Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğinin çağrısıyla dernek binasında bir araya geldi kadınlar. Dikdörtgen masaların kendilerine uzak kalacağını düşünerek masaları yuvarlak masa şeklinde düzenler. Uzak kalmak istemiyorlar birbirlerinden. Masanın kenarlarına sıralandı hepsi. Kimi de koşarak geldi Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğine, eylül ayının ilk yağmuruna yakalanmışlar bile. Birkaç kadın da hızlıca çayları koydu bardaklara. Sonra sohbet başladı. Heyecan vardı. İlk konuşmayı Akbelen’den gelen Nejla Işık’ın başlatması bekleniyordu. Akbelen’de olup biteni herkes çok merak ediyor ve sorularını içlerinde tutuyorlardı.
İKİZKÖY’DE, AKBELEN’DE MÜCADELE BİTMEDİ BİTMEYECEK
Muğla deyince aklımıza ne gelir? Tatil, turizm cenneti. Toprağı, temiz havası, tertemiz suyu sırf bunlardan vazgeçmedikleri için birçok müdahaleye maruz kalmışlar. Bundan 40 yıl önce de su kaynaklarını yok ederek sistemi kurmaya başlamışlar bile. Köylüleri “Size iş imkanı vereceğiz” diyerek aldatmışlar. Önlerine ne geçerse yıkmışlar. Akbelen’de en önden direnişi sürdüren mücadeleci kadın Nejla Işık, “2017 yılında insanların evlerine eski olarak bakıldığı için 40 bin lira diyorlar. Bütün tarlaları alıyorlar. ‘O tarlalar giderken niye mücadele etmedik’ dedi köylüler. 2019 yılında köylü kadınlar ‘Biz o toprakları vermeyeceğiz burada doğduk burada öleceğiz’ dedi. Bu sefer de Akbelen ormanına gözlerine diktiler. Sayısız kere 80-85 yaşındaki, 7 yaşındaki direnişçilerimizle direndik. 2020’de bu iş sonlandı. 2021’de İkizdere’de bu işi başlattılar” diyerek ilk başta köylülerle bir çevre komitesi kurduklarını, daha sonra bu komiteye mühendislerin ve avukatların da dahil olduğunu böylelikle de adım adım büyüdüklerini söyledi. Bireysel davranmanın çözüm olmadığını her zaman örgütlü bir şekilde davranmak gerektiğini belirten Nejla Işık, “Kazandığımız çok büyük şeyler oldu. Akbelen ormanı kesilmiş iş bitmiş diyorlar. Kesinlikle öyle değil. Madenlere teslim etmeyeceğiz. Halk örgütlüyse, bilinçliyse, öğretip öğreniyorsa kazanıyor. Akbelen’in kendi için başladığı mücadeleyi Türkiye duydu ve her yerde mücadele başladı. Yalnız değildik bunu her zaman biliyorduk. Akbelen ormanı için hem kesilmesin diye nöbetteydik hem de yanmasın diye nöbetteydik. Hayvanlar yanmasın diye çok uğraştık. O yangın esnasında fırsatçılık yaparak 100 ağacı kestiler. Yangını söndürmek için geldiklerini sandığımızda ellerine testere vermişler ve 100 ağacı kesmişler. Onları geri gönderdik, hemen eylem yaptık. Onları sosyal medyada ifşa ettik diye ertesi günü yanımıza gelip ‘Burayı terk edeceksiniz’ dedi. O günün gecesi jandarma müdahalesine maruz kaldık. Darp edildik sürüklendik. 15 yaşındaki oğlum da müdahaleye maruz kaldı. 11 kişiye karşı gecenin bir yarısı 250’ye yakın asker geldi. Ama kararlılığımızı asla bırakmadık. Güneşin altında dururuz yine de burayı size teslim etmeyiz dedik. Biber gazları, coplar… Hatta evlerimize gaz bombası atıldı. Nefes alamadık. 24 Temmuz’da çok sert müdahale ile karşı karşıya kaldık. Termik santrallere karşı biz toprağımızı vermeyeceğiz. Kanser oranları da çok arttı. Mehmet amca ölülerin elektriğe ihtiyacı yoktur dedi. 2 senedir giremediler. Şimdi de seçimi kazandılar diye girmeye çalışıyorlar. Ben değil biz varız. İkizköy’de, Akbelen’de mücadele bitmedi bitmeyecek” sedi. İşte o an bütün kadınların tüyleri diken diken olmuştu bile.
Hemen peşinden Esra Işık söz aldı. Kadın kadına bir ortamda sohbet etmenin ona daha çok güç verdiğini, en çok kadınların koşturduğunu bu yüzden de hiç böyle oturamadıklarını belirtti. Esra Işık, “Bu müdahalenin bu kadar ağır olmasının sebebi bizim örgütlü olmamız. Yan köyden bile yanımıza gelmemişler ilk başta. Biz de kapı kapı gezmeye karar verdik. Bağda, bahçede, değil de kapılara gidip anlatmak daha iyi oldu. Sonra bütünleştik. Kimse toprağını satmıyor artık. Köylülerin bize katıldığını görünce o motivasyonla daha fazla sıkı sarıldık mücadeleye. Şirketler en çok mücadeleden korkarlar. 2. yıl kutlaması yaptık. Hemen 1 hafta sonrasında gece sabaha karşı yüzlerce jandarma geldi. 5 tane TOMA geldi. Savaşa gider gibi hazırlanmışlar. Yanlarında jammer getirdikleri için de kimseye ulaşamadık. Telefon çekmiyor. Evlerimizi gözetliyor ve oralara da jammer getirmişler. Kaza var diyerek yolları kestiler. Komşu köyden bile gelemedi kimse. Yolları kesilmiş. 80-90 yaşındaki teyzelere, amcalara ‘Gelin, size bir şeyler yapmazlar ağaçlara sarılın’ dedik. Ama onlara bile biber gazı sıktılar. Jandarma silahına sarıldı birden. Biz şoke olduk. Bir ninemiz ise ‘Siz ne yapıyorsunuz, sizin bizi korumanız lazımken bize silah mı çekiyorsunuz yazıklar olsun’ diye bağırdı” Esra Işık bunları anlatırken kadın yüz ifadesi donuktu. Her bir kadın gözyaşını silmekten birbirlerine bakamıyorlardı. O sırada ETF tekstil işçileri de kendi yaşadıkları direnişi hatırlayarak bir ahh çekti. Esra Işık devam etti: “Sonra çok hızlı toparlandık. Organizasyonu tek tek ayarladık. Basınla kim ilgilenecek, kim video çekecek. Kim yetkilerle görüşecek hepsini ayarladık. Ağaçların bir kısmını kesmiş olabilirler ama orda toprak örtüsü durduğu sürece orası yenilenir” dedi. Özellikle kadınların değişiminin herkesi çok etkilediğini belirten Işık, “Eşinden izin alan kadınlar, şimdi çok güçlüler. Bu kadınlar özgürlük mücadelesine başladılar ve özgürleştiler. Şirket araçlarının önüne atlıyorlar” diyerek mücadelenin verdiği gücü aktardı.
‘AKBELEN’DEN ANTEP’E, İSTANBUL’A ÖRGÜTLENMEKTEN BAŞKA ŞANSIMIZ YOK’
Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği Başkanı Adile Doğan daha sonra söz aldı. “Başaramadık diye bir şey de yok her şeyi yapmışlar. Akbelen’deki köylüler, Gaziantep’teki fabrika için basın açıklaması yapmazsa, buradaki fabrikalarda işçiler, Akbelen için örgütlenmezse evet kazanamazlar. Ama bu Akbelen’in başarısızlığı değil. Aslında bir yerde değil, bir yerden fazla yerde örgütlenmek önemli. Üretim yok, sürekli bir tüketim var. Birleşmemiz lazım” diyerek örgütlü mücadeleye devam etmekten başka bir çaremizin olmadığını ifade etti.
KADINLAR MÜCADELE İLE BULUŞTUKTAN SONRA BİR DAHA KOPMUYOR
Gıda-İş Genel Sekreteri Olcay Ozak ise “Akbelen’e gidemeyebiliriz ama burayı da Akbelen gibi düşünmemiz lazım. O şekilde mücadele etmemiz lazım. Başpınar’daki işçilerin bir öğün ücretsiz yemek mücadelesi, Akbelen’in de insanca yaşam için mücadele etmesi gibi. Biz bu ülkede toprağımızı, suyumuzu kullanmak istiyorsak her yerden ses çıkarmamız lazım. Kadınların mücadeleye katılması çok zor. Çünkü evden çıkmak çok zor. Ama mücadeleye başladıktan sonra da bir kadın mücadeleden kopmaz. Yağmacı ve talancı bir iktidarla karşı karşıyayız. O gücü halka karşı kullanacaklar her zaman. Yaptığımız hiçbir şey boşuna değildir” dedi.
İkizköylü kadınların direnişini dinleyen ETF Tekstil işçisi kadınlar da ETF’nin kapatılmasının ardından hakları için yaklaşık 80 gün direndiklerini, patron eliyle aynı şiddeti yaşadıklarını ama vazgeçmediklerini söyledi. Kadın işçiler “Direndik ve haklarımızı kazandık” dedi.
AKLIMIZDAKİ SORULAR VE CEVAPLARI…
Nejla Işık ve Esra Işık Akbelen’de yaşananları anlatırken hepimizin gözleri doldu ama güldüren bir nokta da oldu. Aklıma ‘Recep İvedik 7’ geldi. Aslında birebir aynı değil tabii ki. Ama köylülerin, özellikle kadınların ormanları için mücadele etmesi, ağaçları kesilmesin diye çadırların kurulması, video çekilip basına verilmesi ve eylem yapmaları açısından biraz andırıyor. Ama Türkiye gerçekliği de var. Türkiye’de şirketlerin devletle iş birliği içerisinde hareket etmesi ve eylemin olacağını duyduklarında eylemcilerden önce tomalar ile polislerin oraya yığılmalarını unutmamak gerek sanırım.
Bunları düşünürken ve direnişi konuşurken masadaki portakallı, çikolatalı kurabiyeler duruyor. Bardaklardaki çaylar buz gibi olmuş. Ama kadınların kulağında o testere sesleri, gözlerinin önünde de o ağaçlara sarılan yaşlı teyzeler geliyor. ETF işçileri direniş esnasında kolluk güçlerinin kendilerine uyguladıkları müdahaleleri hatırlıyor. Dernek üyeleri kadınlar 8 Mart, 25 Kasım gibi günlerde yapmak istedikleri basın açıklaması için kapıya yığılan yüzlerce polisi hatırlıyor. Gençler de üniversitede yaşadıkları sorunları hatırlıyor. Ama akıllardaki iki soru önemli:
■ Haklarımızı bilmiyorduk, nasıl öğrendik?
■ Nasıl örgütlendik?
İşte bu sorulara cevap bulduğumuz an örgütlenmemizin daha kolay olacağından hepimiz eminiz.
Kadınlar mücadelelerini daha fazla ileri taşıyacaklar. Akbelen’de ağaçları kesen kapitalist sistem burada işçiyi işten atmaya devam ediyor. İşte bu yüzden bireysel değil, Esenyalı’dan, Başpınar’a, Başpınar’dan Akbelen’e örgütlü bir şekilde mücadele etmeliyiz.
Fotoğraflar: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Akbelen’de direnişinden kadınlar| Doğasını seven h...
Akbelen’de ağaç katliamına karşı direniş 13. gününde devam ediyor. Direnişteki kadınlar topraklarını...
Akbelen’de direnişin 11’inci günü: Bu katliam ne p...
Akbelen’de ağaç katliamına karşı direniş nöbetinin 11. gününde. İkizköy Komitesi uluslararası kamuoy...
Çevre mücadelesi biz varsak var
2011 yılında faaliyete geçen İzmir’e 20 kilometre uzaklıktaki TÜPRAG’a bağlı Efemçukuru altın madeni...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.