İşçi ve emekçi kadınlardan Mehmet Şimşek'e mektup
EMEK Partisi Gaziantep Milletvekili ve yayın kurulu üyemiz Sevda Karaca Hazine ve Maliye Bakanlığının bütçe görüşmesinde işçi ve emekçi kadınların Bakan Şimşek'e yazdıklarını okudu.

EMEK Partisi Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca bütçe görüşmelerine ülkenin dört bir yanından gönderilen işçi, emekçi ve genç kadınların mektuplarını taşıdı. Yaşadıkları ekonomik sorunları aktaran ve Bakan Şimşek'e seslenen kadınların mektuplarından kesitler şöyle:

İşten atılan Salcomp işçisi: ‘Kemer sıkma’ söylemleri ve kamuda tasarruf tedbirleri gündeme geldikten sonra patronlarımıza fırsat doğdu. İlk iş gece servislerimizi iptal ettiler. Fabrikada kadın işçiler yoğunluktaydı, ilk tasarruf bizden oldu. İtirazlarımız üzerine servisler geri gelse de tasarruf adı altında hak gaspları bitmedi. Fabrikada tuvalete gittiğimizde dakikalar sayılıyordu. Tuvalet kullanamadığımız için sistit oluyorduk. Fabrikada sürekli sirkülasyon var, bir ekip işe alınıyor, bir ekip çıkarılıyor. Haklarımız için yan yana gelmeyelim diye bunu yapıyorlar. Mehmet Şimşek'in programı bizim için bu bir yılda baskı, çok çalışma, az kazanma ve işsizlik anlamına geldi. İki aydır iş bulamıyorum. Bulduğum işler asgari ücrete… Uzun süre mesaiye kalmam isteniyor. Eşim de üç aydır işsiz. İşçiye, emekçiye geldiğinde bütçe kısıtlaması deniyor. Gerçekten bütçe kısıtlaması gerekiyorsa önce vergilerden muaf olan patronlardan başlasınlar. Sabahın köründen akşam geç saatlere kadar çalışıp geçinemiyorsak ben de hakkımı helal etmiyorum.

‘İÇTİĞİMİZ SUDAN TASARRUF ETMEK İSTİYORLAR’

Tuzla’dan bir karton işçisi: Çalışma saatlerimiz çok uzun. Günde sadece iki molamız var. Biri sabah saatlerinde 5 dakika. Sabah çayımızın yanına kek veriliyordu. Fakat devlet kamuda tasarrufa gidince bizim patron da kekleri kaldırdı. Çok uzun saatler çalışıyoruz ve fazla mesailerimizde yemek verilmiyor. Bununla yetinmeyip su sebillerini de kaldırdılar. “Hem elektrikten hem de sudan tasarruf” dediler. “Hadi kek tamam da susuz nasıl yapacağız?” dedik. Birlikte ses çıkarınca “Her işçiye günde 3 bardak su verelim” dediler. Bir insanın günlük içmesi gereken su miktarı 2.5-3 litre. Tabii bunu kabul etmedik ve su sebilimizi vermedik. Bu kez de fişi çekili kullanın dediler. Biz de susuz kalmaktansa buna razı olduk. Çok uzun saatler çalışıp elimize geçen 3 kuruş parayla da zaten geçinemiyoruz. Soruyoruz: Bu tasarruf neden sadece işçiye uygulanıyor? Bize tasarruf dayatanların hayatlarından hiçbir eksik yok.

‘TASARRUF PATRONA YARADI, BİZE SABUN BİLE YOK’

Tuzla’dan bir metal işçisi: Büyük otomobil markalarına parça üreten fabrikamızda bütün yaz cehennem sıcaklarında çalıştık. ‘Tasarruf tedbiri’ olarak klima takılmayacağı söylendi. Günde en az iki kişi sıcaktan bayılıyordu. Her ses çıkardığımızda bize “Zaten işler kötü, biraz idare edin” dediler ama yakın zamanda bir fabrika daha kurdular. Biz bu kadar yoğun çalışıyoruz, patronun her gün sermayesi biraz daha büyüyor. Ama işçiye gelince kuru maaş mesai dayatması… Patron tasarrufu da işçinin klimasından sabunundan yapıyor. Kadın işçilerin ağırlıklı olarak çalıştığı fabrikamızda tuvaletlerde en insani ihtiyaç olan tuvalet kağıdı yok. Tepki gösterince de “Sabredin” diyorlar. “Elimizi yıkayacak sabun yok” dediğimizde “Bu ortamda elini yıkamasan ne olacak ki” diyorlar. Bize ayakkabı sözü verilmişti ama şimdi onu da maliyeti çok yüksek diyerek vermiyorlar. İşte tasarrufun bize etkisi bu.

‘TASARRUFLA KAMU KREŞİ ÖZELLEŞTİRİLDİ’

Ege Üniversitesi Hastanesi çalışanı: Ege Üniversitesi Hastanesi çalışanları olarak kamuda tasarruf tedbirlerini bize küçük küçük hissettirmeye başlamışlardı. Fakat asla bu sebepten diyerek yekten bir sözleri olmamıştı. Şu ana kadar da yok. Bazı kliniklere giden peçete, sabun sayısının azalması, bazı kliniklere hiç gitmemesi, temizlik maddelerinin kalitesinin en düşük olanının tercih edilmesi, çalışan sayısının artması adına hiçbir adım atılmaması aslında bir kısmıydı. Ta ki bir gün üniversitenin kreş grubuna gelen mesaja kadar.

Kreşin kapanacağı, öğretmenlerin işten çıkarılacağı yönünde bir mesaj geldi. Sonrasında veliler ve çalışanlar olarak ayaklandık. Bizlere resmi hiçbir bilgi vermediler. Bilgi almak adına görüşme talep ettik, kabul etmediler. Basın açıklamaları düzenledik, çocukların da olduğu eylemler gerçekleştirdik ve sonuç olarak kreşi kapattırmadık. Sonrasında resmi bir yazı ile kreşin üniversitenin İdari ve Mali İşler Müdürlüğüne devredildiği ve kreş ücretinin sabit kalacağı söylendi. Gelin görün ki kreş bir taşerona kiralandı, kreş ücretini de olduğundan iki buçuk kat olarak talep ettiler. Bir kamu kurumu kreşi nasıl olur da kiralanır, nasıl olur da bir aylık ücreti 15 bin lira olur? Açıkça aç kalın, yoksullukta boğulun demekten başka bir şey değil. Bir kamu kuruluşu nasıl kâr amacı güdebilir? Tabi tüm bunlardan sonra neler mi oldu? Çocuklarına bakmak zorunda olan kadınlar ücretsiz izinler almaya başladı. Hatta istifa etmeyi düşünen kadınlar oldu. Çocuklarını tek başına evde bırakan kadınlar, nöbete gelip gece çocuklarından ayrı kalan kadınlar...
Kamuda tasarruf tedbirlerinin bizlere yönelik bir şiddet biçimi olduğunu düşündüğüm zamanlar çok fazla. Bunları yazarken sabahtan beri aklımdan çıkmayan o haber: 5 tane çocuğunu eve kilitleyip hurda toplamaya giden bir anne ve yangında kapıyı açamadıkları için hayatlarını kaybeden çocuklar... Tüm bu anlattıklarımın sebebi bizi derin yoksulluğa sürükleyen bu sözde tasarruf tedbirleri, çocuklarımızı da biz kadınları da güvensiz, aç, yoksul bırakan politikalar.

Yine dönüp baktığımda ne zaman bir araya gelsek istediğimizi kazanıyoruz. Bizler bu yoksulluğa ve güvencesizliğe bizi sürükleyen politika ile birlik içinde mücadele edersek kurtuluşa varacağımıza inanıyorum.

‘YURT KISITLI, BURS YETERSİZ’

Eskişehir’den PDR 4. Sınıf Öğrencisi Gülşah: Merhaba ben PDR Bölümü 4.sınıf öğrencisiyim. KYK yurdunda kalıyorum. Çanakkale’den Eskişehir’e geldim. Okulda son yılım, mezun olduktan sonra ne yapacağım diye düşünmeye şimdiden başladım. Her eğitim fakültesi öğrencisi gibi ben de öncelikli olarak KPSS'ye girmeyi planlıyorum hatta şimdiden çalışmaya başladım. Fakat atamaların her sene değişkenlik gösteriyor olması sınava çalışma motivasyonumu düşürüyor. Zaten kaldığım yurtta odada 4 kişi kalıyoruz ve alanımız sınava hazırlanan bir öğrenci için yeterli olmuyor. Çünkü masalarımız dip dibe ve çok küçük. Bundan dolayı kafelerde çalışmayı tercih ediyorum. Çoğu zaman ders sonrası bir kahve içip ders çalışmak istiyorum ama aldığım 2 bin lira KYK bursu ile bir kahveye 100 lira gibi bir para vermek beni çok zorluyor.
Eğer KPSS'den iyi bir sonuç elde edemezsem özel okulları veya dershaneleri düşünüyorum ama maalesef ücretler asgari ücret. Mecliste bütçe görüşmeleri gündemde. Asgari ücret ne kadar olacak merak ediyorum. Diğer yandan bursumun ne kadar olacağını da merak ediyorum çünkü ben en düşük ücretli yurtta kalıyorum 600 lira yurda veriyorum. Bana 1400 lira kalıyor. Okul içi ulaşım ve telefon faturamı hesapladığımda bana neredeyse hiç para kalmıyor burstan. Arkadaşlarımla sosyalliğim daha çok kafelerde oluyor, kafelerdeki ücretler de çok pahalı olduğundan cebimde neredeyse hiç para kalmıyor. Bursun yetersizliği biz öğrencileri okul yurt kütüphane üçgeninde hapsediyor bu da biz öğrencileri özellikle KPSS'ye hazırlanan öğrencileri daha da umutsuzluğa sürüklüyor. Bütçe görüşmelerini merakla bekliyor ve takip ediyor olacağım.

‘15 BİN LİRA KİRA, 2 BİN LİRAYLA NASIL GEÇİNELİM?’

Küçükçekmece’den İşçi Birgül: On iki yıldır bir iç giyim firmasında çalışıyorum. Aynı iş yerinde 12 yıldır çalıştığım iş yerinde asgarî ücret alıyorum. Zaten düşük olan ücretlerimiz son birkaç yılda daha da düştü.

Hep daha geriye gidiyoruz. Yılın başında asgarî ücrete yapılan zam kadar bile zam almadık. Daha yılın sonuna gelmeden erdi verdikleri zamlar. Ücretimiz düşük, iş yükümüz fazla. İki kişinin işini bir kişiye yaptırıyorlar. Geçen yıl bir bölümde 50-60 kişi çalışıyorduk. Bu yıl ise bölümümüz 25 kişiye düştü. Çok uzun saatler çalışıyoruz.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “Ülke ekonomisi şaha kalktı. Ülke ekonomimiz büyüdü” diyor. “İyiye doğru gidiyoruz” diyor. “Kalkındık, zenginleştik” diyor. Yok öyle olmadı. Dün aldığımızı alamıyoruz. Pazara çıkıyorsun doğru düzgün bir şey alamıyoruz. Pazar çantasını doldurabiliyorduk. Şimdi 500-600 liraya elimiz boş geliyoruz. Pazar filemiz boş dönüyoruz pazardan. Herkes mutsuz, umutsuz, kimse önünü göremiyor.
Mehmet Şimşek’in söylediklerinin gerçekle hiçbir alakası yok. Bizim yaşadığımız gerçeklerle tam tersi. Bizim gerçeğimiz geçinemiyor olmamız. 15 bin lira kira ödüyorsa bir insan geriye kalan 2 bin lira ile nasıl yapacak? Faturalarını mı ödeyecek? Mutfağını mı karşılayacak? Nasıl geçinecek?
Asgarî ücretle idare etmeye çalışıyoruz . Kredi kartlarına yükleniyoruz. Sonra da borç büyüyor. Önceki yıllar alabildiklerimiz arasında çok büyük uçurumlar var. Geçen yıl her hafta kıyma alıp köfte yapabiliyordum. Şimdi yapamıyorum. Kıymanın kilosu kaç para olmuş. Önceden dolabınızı iyi kötü doldurabiliyorduk. Sebze meyve alabiliyorduk. Bu sene dolabımız bom boş. Kirayı ve faturaları ödedikten sonra beslenmeye kalanı harcamaya çalışıyoruz. İyi beslenemeyince çalışmak da zor geliyor. Çok çabuk yoruluyoruz. Sürekli hastalanıyoruz.
İş yerinde öğlen yemeğimiz bile değişti. Önceden et çıkıyordu. Haftanın her gün meyve veriyorlardı. Şimdi haftada bir gün bile çıkmıyor. Bu da iş verimimizi düşürüyor.
Bakan gelsin bizim durumumuza baksın! İyileşmiş mi iyileşmemiş mi anlasın. Herkesin dolabı boş. Durum vahim, borçla geçiniyoruz. Komşum var mesela bir öğünü makarna ile geçiren. Küçük çocuğu olan arkadaşlarım var. Dolabı boş, yoğurdu bile alıp koyamıyorlar. Hayatımızı görmeden neye göre büyüdük diyorlar? Patronlar büyüdü. Biz her geçen gün küçülüyoruz. Bakan Mehmet Şimşek mademki ülke ekonomimiz büyüdüğünü söylüyor. O zaman halka gıda desteği sunsun. Fatura desteği sunsun. Bize önem versin. Çocuklarımızın gelişebilmesi için okullarda ücretsiz sağlıklı beslenme versin.

‘EMEKLİ MAAŞLARI YETERSİZ’

Aydın’dan bir sağlık emeklisi: Merhaba, ben bir sağlık emeklisiyim. 2017 yılında emekli olmak zorunda kaldım.

O günden bugüne emekli maaşım yetmediği için zaman zaman özel hastanelerde çalışmak zorunda kaldım. Birçok kadın benim gibi emekli olduktan sonra geçinebilmek için çalışmak zorunda kalıyor.

Özel sektör bizi daha çok sömürüyor, çalıştırıyor, hak ettiğimiz ücreti ödemiyor. Benim de çocuklarım okuduğu için emekli maaşım yetersiz geliyor, bu yüzden zor da olsa özel hastanelerde çalışmak zorundaydım.

Öte yandan bakım hizmetleri de bizler için çok yetersiz. Hasta olmaktan korkar olduk. Devlet en zaruri ilaçlarımızı bile karşılamıyor, parayla alıyoruz. Her geçen gün belimiz daha da bükülüyor. Emekli maaşlarına yapılan zamlar çok yetersiz, zaten kaşıkla verip kepçeyle alıyorlar.

Yani anlayacağınız bize “yaşayın” diye verilen ücretle geçinemiyoruz, sürünüyoruz ve hatta ölüyoruz. Mehmet Şimşek’in programı bizim eriyen maaşlarımıza da yaramadı, pahalılığı durdurmaya da. Ancak kemer sıkan biz olduk.

Bizler saraylarda halktan uzak yaşam sürdüren, emekçinin, emeklinin, işçinin nasıl geçindiği umurunda olmayanlara sesleniyoruz. Bütçeden hakkımızı ve insanca yaşanabilecek bir hayat istiyoruz.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
'İçtiğimiz sudan tasarruf etmek istiyorlar'

'Soruyoruz: Bu tasarruf neden sadece işçiye uygulanıyor? Bakıyoruz bize tasarruf dayatanların hayatl...

'Tasarruf tedbiri patrona yaradı, bize sabun bile...

'Elimizi yıkayacak sabun yok' dediğimizde 'Bu ortamda elini yıkamasan ne olacak ki' diyorlar. İşte t...

'Şimşek programı baskı, çok çalışma, az kazanma an...

Özellikle 'kemer sıkmalıyız' söylemleri ve kamuda tasarruf tedbirleri gündeme geldikten sonra patron...