İş yok, veresiye defterleri kabarık, kadınlar yardıma muhtaç!
Diyarbakır Suriçi’nde görüştüğümüz kadınların yoksulluk hikayeleri iktidarın söylemlerini yalanlıyor. Anzele’nin yoksul kadınları, "Ne ekonomisi, ekonomi mi kalmış?" diyor.

Melikahmet Mahallesi, Suriçi’de yoksullukla boğuşan mahallelerden biri. Mahallenin dar sokakları gibi, halkın da bütçesi dar. Geride bıraktığımız yaz gibi her yaz bu mahallenin çocukları serinlemek için Anzele suyuna atlar ama kışın ailecek bir açlık denizinde boğulmaya mahkum olurlar… Yanlarına gittiğimizde de Anzele’nin kadınları geçim derdi, yoksulluk ve ekonomik gidişattan dert yanıyorlar. Konu hal gidişat olunca sorularımızı bile soramadan hemen anlatmaya başlıyorlar.

Çocukları geçim sıkıntısı yüzünden okula gönderememenin ağırlığını yaşıyor Kadriye. Okulu bırakmak zorunda kalan çocuklarından biri lokantada diğeri de berberde çalışıyor. Çocukları eve ekmek getiriyor. “Günlük 50-60 lira alıyor çocuklar. Eşim çalışmıyor, çocukların aldığı ile beş kişilik bir aile, geçinmeye çalışıyoruz. Biri 18 yaşına yeni girecek, hiç okuyan çocuğum yok. Küçüğü de okulu bıraktı, hani yok ki insanın elinde şartlar, yok, nasıl okutalım?”

Kadınlar bir nebze de olsa gıda kışın ihtiyacını karşılamak için yazdan hazırlık yapar, kurutmalık hazırlar. Kadriye bu sene hiçbir şey yapamadığını anlatıyor:

“Olmayınca insan nasıl yapacak? Bu sene konserve yapamadık patates yiyeceğiz, bulgur yiyeceğiz, çorba içeceğiz, kemerleri sıkacağız bakalım nereye kadar. Bak kış geldi üstümdekiler hâlâ yazlık. Bir domatesin kilosu 5-6 lira, nasıl yapalım? Bu sene hiç yapmadım, geçen sene de biraz köyde domates vardı o yüzden yapabildim.”

"RAZI DEĞİLİZ BAŞTAKİLERDEN, HÂL GİDİŞAT İYİ DEĞİL"

Ülkenin durumunun hiç iyi olmadığından öfkeyle söz ederken birden cebinde taşıdığı elektrik faturasını elimize sıkıştırıyor Kadriye: “Bak kızım elektrik faturası ne kadar gelmiş sana söyleyeyim 200 küsür… Ki en ucuzunun 300-400 geldiği oluyor. Kiramız 500 lira, o da akrabamız diye uygun. Asgari ücret bile almıyoruz keşke asgari ücret alsak. Millet açlıktan ölecek, bir yanımız toksa bir yanımız aç.”

Devam ediyor Kadriye, “Her şey ortada dememize gerek yok. 100 lira olmuş 10 lira, gerçi elimize geçmiyor da 100 lira. Geldiği gibi bitiyor. Valla baştakilerden razı değiliz. Çünkü gidişat iyi değil. Halkın ekonomisi kötü.”

BİR LEĞEN İÇİNDE AYLARDIR BEKLEDİKLERİ YEMEK…

Kadriye ile sohbet ederken gözüme ilişen yanındaki leğeni soruyorum. Leğenin içinde mahallede durumu iyi olmayanların paçacıdan sıraya girerek aldıkları, çocuklarının aylardır istediği pide harcının olduğunu söylüyor. Fırına götürecekmiş bu akşam için “Bir tane paçacı var bana ve durumu iyi olmayanlara böyle aydan aya kurbandan kurbana et veriyor. Paçacı arayıp haber verdi.”

Çocuklarının aylardır beklediği “tek güzel” yemeğine bizi de çağırıyor bu arada: “Ben de gidip aldım, biraz pide yapayım dedim. Aylardır çocuklarım istiyordu. Buyurun gelin bu akşam misafirim olun.”


İŞSİZLİĞİN VE YOKSULLUĞUN ÖFKESİ SOKAKLARDAN TAŞIYOR

Vedalaşıyoruz Kadriye ile, ardından Habibe ile karşılaşıyoruz. Öfkeli. Habibe oğlunu türlü zorluklarla okutmuş, yine de iş bulamamış: “Oğlum 27 yaşında muhasebe mezunu, eşim dört sefer ameliyat oldu, çalışamıyor. Oğlumu zar zor okuttum, ben yemedim okusun diye. Susuz ekmeksiz götürdüm, getirdim sırf okusun diye. Oğlum da okula aç gitti aç geldi. Şu an çalışmaya Antalya’ya gitti orada bulaşıkçılık yapıyor.”

Habibe, “Gel bak istersen eve, gel bak. Şaşırıp kalmışım, bu akşam ne pişirsem hiçbir şey yoktur. Uzun süredir böyle çekiyorum. Sabah kalkınca akşamı düşünüyorum.”

"BİZ GÜZEL ŞEYLER YEMEYİZ"

Anzele’de biraz daha ilerlemeye devam ediyoruz, aslında pek sosyal alanı olmayan bu mahallede dar sokaklar arasından ilerleyince bitişmiş binaların ortasında ufak bir parkta oturan birkaç kadını görüyoruz. Yanlarına gidip selam veriyoruz ve hemen oturmamız için yer açıyorlar aralarında.

Şenay alıyor sözü, “Ne ekonomisi, ekonomi mi kalmış. Oradan buradan borç alıp getiriyor eşim. Her sabah okul yolu parası için kavga ediyoruz. Yol parası verecek paramız yok çocuğa. Sabah 6’da okula gidiyor akşama kadar aç kalıyor. Açlıktan titriyor artık eve geldiğinde. Bazen olursa zeytin ekmek veriyorum okula götürmesi için. Bekar oğlum var, evlendirecek paramız yok. Bir çeyrek bile alamayız ona. Neyle evlendirelim? İşi de yok, o ailesine nasıl bakacak. Hasta değilken temizliğe gidiyordum evlere onunla idare ediyorduk, o da yok artık.” Sözlerini sonlandırıp derin bir sessizliğe bürünürken Birgül atılıp kendi durumunu anlatmaya başlıyor.

Eşi asgari ücret bile almayan Birgül’ün oğlu Hatay’da üniversite okuyor. Çocuğuna para gönderemiyor, aç kalmasın diye ekmek alıp otobüsle onu gönderiyor: “Bu kadar kişiyiz ama aç olsunlar yine de okusunlar. Eşim önce inşaatta çalışıyordu şimdi 2 bin lira ya alıyor ya almıyor, bekçilik yapıyor. Onunla yaşıyoruz başka yok. Hayat çok pahalı. Çocuğa kredi çıktı o yüzden borç da olsa biraz rahatız. Kendi boğazımdan kesip çocuklarıma gönderiyorum ne yapayım ‘Anne açım burada ekmek pahalı’ diyor.”

“Biz çok et yemeyiz güzel şeyler yemeyiz bu şekilde geçinebiliriz ancak. Markete bile gitmiyorum bazen hale gidiyorum. Buzdolabında şu an hiçbir şey yok mutfakta boş boş yer kaplıyor.”

TÜM AİLE BİR ODADA YAŞAM

Parkı geçince az ileride kadınların küçük bir manav önünde alışveriş yaptığını görüyoruz. Bu manavı Ayşe işletiyor, genelde kadınların gelip alışveriş yaptığı bu manavda alışveriş yapan Aycan ile sohbet ediyoruz. Kış gelirken hiçbir şey alamadığını, aldıklarını da borçla aldığını ifade ediyor:

“Biz kiracıyız altı tane çocuğum var insan bir şey alamıyor. Kira mı vereceğim, su mu vereceğim, bir odadan oluşuyor evim, hepimiz bir odada kalıyoruz. Yağ bilmem ne kadar olmuş, un aynı şekilde. Bir patates alamıyoruz. Geçinecek bir şeyimiz yok kendi yağımızda kavruluyoruz. Konserve bile zar zor, biraz yaptım kışlık şeyleri ama daha kış başlamadan konserveleri açtık. Sağır olmuşlar kimse bizi duymuyor. Şu an burada asgari ücretle bile çalışan yok. Ayşe biliyor, geliyor ondan borç alıyorum aylarca veremiyorum.” diyor.

KADINLAR POŞETİ BORÇLA DOLDURUYOR

Ayşe bir kadın olarak manavı nasıl işlettiğinden bahsederken, bunca zorluğa ve borca rağmen kadınların birbirleriyle nasıl dayanıştığını gösteriyor aslında.

“Bak Aycan nereden geliyor biliyor musun? Anzele’nin yukarısından geliyor. Buraya gelene kadar 4 tane manavı geçiyor. Buraya geliyor çünkü kimse borç vermiyor. Ben de vermesem n’olacak? Sabah 6’da tek başıma karanlıkta hale gidiyorum, bıçağımı alıyorum ceketimin içine koyup gidiyorum. İşler de kötü. Rezillik, hep borç. Dükkanı açsam bir türlü açmasam bir türlü. Sana defteri açsam var ya bir kadının tek 3 bin 800 lira borcu var. O geliyor, bu geliyor poşetini borçla dolduruyor. Vermesem de olmuyor.” Geçen sene kışlık için daha fazla malzeme sattığını söylüyor Ayşe. “Geçen sene hale götürdüğüm parayla bir sürü mal getiriyordum. Aynı parayı sabah götürdüm 800 lira borçla iki üç malla geri dönmüşüm.”

Bu borçlardan dolayı bir daha veresiye defteri açmayacağını söyleyip şakalaşırken Aycan da “Vermesen otururuz kalkmayız buradan ne yapalım” deyip gülüşüyorlar.

Bunca zorluk arasında Manav Ayşe, “İşte durumumuz budur, ama kapatmıyorum. Hem hiç olmazsa bir iş, hem gır gır, hem de neşesine her şeye rağmen buradayız işte” diyor…

Fotoğraflar: Evrensel

İlgili haberler
Şiddete, eşitsizliğe ve yoksulluğa karşı çaresiz d...

Burası senin kürsün: Yaz, çiz, paylaş, anlat… Birlikte yükselsin; “Şiddete, eşitsizliğe ve yoksulluğ...

‘Eşitsizlik, yoksulluk ve şiddete karşı mücadele ö...

13 Kasım Cumartesi günü TMMBO, DİSK, KESK ve EBTO’nun ortak düzenlediği söyleşiyle kadınlar mücadele...

Munzur Üniversitesi öğrencileri yoksulluk ve taciz...

Barınma sağlanmayıp sokağa terk edilen Munzur Üniversitesi öğrencileri, güvencesizliğe ve eğitim hak...