Asgari ücret daha önceki yıllardan çok daha fazla, çok daha geniş kesimlerce tartışılıyor bu dönem. E yani pazarın marketin yandığı, ekmekten kahveye, pedden tuvalet kağıdına, sütten sebzeye her şeyin el yaktığı, geçim kaygısının kitleselleştiği böyle bir dönemde, hele de asgari ücret ülkede ortalama ücret haline gelmişken tartışılmayacak da ne olacak?
Kadın erkek tüm ücretli emek için temel talep elbette asgari ücretin insan onuruna yakışır bir ücret düzeyine yükseltilip, asgari ücretlinin taşıdığı vergi yükünün kaldırılması.
Kadınların ücret düzeyinin pek çok durumda yalnızca erkek işçilerden daha az olmadığı, asgari ücretten de az olduğu bilgisi, konuyu kadınlar için çok daha yakıcı hale getiriyor. Yeni açıklandı; kadın işçilerin dörtte biri asgari ücret bile alamıyor. Kayıt dışı istihdam kadın istihdamının yüzde 38.2’siyken, özel sektördeki kadın işçilerin yüzde 13’ü ise bin 500 liranın da altında ücretle çalışıyor. Asgari ücret civarında ücretle çalışan kadınların oranı yüzde 60!
Kadınlar için asgari ücretin bile lüks haline gelmesi istihdam alanının cinsiyetçi yapısı ile iç içe bir durum. Bu da elbette toplumsal alanın her veçhesine sirayet eden ataerkinin bir görünümü. Kadınların “Ek gelir getirenler” olarak konumlandırılması, ev içi yüklerin esas sorumlusu olarak görülmeleri ile ilgili. Tam da bu nedenle, kapitalist düzene içkin bir çelişki yaşanıyor her kriz döneminde. Bir yandan hanelerin tek ücretle ayakta kalmasını imkansızlaştıran geçim sorunu büyürken, kadınlar da gelir getirici işlere daha fazla yöneliyor, aynı dönemlerde işsizliğin de artışıyla piyasalardaki her işe ve koşula razı olmak zorunda bırakılan kadın işçilerin payına daha niteliksiz, tekrara dayalı, düşük ücretli işler düşüyor. Kadınlara layık görülen işler böyle olduğu için geçim yine olanaksızlaşıyor.
Kayıt dışılık kadın istihdamının alameti farikası gibi. Bunda giderek daralan iş gücü piyasasında kayıtlı ve düzenli işlerde kadınların kendilerine kolayca yer bulamamaları, özellikle niteliksiz görülen kadın emeği için istihdama dâhil olmanın tek yolunun kayıt dışı işlerde istihdam olması etkili. Ama bir yön daha var; Türkiye’de egemen olan sosyal sigorta sistemi, ataerkil normlara dayalı, kadınlara bağımlılığı dayatan bir sistem. Bu sistemde kadınlar çoğunlukla hanedeki bir sigortalı erkek çalışana bağlı olarak yer alıyor. Bir yandan da hem kadınların doğum, hasta-yaşlı bakımı gibi nedenlerle çalışma yaşamlarının daha sık kesintiye uğraması, hem de ücret düzeylerinin çok düşük olması kadınlarda emekliliği bir hayal haline getirdiği için pek çok haktan vazgeçerek asgari ücretin bir miktar üzerinde bir ücrete kayıt dışı çalışmaya razı oluyor kadınlar.
Uzun bir süredir tam zamanlı çalışmak isteyen çok sayıda kadının tam zamanlı iş bulamadığını ve yarı zamanlı işlere sıkıştırıldığı da açık. (Gerçi çalışma hayatının giderek daha fazla köleleştirildiği bu düzende, yarı zamanlı çalışma da tam zamanlı mesai, yarım ücret demek. Çalışma biçimi ne olursa olsun zorunlu mesailere ‘gönüllü olup’ ay sonunu görmek için günün 10-12 saati çalışmak demek. Bu da ücretlerin düşüklüğünün bir başka yakıcı boyutu.) Türkiye’de de kadın işsizliğinin, özellikle de genç kadın işsizliğinin arşa varışı, kadınları -o da bulabildikleri takdirde- yarım ücretle, yarı zamanlı çalışmaya mahkûm ediyor. Elbette bunda kamusal çocuk, yaşlı, engelli bakım olanaklarından yoksun olduğu için bakım sorumluluğu ile gelir elde etme sorumluluğunu bir arada yürütmek amacıyla kadınların yarı zamanlı işlere yönelmek zorunda kalmaları da etkili. Zira çalışan kadınların sadece yüzde 16,6’sı çocuk bakım hizmetlerinden faydalanabiliyor (TÜİK, 2018). Gerisi ise ya nene, teyze, komşu gibi destekçi bir başka kadına ihtiyaç duyuyor, değilse de son dönemde daha sıklıkla duyduğumuz gibi minicik çocuklar ev içlerinde kendi kendilerine bakmak zorunda kalıyorlar. Kadınlara iş gücü piyasasına katılmama nedenleri sorulduğunda kadınların yarısı (yüzde 47.7) bakım, ev içindeki yüklerine işaret ediyor.
Bu toplam tabloya her gün eriyen ücretlerin yarattığı açığı kapatmak için hane içinde en çok yükü üstlenenlerin, öncelikle kendi temel ihtiyaçlarından feragat edenlerin kadınlar olduğu gerçeğini de ekleyelim. Tek bir örnek; son zamanlarda “Pedi daha uzun süre kullanabilmek için üstüne kağıt havlu filan koyuyorduk, şimdi o bile ulaşılamaz oldu, bir önceki kuşak gibi beze döneceğiz herhalde” cümlesi pek çok işçi kadının dilinde.
Asgari ücretin insanca yaşanacak bir seviyeye yükseltilmesi kadınlar için yalnızca “geçim”in değil, yanı sıra “insan” olduğunu hissetmenin de kriteri haline geldiğini kadınların üstlendikleri yükleri anlattığı her cümlede görüyoruz.
Büyüyen tepkiler sendikaları da alana inmeye zorladı. Bu mitingleri, eylemleri kadınların “insanca yaşam” taleplerini birbirlerinden güç alarak daha yüksek sesle dile getirdiği, buna insanca çalışılacak tam zamanlı, güvenceli işler, kreş, iş yerinde şiddet ve ayrımcılığa karşı önlem taleplerini eklediği mitingler haline getirmek şart.
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Tekstil işçisi Sultan: Borcu, kirayı, faturaları ç...
Geçinemeyen Tekstil işçisi Sultan zorunlu giderleri çıkınca kendine kalan ücrete ‘zıkkımın kökü’ ben...
Halk ekmek kuyruğundaki kadınların #geçinemiyoruz...
İstanbul Sultangazi’de upuzun bir halk ekmek kuyruğu, kuyruğunda saatlerce bekleyen kadınlar öfkeli;...
Yüz bin lira alıp ‘Geçinilebiliyor’ demesinler
'Ekmek olmuş iki buçuk lira. Ben çocuklarıma meyve, sebze yedirebilecek miyim?'
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.