‘Çocuk Şurası’nın Sarayda yapılması siyasi bir iradeyi yansıtıyor’
Çocuk örgütleri ve aktivistler Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının düzenlediği 1. Çocuk Hakları Şurası’nın hem seçime 2 hafta kala yapılmasına hem de Sarayda olmasına tepkili.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının düzenlediği 1. Çocuk Hakları Şurası 3 günlük programın ardından son buldu. Seçime iki hafta kala, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Sergi Salonu’nda gerçekleştirilen şura hem zamanlaması hem de yapıldığı yer nedeniyle çocuk hakları örgütleri tarafından eleştirildi.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın açılış konuşmasıyla başlayan Şura’da Yanık, güvenli ve huzurlu bir toplumda yaşamanın ilk koşulunun bireyin çocukken maddi ve manevi ihtiyaçlarının karşılanması olduğunu vurgulamıştı.

‘AİLE BAKANLIĞI HERKESİN BAKANLIĞI OLMALI’

Çocuk Hakları Şurasına ilişkin Ekmek ve Gül’e değerlendirmelerde bulunan Rengarenk Umutlar Derneğinden Alper Yalçın “Çocuk Şurasında ele alınan konulardan Rengarenk Umutlar Derneği olarak biz haberdar değiliz, ancak seçim öncesi yapılıyor olması bir seçim çalışması olduğunu düşündürdü bize. Aynı zamanda bu toplantının Cumhurbaşkanlığı sarayında yapılıyor olması da bambaşka bir tartışma konusu. Bu bizim için şu tartışmayı beraberinde getiriyor; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı herkesin bakanlığı olması gereken bir yer. Başkanlık sistemi var, Bakanlıklar da buranın iradesini yansıtabilir ama yine de bağımsızlığını korumaya ilişkin yükümlülüğü var. Ancak Şura’nın doğrudan Cumhurbaşkanı’nın evinde olması bir siyasi iradeyi yansıtıyor. Toplantının bağımsızlığına da gölge düşmüş oluyor. Ayrıca Şura’ya davet edilmedik biz. Davet edilseydik de gitmezdik. Şöyle bir yakın tarihe baktığımızda, 2015-2016’da yaşanan silahlı çatışmaların ardından etkin soruşturmaların yürütülmemesi, yaşanan hak ihlallerinin cezasız kalması, o dönemde hayatını kaybeden çocukların dahi hedef gösterilmiş olması ve devamında süregelen ihlaller, deprem sürecindeki afet yönetimi, bizim bu toplantıya katılmamamız için önemli nedenlerden yalnızca bazıları” dedi.

‘BAKANLIĞIN ÇOCUK KORUMA SİSTEMİ HÂLÂ YOK’

Bakanlığın 2023-2028 Türkiye Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı’na da değinen Yalçın, planda Türkiye’nin afetlerin yaşanabileceği yüksek riskli bir ülke olması tespiti olduğuna ancak hâlâ çocuk odaklı bir afet yönetiminin kurulmuş olmadığına dikkat çekti. Hem Diyarbakır hem çalışmalarını yürüttükleri Adıyaman’da AFAD’ın ya da Kızılay’ın veya bakanlıkların yaptığı çalışmaların hâlâ insani yardım standartlarının çok gerisinde olduğuna dikkat çeken Yalçın şöyle devam etti: “Çocuk koruma sistemi hâlâ yok diyebiliriz. Özellikle Adıyaman gibi yıkımın daha ağır yaşandığı bir kentte yoğun bir yağış olduğunda hâlâ insanların çadırları su alıyor, birileri hayatını kaybedebiliyor, bunlar dahi afet yönetimine dair bizim için temel bir gösterge. Diyarbakır’da da benzer bir süreç vardı, bütün uyarılara rağmen Dicle Nehri’nin kenarına binlerce insanı yerleştirip ardından bir sel olduktan sonra yeniden insanı tahliye edildiler. İnsani yardımlar, çocuk hakları odağında bakıldığında nitelikli değildi. Çocukların yaşlarına, özel ihtiyaçlarına dair tuvaletten duş alanlarına, beslenmeye dek pek çok konuda hala çok fazla eksik var. Çocuklar oyun alanlarına dair tonlarca güvenlik riskiyle karşı karşıya. Yani bizim yaşadığımız coğrafyayı temsil eden bir toplantı söz konusu değil. Şura’da da stratejik planda da yine Kürt çocukları kapsayan bir şey yok, mesela ana dil hakkını yine görmedik veya herhangi bir şeyi.”

‘GENEL BİR ÇOCUK POLİTİKASI BELGESİ TÜM ÇOCUKLARI KAPSAMAZ’

Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yer alan kentlerin, illerin sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyinde sıralamada son 14 sırada yer alan kentler olduğunu, dolayısıyla yoksullaştırıldığı için ekonomik anlamda en dezavantajlı bölge olduğunu da vurgulayan Yalçın, devletin güvenlik adı verilen politikalarının hayata geçtiği, insanların sürekli yasakla karşılaştığı bir bölgede herhangi bir afetin bu coğrafyayı daha fazla etkilediğini dile getirdi. Genel bir politika belgesi yayımlayıp bu bölgeleri de kapsamanın o kadar da mümkün olmadığını belirten Yalçın, “Çocuk işçiliğiyle, çocuk yoksulluğuyla ilgili bir şeyleri konuşmaya tartışmaya başladığımızda aslında bu bölgeden başlamak gerekiyor. Çünkü burada oldukça yaygın. Afet döneminde ve afetten sonra da çocuk işçiliğiyle fazlasıyla karşılaşacağız ki aslında bazı alanlarda çocukların çalışmaya başladığını görüyoruz. Çocuk yoksulluğu bağlamında da bambaşka bir şeyi temsil ediyor bura. Geçmişle yüzleşme politikaları benimsenmeden, bizim doğrudan Sarayda yapılabilecek bir toplantıya katılabilmeniz mümkün değil” şeklinde konuştu.

‘DEPREMZEDE ÇOCUKLARIN SORUNLARI ÇÖZÜLMEMİŞKEN, ŞURA’YA KAYNAK AYRILIYOR’
Çocuk Hakları Aktivisti Hatice Kapusuz ise Bakanlığın seçimlerden 2 hafta önce böyle bir Şura’nın yapılmasını “dostlar alışverişte görsün” diyerek değerlendirdi. “Bu tür politikaların temelde sürdürülebilirliğini bekleriz. Dönem başında yapılır ve bir dönem boyunca uygulanmasına dair bir şey olur” diyen Kapusuz, her halükârda görev devrinin yapılacağı bir aşamada Şura’nın yapılması göstermelik bir eylem olduğuna vurgu yaptı. Hâlâ depremzede çocukların suyu yokken, barınma sorunları çözülmemişken, bit, uyuz gibi sağlık sorunları salgın riskleri varken böyle bir harcama yapıldığına da dikkat çeken Kapusuz, “Eğer Bakanlığın çocuklarla ilgili bir kaygısı olsaydı Şura’ya ayrılan kaynağı çocukların bu temel ihtiyaçlarını karşılamak üzerine kullanırlardı. Bu süreçte bir şey daha gördük, hem Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının hem de Sağlık Bakanlığının çocukları afette desteklemekle, çocukları bu süreçte hayatta tutmak, güvende tutmakla ilgili bir politikaları yok” diye konuştu.
‘BAKANLIĞIN ŞEFFAFLIK SORUNU VAR’
Bakanlığın çocuklara ilişkin çalışmalarını bilgi edinme hakkı başvurusu yaparak öğrenmek istediklerini ancak bu konularda araştırılma yapılması gerektiğini bu nedenle bir bilgi veremeyecekleri cevabıyla karşılaştıklarını söyleyen Kapusuz, kamu kurumlarının çocuklara ilişkin ya bilgi paylaşmadığını ya da veri tutmadığını belirtti. “Çocuklara dair en temel verileri bile tutmayan çocukların deprem sonrasında gıda, barınma, temizliğe erişmek gibi en temel ihtiyaçlarını karşılamayan bir bakanlığın seçimlerden 2 hafta önce böyle bir şura yapması gerçekten çok göstermelik” diyen Kapusuz şöyle devam etti: “Mevcut iktidar devam etse bile görev devri olacak bu süreçte. Bunu yapmak bir tür kaynak israfından daha fazlası gibi görünmüyor. Bakanlığın protokolünün olduğu bazı dernekler, vakıflar var. 2018’den beri de yayımlamıyor, paylaşmıyorlar kimlerle protokol yaptıklarını. Hangi kurumlarla, hangi standartlar üzerinden, hangi çocuk yaklaşımı üzerinden bir protokolleri var, bu konular neye göre seçildi, neye göre devam ediyor, hangi sorumluluklar bu protokollerle bu derneklere devrediliyor bunu da bilmiyoruz. Yani bir şeffaflık sorunu var. Biliyoruz ki bu bazı kurumlar çocuk hakları temelinde çocukları odağına alan kurumlar değil. Çocuğa bir görüşü dayatmaya çalışan vakıfların çocuk politikalarının buluşmada ana davetli olması tabii ki kabul edilebilir bir şey değil. Bakanlık çocukların halen güvende olmalarını bile sağlayamıyorken, çocuk şurası yapıyor, bu durum biraz da insan aklıyla dalga geçmek gibi görünüyor.”

Fotoğraf: Unsplash

İlgili haberler
DİH’ten çocukların korunması için suç duyurusu: Ai...

Demokrasi için Hukukçulardan kadın avukatlar, Diyanet'in cinsel istismarın önünü açan yanıtına ve de...

Aile Bakanlığı: Tarikatlara teslim edilmiş depremz...

Çağdaş Hukukçular Derneği, depremzede çocukların tarikatlara bağlı bir derneğe verildiği ihbarını al...

AKP'nin Çocuk Hakları Strateji Belgesi'ne boşanmal...

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık'ın duyurduğu Türkiye Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve E...