Bunca çalışmanın karşılığı bir mont dahi alamamak
İstanbul’da servisle evlerine dönerken eşlik ettiğimiz tekstil işçisi kadınlar, asgari ücretin ihtiyaçlarını karşılamadığını söylüyor: ‘Bu üstümdeki 6 yıllık...’

Yenibosna’nın sırtında birbiri ardı sıra dizilmiş fabrikalarda; gün doğmadan dönmeye başlayan çarklar gün batarken son turlarını atıyordu. Rüzgar sertti. Yağmur damlaları önüne çıkan her şeyi yırtıyordu. Kafalarını, dikleşmiş omuzlarının çukuruna gömmüş, boyunları adeta kaybolmuş işçiler bir bir çıkıyordu önünde beklediğimiz fabrikanın kapısından. Yüzler sertti, soğuktu, fabrika önü uzun sohbetlerin yeri değildi. Ellerini ceplerine saklamış, dimdik duran, olduğu yerde bütün vücuduyla dönerek servisini arayan işçiler, servisini seçer seçmez biçimini hiç bozmadan hızlı adımlarla servisin kapısına dayanıyordu. İşçi, servisin kapalı kapısının camına iki kere tıklatıyor, kapı açılıyor, işçi binince kapı tekrar kapanıyordu. Servisin önüne dimdik gelen, servise dimdik binen işçilerin elleri ceplerinden çıkıyor, arabanın sıcağında yüzleri de yumuşuyordu.

‘NE YAŞIYORSAK YİNE ONU YAŞAYACAĞIZ’

Yenibosna’daki bu tekstil fabrikasında çalışan, sabah herkesten erken uyanıp eski kasa minibüsüyle çalıştığı fabrikaya işçi taşıyan Ali ve 21 yaşındaki genç dışında bütün işçiler kadın. Şoför Ali’nin bizi servistekilere tanıtmasıyla, konuşmalar başlıyor. Bir kadın asgari ücret için “15-16 bin lira anca olur” derken öbürü servisin arka koltuğundan “25-30 versinler” diyor. Sorulara gelen iki ayrı yanıtın serviste yarattığı uğultuyu kesmek, bir yere çekmek isteyerek, “15-16 yeter mi?” diye sorunca, “Yetmez” diyor şoför koltuğunun tam arkasında oturan, servisteki işçilerin en yaşlısı.

Çalıştıkları fabrikada asgari ücret alan da var 13-14 bin lira alan da. Daha fazlası yok, “Yetmez” derken öyle farazi konuşmuyor. Tahmin ettiği 15-16 bin liranın biraz altındaki ücretiyle halihazırda geçinemiyor. “Birkaç bin lira bizi kurtarmaz. Ne yaşıyorsak onu yaşamaya devam edeceğiz, bin lira da bizim patron koysa 17 belki 18” diyor. “İşçinin hali böyleyken niye vermezler” diye soruyoruz, yanıt gecikmiyor. Onun çaprazında oturan işçi söz alıyor: “Niye versinler kardeşim! Sen ‘Bu servise binmek istiyorum’ demesen derdini anlatmasan biz seni niye bu servise alalım. İşçinin hali de böyle işte. Demek ki daha fazlasını isteyen yok, demek ki millet geçiniyor...”

‘BİR GÜN ÇIKACAĞIM MEYDANA!’

Bu sözden sonra tartışmalar hararetleniyor. “Niye sen geçinebiliyor musun?” diyor biri. Öbürü “Ben geçinemiyorum valla” diyor. Bir başkası tartışmayı açana “Senin de sesin çıkmıyor, sen niye sesini çıkarmıyorsun” diye karşılık verirken, o “Kimse sesini çıkarmıyor ben niye çıkarayım?” diyor. Öteki “Ben valla bir gün çıkacağım meydana” diyor: “Çıkacağım da kim gelecek peşimden çıktığımla kalacağım...” Diğeri biraz da dalgayla, “Ben gelirim valla abla” diyor. “Çıkalım”, “Ne zaman çıkalım?” Son soruya cevap gelmiyor. Servis içinde saman alevi gibi bir anda yükselen öfke bir yere bağlanamayınca sönüyor.

Bağcılar’ın içine gidiyoruz. Trafiğin yoğunluğu bize konuşmak için daha çok zamanımız olduğunu söylüyor. O anda “Özak Tekstil” diyoruz. “Duydunuz mu, haberiniz var mı?” önce ses çıkmıyor. “Televizyonlara da çıktı, sosyal medyada hep konuşuluyor. Onlar da tekstil işçisi...” Şoför Ali biraz duraksadıktan sonra “Gördüm” diyor: “E ne yapalım şimdi, biz de mi eylem yapalım?” Cevap arkadan geliyor: “Ne eylemi ağabey ya çalışıyoruz işte beğenmeyen çıkar...” Bunu söyleyen 21 yaşındaki o genç işçi. Servisin haşarı çocuğuna birkaç kadından da destek geliyor: “Bizim patronun bir günahı yok. Sağ olsun fazlasını da veriyor. Devletin bir şey yapması lazım”, “Mesele zaten asgari ücret değil miydi, bizim patronla ne alakası var?” Böyle iki yanıttan sonra servis sessizleşiyor.

‘ET HİÇ SÖYLEME, NE BULDUYSAK O PİŞİYOR’

Servis ‘dur kalk’larla ilerliyor, bu servisteki birçok kadını eve gittiklerinde bir de ev işleri bekliyor. “Eve gidince ne pişireceksiniz, ne yiyeceksiniz?” diye sorunca cevaplar ortaklaşıyor: “Ne pişirmesi, dolapta ne varsa o” diyor yaşça en büyükleri: “Ben çalışıyorum, eşim çalışıyor, çoğu zaman kahvaltılık yiyoruz. Sonra düşüp yatıyoruz zaten.”

Serviste uzun, detaylı konuşmaya fırsat yok. Bazen soruları işçiler kendi arasında cevaplıyor. Sesini ulaştırabilenden biri, “Ne bulduysak onu pişiriyoruz” diyor. “Et, tavuk?”, “Eti hiç söyleme” diyor: “Tavuk da işte öyle hafta bir, vitamin girsin diye. Ay başında birkaç hafta, yemek yapmaya derman bulursam. Yemek olursa sebze yemeği, yoksa kahvaltılık.”

“Kahvaltılık ne yiyorsunuz, kahvaltılık ucuz mu?”, “Olur mu?” diyor: “Peynir et parası olmuş, tereyağı öyle, zeytin taneyle… Köyden gelen olmasa bunları da yiyemeyiz.” Sonra başlıyor servisin içinde bir uğultu daha: “Geçen şunu aldım şu kadardı”, “Bu bile bu fiyat olmuş...”

CUMARTESİ MESAİDE KAHVALTI DA VAR

Ya sabah işe gelirken? “İki poğaça alıyorum, bir simit alıyorum, şurada bir çay içiyorum” diyebilen yok. İşçilerin birçoğu öğle yemeğine kadar aç beklediklerini anlatıyor, normalinin, ‘sağlıklı’ olanının bu olduğuna kendilerini inandırmış işçiler şakasını yapmaktan da geri durmuyor. Biraz kilosu olan işçiyi işaret ederek, “Baksana Aysel ablama bir de sabah kahvaltı yaptığını düşün iyice şişer valla...” O da kahvaltı etmeyişinden memnun gibi gülerek karşılıyor arkadaşının şakasını. Günde 10 saat çalışma, hafta sonu tatil, iki çay molası, bir yemek molası: “Allah razı olsun patrondan, cumartesi fazla mesaiye geldiğimizde kahvaltı da var...”

‘BİZİM HARCIMIZ MI O OTELLER?’

Hafta sonu tatillerinde nereye çıkar bu işçiler, ne yaparlar? Koca bir yaz geçti, tatile gitmişler mi? Gülüyor yine birçoğu, işçiler kendine uzak gördüğü her soruda olduğu gibi bu soruda da önce kendi aralarında konuşuyor. Daha sonra memlekete gittiğinden bahsediyor biri, en iyi örnek bu belki… Bilet fiyatlarından yakınanlar, borçlarından bahsedenler, “Çalışmadan yarın çıkmaz” diyenler… Biraz tatil tanımlarını öğrenmek biraz da kışkırtmak için soruyoruz: “Tatil dediğin sadece memleket mi, Antalya’da, İzmir’de bir otelde çok değil üç beş gün tatil yapanınız yok mu?”

Yaşça en büyük olanı davranıyor: “Bizim ona gücümüz var mı be oğlum, bizim harcımız mı o oteller? Aldığımız para belli, geçim koşulları belli...”

“Peki kendinize bir harcama yapabiliyor musunuz, en son ne zaman giyecek aldınız, kış geldi buz kesiyor, kışlık alışveriş yapanınız var mı?” Önce en öndeki, bir elini kaldırıyor, öbür eliyle montunun ucunu tutuyor: “Bu üstümdeki 6 yıllık...” Peşi sıra öbürleri kollarını kaldırıyor. Serviste bir anda neredeyse tüm kadınların kolları havada “3 yıldır giyiyorum bunu”, “Şunu geçen tamir ettirdim”, “Şu oğlumun eskisi...”

“Bunca çalışmanın karşılığı bir kışlık mont dahi alamamak mı?” Başta “15-16 anca verirler” diyen o işçi, “Senin bu deyişinle 25-30 da yetmez” diyor. Servisteki diğer işçiler, “Yetmez” diye onaylıyor. Yaşça büyük olanları devam ediyor: “İşçi tatile gitsin, işçi her kış mont alsın, kahvaltısı eksik olmasın, sofrasında eti tavuğu eksik olmasın valla bu dediğine 40 da yetmez...”

“Sıraladıkların çok şey mi?”, “Değil ama 40 çok”, “Vermezler mi?”, “Bacım şimdi haklı, istemezsek ne kahvaltı ne et ne tatil verirler...”

DÜŞÜK ZAM SİNYALİ VERİLİYOR

2024 yılı için geçerli olacak asgari ücreti belirlemek üzere Asgari Ücret Tespit Komisyonu şimdiye dek iki toplantı yaptı. Görüşmelerde asgari ücret tutarına ilişkin rakam telaffuz edilmedi ancak ABD merkezli uluslararası kredi değerlendirme kuruluşu Moody’s ücret artışlarının düşük tutulması çağrısında bulundu. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in bu zamana kadarki açıklamalarından asgari ücret artışının Moody’s’in dediği gibi düşük tutulacağı tahmin ediliyor. Ayrıca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Türkiye’nin hedefleri doğrultusunda asgari ücret artışının 2024 yılında bir kez yapılacağını söyledi. Hal böyleyken bindiğimiz işçi servisinde işçiler; hükümetin bu kez aman aman bir zam yapmayacağında, yapılacak zammın da birkaç ay için eriyip gideceğinde hemfikir...

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
'Mor çubuk' hep daha kısa, eşit işe eşit ücret yok

TÜİK’in Kazanç Yapısı İstatistikleri, “eşit işe eşit ücret” talebinin kadınlar açısından hâlâ ne kad...

Burda Bebek işçisi Dilek: Buradayız, direnişe deva...

Burda Bebek’te işten atılan 9 kadın işçiden biri olan Dilek yazdı: Burda Bebek’ten Özak’a biz kadın...

Özak Tekstil işçisi kadınların var olma mücadelesi...

BİRTEK-SEN üyesi bir kadın işçinin işten atılmasıyla başlayan ve yaklaşık 1 ayı geride bırakan Özak...