareketinin, kadınlara yönelik saldırıların hiç durmadan devam ettiği, kadınların her geçen gün daha çok kriz, işsizlik ve yoksulluk kıskacına çekildiği bir dönemde, daha geniş kesimlere ulaşacak bir mücadelenin nasıl başarılacağı üzerine kafa yorması gerekirken, geldiğimiz nokta 8 Mart’ı bunlardan bağımsız konuşmak zorunda kalmak oldu.

‘ÇOĞUNLUK’ DAYATMASI
Farklı örgütlerden, kadın sorununa farklı yaklaşımlardan gelen kadınlar olarak, kadın dayanışmasının temeli olan “ortak dil” konusunda sorunlar yaşadık ne yazık ki... Katılımın çoğunlukla “Feminist olan-olmayan” ifadesi ile nitelendirilmesi doğal dışlayıcılık olarak kendisini gösterdi.

Kadın hareketinin yekpare bir yapı olmadığını, çeşitli platformlarda bunca yıldır oluşmuş birlikte yürüme hukukunu, yeniden ve yeniden hatırlatmak durumunda kalmanın, hiç yoktan enerji ve zaman kaybı olduğunu belirtmek gereklidir. Bu durum, kadın dayanışmasına zarar verirken, birlikte yol yürüme zeminini de zorlaştırıyor. Ortaklaşılmayan bir konuda itiraz etmek adeta garip karşılanırken “Yola nasıl devam edeceğiz?” tartışmasını sürdürmek de bu sebeple mümkün olamıyor. Sonuç bildirgesinin ortaklaşılan öneriler ve dil üzerinden kurulması, belli konularda ayrı hareket edilse bile, en azından aynı çatı altında yürümeyi sağlayabilirdi.  

Sonuç olarak “feminist isyanla” ve “feminist grev” örgütlemek üzere yola çıkan Kadınlar Birlikte Güçlü, bu haliyle bizi kapsamıyor. İtirazları dikkate almadan açıklanan sonuç bildirgesi de buluşmanın toplamını ifade etmiyor. Dolayısıyla bildirgede “Farklılıklarımıza rağmen...” diye başlayan cümleler de doğru yere oturmuyor.

Uzun zamandır Türkiye kadın hareketinin bir parçası olan Emek Partili kadınlar olarak şu sorunun cevabını merak ettiğimiz bilinsin isteriz; itiraz ve önerilerin yok sayıldığı bir Kadınlar Birlikte Güçlü nasıl mümkün olacak?

GAMZE’YE GÜÇ VERMEK
Buluşmanın gerçekleştiği saatlerde Bursa’da bir kadın, cebine “Çok zor durumdayım, bakacak durumum yok, tek çarem buydu” notu koyduğu 3 yaşındaki çocuğunu bir alışveriş merkezine bıraktı. Ortak mücadelenin ekseninin ne olacağı ve nasıl yürütüleceği konusundaki anlamlı bir tartışma, adı Gamze olan o kızkardeşimizin çocuğunu bir AVM’ye terk etmesine neden olan koşullara etkili bir müdahalenin olanaklarını da yaratabilir.
Çaresizliğin özellikle yoksul kadınları cendere altına aldığı, kadınların dünyasının yalnızlık ve ümitsizlik hissiyle daraltıldığı ülke ve dünya koşullarında, geniş kadın kesimlerinin “Benim sesim, benim sözüm” diyebileceği taleplerle yola devam edilmesi son derece önemli. Yaşamak durumunda bırakıldığımız kutuplaşma ikliminde ayrı mahallelere bölünmüş kadınların ortak sorunlarını ifade etmenin yolunu, yönetimini bulmak durumundayız.

Tam da bu nedenle, ayrıştıran değil birleştiren, darlaşarak merkezileşen değil genişleyerek Gamzelere değen, kadınları oldukları her alanda güçlendiren, kendi özgün hareketlerinin önünü açan bir birliktelik kurulması gerekiyor.

Bu buluşmayı sağlayan esasen ülkenin dört bir yanında ısrar ve inatla devam eden kadın mücadelesidir. Yerel dayanaklar ve deneyimler grev tartışmasının gölgesinde kalsa da, esas ve en kıymetli olan budur. Yolumuza buradan devam etmek ise bundan sonra da yapacağımız şeydir.

İlgili haberler
Kadınlar Birlikte Güçlü’den Flormar için dayanışma...

‘Kadınlar üzerinden reklam yapıp, ardından kadın işçilerin işten çıkarılması karşısında kadınlar Flo...

Türkiye Kadın Buluşması’nda Kadınlar Birlikte Güçl...

Kadınlar Birlikte Güçlü çağrısıyla 40 ilden 800 kadının gerçekleştirdiği Türkiye Kadın Buluşmasında...

KADINLAR BİRLİKTE GÜÇLÜ | Kadınları karda kışta yo...

Yerellerdeki kadın mücadelesini güçlendirip daha örgütlü bir hale getiremezsek, kadınlar olarak hak...