Kanser hastası Ayşe anlatıyor: Devlet sağlıkta da geçimde de ‘başının çaresine bak’ diyor
Çocuğuna tek başına bakmaya çalışan Ayşe'nin yaşamı, çağrıları, devletin kadınları güçlendirmek değil yaşamın her alanında nasıl yalnız bıraktığını gösteriyor.

“Ben bu kadar zor durumdayken devlete gelen paralar nereye gidiyor?”

Meclis’te bütçe görüşmeleri sürerken kanser hastası olan Ayşe’nin* bu sözleri, hayatın tüm alanında devlet tarafından yalnız bırakılmasına bir sitem. 31 yaşındaki Ayşe’nin bakımını tek başına üstlendiği 6 yaşında okula giden bir oğlu var.  Kanser tedavisi görüyor, çalışamıyor, kira ödüyor, çocuğunun masraflarını karşılaması, tedavi görebileceği hastaneye gidebilmek için ulaşım masraflarını karşılaması gerekiyor…

Boşanma arifesinde bir hastalığı olduğunu fark eden Ayşe, maddi imkansızlıkları sebebiyle 8 ay boyunca hastalığının üzerine düşmemiş, boşanmasının ardından hastaneye başvurup kanser olduğunu öğrenmiş. Apar topar tedavi sürecine başlamış.

‘KOŞULLARIMIZ DAHA İYİ OLSA DA HASTA OLMASAK’

“Ben göz göre göre 8 ay bekledim niye? Geçinemiyorum, kocam bıraktı, çalışmak zorundayım, oğlum var, evim kira diye diye kendime sorumluluk yükledim. İşim gereği de sabahladığım, geç saatlere kadar çalıştığım oluyordu. Bunlar beni hep yıprattı. Sonra hasta oluyoruz. Bizim koşullarımız daha iyi olsa da hasta olmasak mesela?” diyor.

Kemoterapiye başlayınca enfeksiyon kapmamak için, tekstil işletmesini kapatmak zorunda kalmış. Hastalığı için, “Düzenli bir beslenme, düzenli bir çalışma hayatı olmadığı için bunlardan kaynaklı strese bağlı gelişen bir şeydi” diyor. Kemoterapi sürecinde hayattan kopuk yaşadığını söyleyen Ayşe, hep birilerine ihtiyaç duymuş, kendi kendime bakımını sağlamakta çok zorlanmış. Annesi köyde yaşıyor ara sıra gelip gidiyormuş ve bu ağır süreci çoğunlukla tek başına geçirmiş.

Kemoterapiye başladıktan sonra makinalarını eve götürüp bir süre evden komşularının terzilik işleriyle uğraşarak geçimini sürdüren Ayşe, “Kemoterapi ağır gelince tümörün olduğu kolumu kullanamamaya başladım, terzilik işini yapamadım. Hâlâ kullanamıyorum. Bir kurumdan ufak çaplı bir yardım alıyorum ama o da yetersiz. Kiranın yarısını ya karşılıyor ya karşılamıyor. Komşularımın yaptığı alışverişler, çocuğumun masraflarında yardım etmeye çalışanlar ile yaşamı sürdürüyoruz. Şu an böyle ilerliyorum ama zor bir süreç. Bu yaşına kadar her şeyi kendim yaptığım için bu süreç inanılmaz insanı yıpratıyor” diyor.

‘MARKETE ÇOCUKLA GİDİYORUM, İSTEDİĞİNİ ALAMAYINCA AĞLIYORUM’

Sağlığı için, sağlıklı beslenmesi gerekiyor ama gıda fiyatlarına gelen zamla mümkün değil. Markete gittiğinde önceliğini çocuğuna verdiğini söylüyor Ayşe: “Belli bir beslenme listesi olduğu için, ona göre market alışverişini yapıyorum. Çocuğum iyi olsun, onun iyi olabilmesi için benim de iyi olmam gerekiyor. Okulda ücretsiz yemek verilse ben de derim ki çocuğum yiyor, ben de rahatça evin ihtiyaçlarını ikimizin de sağlıklı olabileceği şekilde sağlarım. Ama şimdi onu önceliyorum. Çünkü o okula gittiğinde ‘Anne arkadaşımda şu vardı, bu vardı’ dediğinde insan cidden daha çok etkileniyor, üzülüyor.” Markete gitmeye korktuğunu ifade ediyor Ayşe, gittiğinde de yaşadığını “Elimde iki üç kuruş oluyor markete gidiyorum, alamadıklarım oluyor bu sefer üzülüyorum. Ya da çocuğumu yanımda götürüyorum çünkü çocuğa bakacak kimsem yok. Kendimle götürüyorum. E orada bir şeye gözü takılınca ve ben alamayınca oturup saatlerce ağladığımı biliyorum” diye anlatıyor.

Bu süreçte çocuğunun psikolojisinin de çok etkilendiğini söyleyen Ayşe, “İnanılmaz bir yıpranmışlık ve bezmişlik var çocukta. O gülen oynayan hayat dolu çocuğum şimdi suratsız, sürekli düşünceli. Bir yere giderken sürekli ‘Anne bizim paramız yok’ diyor çocuk. ‘Bir şey ister misin?’ dediğimde ya da bakkala girdiğimizde ‘hayır anne paramız yok zaten’ deyip kenara çekilen bir çocuk haline geldi” diye anlatıyor.

AYDA 800 LİRA HASTANEYE ULAŞABİLMEK İÇİN

Altı aydır tedavi görmek, kontroller için hastaneye giderken otobüs, minibüs ve metro kullanıyor, “Herkesin özel arabası yok. Devlet otomatik olarak bize bedava taşıma kartı verebilir, hemen tahsis etmeleri gerekir. Maddi imkansız olduğu için zorlanıyorum, bunlar beni her koşulda etkilediği için zorlanıyorum” diyor. “Bazen bakıyorum beş kuruşu sıkıntı ediyorum eksik olsa minibüse binmem. Cebimde param olmasa tedaviye gidemeyeceğim” diye ekliyor. Hastaneye gidip gelirken bir günlük yol masrafı yaklaşık 60-70 lira. Kemoterapisi boyunca haftada en az iki gün hastaneye gidip geliyor. Yani haftada en az 140 lirasını hastaneye gidip gelmekle harcıyor. Hastaneye mecbur aç gittiğini söyleyen Ayşe, “Bir de aç karınla gittiğinizi düşünün. Mecbur aç gidiyorsun, kemoterapi alanlar aç hareket edemiyor orada bir simit poğaça alsan toplamda 200 lira oluyor ulaşımla. Gelirim olmayınca aylık 800 lira benim için büyük kayıp. Bu parayı çocuğuma harcamak varken yola harcıyorum. Kazansan çalışsan gözüne gelmez zaten” diye anlatıyor tedaviye ulaşabilmek için yapmak zorunda kaldığı masrafı.

‘DEVLET NEREDE?’

“Koşulların daha iyi seviyelere gelmesini isterim” diyen Ayşe kışın geldiğini, havaların soğuduğuna dikkat çekiyor. Evindeki peteklerin hepsi bozuk olduğu için UFO çalıştırıyor. Kendisi markete gitmeye korkar hale gelmiş, kendi sağlığını bir kenara bırakıp çocuğunun beslenmesini nasıl dolduracağını, üşümeden kışı geçireceklerini düşünürken soruyor: “Devlet, nerede? Ben bu kadar zorluğu çekerken devlet nerede?”

EL YORDAMIYLA YOL BULMA

Tüm hayatını etkileyen bir hastalık ve tedavi süreciyle yaşamını nasıl sürdüreceğini, nasıl destekler alabileceğini hep el yordamıyla arayıp bularak öğrenmek zorunda kalmış. Faydalanabileceği destekleri hastalığını öğrendikten 6 ay sonra daha yeni öğrenebilmiş sorup soruşturarak. Bu konuda sağlık sisteminde büyük bir eksik olduğunu söylüyor. Kemoterapi için hastaneye gittiğinde tanıştığı kişilerden nerelerden yardım alabileceğini duyarak, kendi araştırmalarıyla bir yerden yardım almaya başlamış. Bu yardım da kirasının yarısına ancak yetiyor.

‘YARDIM PROSEDÜRLERİNE KOŞTURABİLSEM ÇALIŞIRDIM DA’

“Kemoterapi alan insanlar dinlenmeye ihtiyaç duyuyor çünkü güç kaybı yaşıyorlar. Unutkanlık da yaşatıyor. Bu durumda en azından maddi açıdan daha fazla destek olabilir. Bilgilendirme konusunda da destek olabilir. Buraya dair devlet illa bir şeyleri bedava versin demiyorum. Zaten hayır kurumları var ama bazen düşünüyorum, ben bu kadar zor durumdayken devlete gelen paralar nereye gidiyor diye soruyorum. Çünkü ben bu zorluğu yaşarken birçok şeyden faydalanmam gerekiyorken o kadar çok prosedür var ki yapılması gereken. Bu prosedürleri yapma imkanım olsa zaten gider yaparım. Bunu da geçtim öyle bir halim olsa çalışmaya devam ederim” diyen Ayşe yardımlardan, desteklerden faydalanabilmek için prosedür işlemlerinin kemoterapi alan insanlar için yoruculuğundan ve zorluğundan bahsediyor. “Ben kemoterapi aldığım için yardım veren her yerin peşinden gidemiyorum” diyor.
Başvuru süreçlerinin uzunluğuna bir örneğini de peruk desteğinde yaşamış. “Çocuğum küçüktü çok ağlamıştı saçlarım gittiğinde” diyen Ayşe, kanser hastalarına peruk desteği yapan kuruluşlardan birine başvurmuş. Ancak sürecin iki ayı bulacağı geri dönüşüyle karşılaşmış. “İki ay onu bekleyene kadar saçlarım çıkacak ya da başka bir çözüm bulacağım o da kayıp. Bu başvuru süreçleri inanılmaz derecede hasta insanlar için büyük kayıp, bir sistem olsa buraya düşse bilgilerimiz bizi arasalar, gelip destek olsalar” diyor.

‘DEVLET TEK BAŞINA ÇOCUK BAKAN ANNELER İÇİN ÖZVERİLİ OLSUN’

Meclis’te önümüzdeki yıllara ayrılacak bütçeler görüşülürken Ayşe taleplerini şöyle dile getiriyor: “Tek başına çalışan annelerin çocuklarına bir şeyler alamamalarını, sağlık koşullarına takılıp tek başlarına oturup ağlamalarını istemiyorum. Çünkü ben bu tedaviye başladığımdan beri çocuğumda da kendimde de eksik bıraktığım şeyler oldu. Bir yandan sağlık sorunlarım sürerken çocuğuma bakamadım diye ağlamak istemiyorum. Devletin bu konuda daha özverili, anlayışlı çalışmasını isterim. Çünkü kimse hastalanmak ve çocuğunu bırakmak istemez. Hem anne hem baba olmaya çalışan biri olarak bunun zorluğunu çekmek istemiyorum. Geçinebileceğim kadar olsun fazlasında gözüm yok ayımı atlatayım yeterli ama kira zaten asgari ücret hatta üstünde. Ben hastayım diye yükseltmediler kiramı, ama çoğu evde iki kişi evi geçindiremiyor.”

‘BİR ÇOCUK İÇİN AĞLARKEN İKİNCİYİ NASIL DOĞURAYIM?’

Cumhurbaşkanının “3 çocuk doğurun” çağrılarına da “Ben birinciye bakamazken ikinciye nasıl bakacağım? Ben gece gündüz tek çocuğum için ağlarken ikinci, üçüncü çocuk nasıl isteniyor?” diye yanıt veriyor.

‘EN ÖNEMLİSİ KADININ GÜÇLENDİRİLMESİ’
“Önce kadının sağlığına önem verilmeli. Kadınlara iş olanağı sağlanmalı. Bizim ülkemizde kadından ziyade erkeğe öncelik veriliyor” diyen Ayşe, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçesinde kadının güçlendirilmesine bütçenin sadece binde 8,6’sının ayrılmasına tepkisini şöyle dile getiriyor: “Aslında en önemlisi kadının güçlendirilmesi. Kadını hayata bağlamak gerek. Her yeri kurtaracak şey dişi kuştur yeter ki imkan verilsin. Toplumda kadınlar her zaman ayağı üzerine basarsa o toplumda daha güzel şeyler olma olasılığı çok yüksek. Mahallelerde bile kadın muhtar, belediyelerde kadın görmek isterim. Kadınlar geri planda kalıyor. Kadınlar ayağı sağlam bir şekilde yere basarsa bizi kimse yıkamaz. Temelimiz sağlam olmadığı için en çok hastalanan kesim kadınlar. Bir eve girin çoğunlukla kadınlar hasta.”
SAĞLIKLI BİLGİ ALABİLMEK MORAL İÇİN ÇOK ÖNEMLİ

Sadece yardımlar değil, hastalığın kendisi açısından da bilgi sahibi olabilmek için çok çaba harcamış. “İnsanlar kanser hastalığı hakkında, kansere yakalananlar dahil yetersiz bilgiye sahip. Ben bile internetten araştırarak ki ben ikinci üniversitemi okuyorum, bu kadar zorlandıysam, hiç bilmeyen insanların daha çok zorlanacağını düşünüyorum” diyor.

Bu süreçte moralin ne kadar önemli olduğunu da vurguluyor: “Moral o kadar önemli ki ama etrafta bilgilendirebilecek kimse yok. Hastanenin bilgi vermesi için yönlendirdiği kemoterapi hemşiresi var ama o da kemoterapide neler yapılacağını söylüyor sadece. Nasıl bir destek alabileceğime dair bir bilgi yok. Ben ilk başladığım evrede, internette o kadar şey vardı ki insanın gözü korkuyor. Ama bir sağlık çalışanının yönlendirmesi ve doğruyu aktarımı gerçekten daha iyi olur. İnternetten öğrendiklerimle bazen pes ettiğim bazen de ‘devam edeceğim’ dediğim oldu çünkü. Genç yaşta bu hastalıkla savaşan hastanede gördüğüm kadarıyla çok insan var. Bilgisiz bir şekilde oradan oraya sürükleniyor. Düzenli görüşülmesi, gözetim altında tutulmamız önemli. Sağlık sistemi bu açıdan çok geri kalıyor.”
Sağlık ocaklarının bu açıdan önemli bir yerde durduğunu söyleyen Ayşe, “İnsanlar hastaneleri çok meşgul etmeyelim diye sağlık ocaklarına başvuruyor. Sağlık ocakları birebir, bu konuyla ilgili net bilgi anlatabilecek, bu hastalıkta ‘şunu yapın, üzülmeyin’ denmesi çok önemli” diyor.

‘KADINLAR HAYAT TELAŞINA DÜŞÜP KENDİNİ GERİ PLANA ATIYOR’

Ayşe hastalığını öğrendikten sonra birlikte çalıştığı, komşusu olan yani çevresindeki tüm kadınları meme ve rahim kanseri için kontrollerini yaptırmaya göndermiş. “Herkesi hastanelere yönlendirip ‘bakın kızlar bende var, sizde olmasın, ben bildiğim halde geç kaldım, ihmale gelmez’ diyerek yönlendirdim. Her sağlıklı yetişkin kadının rahim kanseri ve meme kanseri için kontrollerini yaptırmaları gerekiyor. Okulda öğrendiklerimiz, ulaktan dolma öğrendiklerimiz yetersiz kalıyor. Biz kadınlar hayat telaşına düşüp çocuk ev falan derken kendimizi çok geri planda bırakıyoruz, onun farkına vardım” diyor.

*İsim değiştirilmiştir.

Fotoğraf: Pixabay

İlgili haberler
Cumhurbaşkanı Erdoğan 25 Kasım genelgesi yayımladı...

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasıyla ‘Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ile İlgili Cumhurbaşkanlığı Gen...

İtalya’nın Erkek Kardeşleri’nin kadın başbakanı: ‘...

İtalya’da ilk kez bir kadın başkan olarak seçilen faşist ittifakın adayı Giorgia Meloni’nin seçilmes...

Kadınlar Meclisten Milli Eğitim Bakanlığına seslen...

Tuzluçayır Kadınları Dayanışma Derneği üyesi kadınlar, EMEP Yenimahalle İlçe Başkanı Nursel Oktay ve...