Emekli hakim Aydın: Şiddete karşı ‘reform’ paketi sorunu hafifletmeye bile yetmez
Ceza artırımları şiddetle mücadeleye katkı sunar mı? Israrlı takip suçunun TCK’da yer alması etkili olur mu? Bu düzenleme ile nasıl bir algı yaratılmaya çalışılıyor? Emekli hakim Aydın değerlendiriyor

AKP’nin geçen hafta Meclise sunduğu kadına ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin yasa teklifi tartışılmaya devam ediyor.

Türk Ceza Yasası ve Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda kimi değişiklikler yapılmasını öngören teklif, Meclise getirilmeden önce 8 Mart’ta kamuoyuna kadına karşı şiddetle mücadele “reformu” olarak tanıtılmıştı. İçeriğinde kadınlara ve sağlıkçılara karşı şiddet konusunda cezalarda kısmi bir ağırlaştırmaya gidilmesi olan düzenleme kadın örgütleri tarafından da sorunun ortadan kaldırılmasında etkili ve kararlı bir çözüm iradesi taşımamakla eleştiriliyor.

“Reform” adı altındaki ceza artırımları kadınlara karşı şiddetle mücadeleye katkı sunar mı? Israrlı takip suçunun Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmesinin kadınlara etkisi ne olur? AKP bu düzenleme ile kadınlara yönelik işlenen suçlara ilişkin nasıl bir algı yaratmaya çalışıyor? Bu soruları yönelttiğimiz Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) eski Başkan Yardımcısı ve emekli Hâkim Murat Aydın yasa teklifini çeşitli boyutlarıyla Ekmek ve Gül’e değerlendirdi.

GETİRİLEN ÖNERİ SORUNU ÇÖZMEK BİR YANA, HAFİFLETMEYE BİLE YARAMAYACAK
AKP tarafından Meclise sunulan yasa teklifinde, kadına karşı işlenen bazı suçlarda cezai yaptırımın artırılması öngörülürken, “hâkimin takdir yetkisi” için belirli koşullar getiriliyor. Bu koşulların hâkimlerin karar verme süreçlerine nasıl bir etkisi olur? Etkin bir ceza yöntemi olur mu?
Siyasi iktidar kadına şiddet sorununu bulabildiği en kolay ve bir o kadar da etkisiz yöntem olan cezaların artırılması yöntemiyle çözülebileceği sanıyor. Daha doğrusu bu sorunun cezaların azlığından kaynaklandığını kabul edip, cezalar artınca sorunun çözüleceğine toplumu inandırmayı deniyor. Oysa bu doğru değil. Nasreddin Hoca’nın içeride kaybettiği anahtarı, içerisi karanlık olduğu için dışarıda araması gibi, sorunu çıktığı yerde değil başka yerlerde arıyor. Bunun doğal sonucu olarak soruna çözüm bulması da mümkün görünmüyor. Durum o kadar açık ve net ki; yasa teklifinin gerekçesinde, iyi hal indirimi olarak bilinen takdiri indirim hükümlerinin “kravat indirimi” olduğunu sanacak ve “Bakın kravat indirimini kaldırıyoruz” diyecek kadar hukuktan ve ceza mahkemelerinin yasaları uygulama biçiminden kopmuş bir öneriyle karşı karşıyız.

YARSAV Eski Başkan Yardımcısı Emekli Hakim Murat Aydın | Fotoğraf: Evrensel

Getirilen öneri sorunu çözmek bir yana, hafifletmeye bile yaramayacaktır. Çünkü kadına yönelik şiddet sorunu politik bir sorundur. Kadını toplum içinde ikinci sınıf birey olarak gören anlayış değişmedikçe kadına yönelik şiddetin önlenemeyeceğini görmezden gelmeyi sürdüren bir iktidarla karşı karşıyayız. Şiddete uğrayan, öldürülen kadınları “gayri meşru yaşantı içinde” göstermeye çalışanlar, kadına yönelik şiddeti ve ayrımcılığı önlemek için hazırlanan İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkanlar, kadını birey olarak değil; eş, anne, namus öznesi ve hatta “narin bir çiçek” olarak görenler, “annelik kariyerdir” söylemiyle kadını çalışma hayatının dışında tutmaya çalışanlar, kadını, daha çocuk yaştayken cinsel obje olarak görüp; “15 yaşındaki çocuğun cinsel olgunluğa eriştiğini savunanlar”, istismara uğrayan çocuğun istismarcısıyla evlenmesi halinde cezasızlık önerenler kadına yönelik şiddetin arkasındaki anlayışın temsilcileridir ve bu anlayışa sahip olanların cezaları arttırarak sorunu çözmesi eşyanın tabiatına aykırıdır.

Kadına yönelik şiddetin salt asayiş sorunu olmadığını, bu nedenle asayiş önlemleri veya ceza kanunlarında yapılacak değişikliklerle çözülemeyeceğini unutmamak, kadına yönelik şiddetin sadece kadınların değil tüm toplumun sorunu olduğunu bilmek zorundayız. Toplumsal cinsiyet eşitliğini savunmayan ve sağlamayan, kadını bir birey olarak görüp temel hak ve özgürlüklerini kullanmasını güçlendirmeyen hiçbir düzenleme çözümü sağlamayacaktır.



ISRARLI TAKİBE İLİŞKİN DÜZENLEME ÖNEMLİ AMA YETERSİZ
Israrlı takibin TCK’de ayrı bir suç olarak belirlenmesini bir ilk. Bir fiilin ısrarlı takip sayılabilmesi için pek çok da şart aranıyor ayrıca. Kadınlara yansıması ne olur, bu kadar şart aranmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Israrlı takip suçunun ceza yasasında düzenlenmesi önemli bir adım olacaktır. Bu konuda oluşan yasal boşluğun giderilmesi bakımından da konunun gündeme gelmesi yararlı. Ancak, önerilen düzenleme oldukça yetersiz ve ceza hukuku bakımından kabulü mümkün olmayacak derecede belirsizlikler içeriyor. Suç ve cezada kanunilik ilkesi dediğimiz ilke uyarınca ceza hükmü taşıyan düzenlemelerin açık ve net olması gerekir. Öneride yer alan “ısrarlı”, “ciddi bir huzursuzluk”, “güvenliğinden endişe” gibi kavramlar açık ve net düzenlemeler değil. Yere, zamana ve kişisel yoruma göre değişebilecek bu kavramların uygulamada sorun çıkaracağını düşünüyorum.

Bunun yanı sıra; maddede düzenlenmek istenen suçun oluşumu için birçok koşul ve durum öngörülmüş. Bu haliyle öneri yasalaştığında ya birçok olayın bu maddenin kapsamına girmediği söylenerek beraat kararları verilecek ya da bu düzenleme kapsamında olmaması gereken olaylar oluşan toplumsal hassasiyet nedeniyle madde kapsamında değerlendirilerek haksız cezalara dayanak oluşturacak.



ŞİDDET SORUNU EŞİTSİZLİK SORUNU ÇÖZÜLMEDEN ÇÖZÜLMEZ
Cumhurbaşkanı kararıyla Türkiye İstanbul Sözleşmesi’ni iptal etti. İptal sonrası kadına yönelik şiddetin arttığına ve şiddet faillerinin daha pervasızlaştığına dair emareler var. Ayrıca kadınların karakollardan döndürüldüğü haberlerini de aldık. Son dönemdeki yargı kararları çok daha aleni biçimde erkek egemen kararlar. Peki, bunca şey ortadayken böylesi bir düzenleme ile iktidar kadınlara, kamuoyuna ne demek istiyor?
Başta da söylediğim gibi İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, kadını birey olarak görmeyen, kadına yönelik şiddetin temellerini çözmeyi istemeyen anlayışın sonucu. Bu anlayışın İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkması sonra da bu sorunu çözüyor gibi yapmak için cezaları artıran (ki ne kadar arttığı da ayrıca bir tartışma konusu olmalıdır) bir düzenleme ile toplumun karşısına çıkması toplumda bir illüzyon yaratma çabasından ibaret. Siyasi iktidar, temelde Sözleşme’nin 12. maddesinde ifadesini bulan; kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacına karşı. Bu amacı gerçekleştirmek için kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri yani toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya karşı. Çünkü bunu yaptıklarında yani kadının da erkeğin de eşit ve özgür bir ülkede yaşamalarını sağlayacak bir ortam oluşturduklarında iktidarlarının da dayandıkları gerici zihniyetin de yaşama şansı kalmayacaktır.
Sözleşme'ye karşı olanlar tam da Sözleşme'nin yok edilmesini amaçladığı, ayrımcılığı besleyen ön yargıların ve törelerin savunucusudur. Kadınların neden öldürüldüğünü bildikleri halde bilmezden gelip “erkekler de öldürülüyor, cinayetin cinsiyeti olmaz” diyenlerdir. Zira onlara göre kadın ikinci sınıftır, erkeğinin namusudur. Birey değil eştir, annedir ve ancak bu kalıplara uygun davranması halinde değerlidir. İzin verilince konuşan, gülen, çalışan ve sokağa çıkandır.
İstanbul Sözleşmesi’nden bu saikler ve ideolojik temelle çıkan siyasi iktidar, toplumun kadına şiddet konusunda gösterdiği hassasiyeti bir parça olsun rahatlatmak ve kendisine yönelik baskıyı azaltmak için “bakın işte sorunla mücadele ediyoruz” demek için bu düzenlemeleri getirmek istiyor.
Başta söylediğim gibi kadına yönelik şiddet sorunu, kadının toplumdaki yeri çözülmeden, toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadan çözülemez. Kadını ikinci sınıf gören, erkeklerle aynı haklara, yeteneklere, toplumsal rollere sahip olmasını “fıtrata ters” bulan bir anlayış, içeride kaybettiği anahtarı içerisi karanlık olduğu için dışarıda arayan Nasreddin Hoca misali anahtarı yani sorunun çözümünü bulamayacaktır. Yapılmak istenen tek şey sorunu çözüyormuş gibi yapmak ve toplumun bu yöndeki beklentisini karşıladığına dair siyasi söylem geliştirmekten ibarettir.

Fotoğraflar: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
AKP’nin şiddete ilişkin Torba Reform Paketi komisy...

Kadına yönelik şiddete dair düzenleme içeren torba yasa teklifini ve görüşüldüğü Kadın Erkek Fırsat...

Erdoğan’dan medeni hakların gaspını perdelemeye ça...

Erdoğan, feshettiği İstanbul Sözleşmesi’nde yer alan düzenlemeleri sıralayarak yeni reform paketini...

Kadına yönelik şiddete dair düzenleme ağızlara bir...

AKP’li milletvekillerinin TBMM Başkanlığına sundukları Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişikli...