Bu yazıyı yazmadan önce Evrensel Pazar Ekindeki 2007 yılına ait 1 Mayıs yazımı gözden geçirirken haliyle iki tarih arasında dünyada ve ülkemizde yaşananları kıyaslama olanağı doğdu.
2007’de olduğu gibi, günümüzde de gerçeğe ulaşmak için yine istatistiklere başvuruyoruz. Ancak küresel medya ve onun dünya ülkelerindeki uzantılarından tarafsızlık beklemek safdillik olur. En başta işçi, emekçi haberleri toplumlara sağlıklı bir biçimde ulaşamıyor. Bu yüzden tüm engellemelere karşı inatla direnen emek ve demokrasi güçlerinin sesine kulak vermekte yarar var. Emeğin geleneksel değerlerine sahip çıkan bu kesim, sağlıklı haberlere ulaşma kaynağı olmanın yanı sıra, ülkelerin ekonomik ve toplumsal sorunlarını ilkelerinden ödün vermeden yorumluyor. Sorunları alt etme konusundaki çözüm önerileri de doğal olarak “diğerleri”nden farklı oluyor.
2007’den günümüze küresel kapitalizm neyi değiştirdi dersek, durum çok açık: Şirketlerin kârları akıl almaz boyutlarda yükselirken işçi ve emekçi yığınlarının ücretlerindeki düşüş, onların yaşam standartlarını geriletmekle kalmayıp hayatta kalabilmelerini zora koşmaya başladı. İşsizlik, iş güvencesinin olmaması, kayıt dışı istihdam bu gün de tüm dünyanın yakıcı sorunları.
Kapitalizm ucuz iş gücü olarak artık çocuk emeğine göz dikti. Dünya nüfusunun yüzde 30.2’sini çocuk nüfus oluşturuyor. (2017, Türkiye İstatistik Kurumu, TÜİK) Savaşlar, çatışmalar yüzünden okula gidemeyen milyonlarca çocuk… Yine sayıları milyonlarla ifade edilen; iş aramaktan vazgeçmiş, çalışmayan, eğitim, öğrenim görmeyen gençler… Tabii, böyle bir ortamda, dinleri referans alan siyasi oluşumlara da gün doğdu. Biliyoruz ki kişide özgüven yitiminin yarattığı travma, metafiziğe olan eğilimi güçlendirir, hele de kişinin içinde bulunduğu ortam bu eğilimi destekliyorsa. Halkın inancını sömürenlerse, liberal anlayışa dayanılarak hiçbir ülkede denetlenmiyor. Popülist politikalar, çıkarları birbiriyle çelişen insanları bir arada tutabiliyor. Toplumsal muhalefeti dışlayan politikalar rağbette; hak talebinde bulunmak suç sayılıyor. Dolayısıyla hukukun üstünlüğüne de güven kalmadı. Taşeronlaşma, kiralık işçi vb. uygulamalar emekçileri “mevsimlik işçi” konumuna getirdi. Kadınlar, ücretli işin dışında bırakılarak ev kadını olmaya yönlendiriliyor.
Sözün özü, artık yıllarca avuntu kaynağı olan küresel kapitalizmin tüm dünyaya refah getireceği hayali tümüyle söndü. İnsanlık dışı bir yaşama mahkûm edilen kitlelerin sayısı her geçen gün katlanarak artıyor. Savaşlar, göçler…
Ülkemizse emperyalist savaşın ortasında, savaş tehlikesi, ekonomik kriz tehdidi altında… Ülkenin tüm sorunları sözde 24 Haziran’daki seçimden sonra çözülecekmiş. DİSK’in 2017 raporu öyle demiyor ama... Okula gitmeyip çalışan çocuk sayısını, kadın ve genç işsizliğini, iş aramaktan vazgeçenleri, özellikle kayıtdışı çalışanlardaki artışı yüzde oranlarıyla ortaya koyuyor. (2007’deki rakamları arar olduk) Evde bakım hizmeti sunan kadınlarsa sayıları 4 milyona varan, kayıtdışı çalışan hemcinsleri gibi, emeklilik hakkı ve sosyal güvenceden yoksunlar. Hizmet sektöründe kadın istihdamının artmasının da olumlanacak bir yanı yok. Kadınlar ileri teknolojiden uzak tutulurken temizlik, eğitim, sağlık, bakım vb. “kadın işi” denilen işlerde çalıştırıyorlar. Yarın öbür gün bu işler robotlara devredilince ne olacak? Günümüzün kız çocuğu, yarının kadınları işsiz kalacak.
Peki, çocuklarımızın geleceğini kimlere teslim edeceğimizi düşünüyor muyuz? Dünyayı belirsizliğe sürükleyen küresel güçlere mi? Burada bir parantez açalım: İleri teknoloji çoğunluğun sömürüsüyle gerçekleşiyor. Bilimsel araştırmalar sermayenin güdümünde yapılıyor. Bu yüzden güvenilmez bir ortamda teknolojinin egemenlerin elinde tehlikeli olabileceği akılda tutulmalı. Ancak konumuz bu değil. Dijital bir dünyada yaşıyoruz. Cep telefonuyla, sosyal medyasıyla ileri teknoloji günlük yaşamımıza girdi. (Dahası her görüşten gruplar politik katılımı artırmak için interneti kullanıyor.) Ülkelerin çoğu, geleceğin dünyasına (“dijital kuşaklar”) hazırlanma girişimlerini başlattı. Yaşam koşulları değişirken çocukların yaşamdan beklentileri artıyor; bilgisayardan temiz bir çevreye…
Umut bağlanan 24 Haziran’daki seçime gelince; toplum, iktidar partisini destekleyen medyasıyla, televizyon programlarıyla denetim altında tutulurken yönetim kademeleri denetlenmiyor. Örneğin Ankara Valiliği 1 Mayıs kutlamaları için Kürtçe ve emek, kadın, çocuk, yoksulluk, çevre vb. yaşamsal konuları içeren sloganları yasaklıyor. Moda deyimle söylersek yumurtasız omlet yapmayı öneriyor! Oysa en başta topun ağzındaki kadınların, talepleri konusundaki kararlılıklarını göstermek için 1Mayıs bir fırsattır. Öte yandan kuşkusuz emekçi yığınları türdeş değil. Ancak farklı kesimlerin toplumun demokratikleşmesi konusundaki talepleri birbirine yakın. Dolayısıyla 24 Haziranda güçlü bir politik tavır almak için güçlerini birleştirmeleri gerekiyor. Politika dışı, örgütsüz kesimlerin kendilerini destekleyen sola güvenini artırmaksa çok önemli. Olup bitenleri doğru değerlendirmek, ülkenin bugün içinde bulunduğu durumun değişebileceğini anlatmak sol’a düşüyor. Seçimi nasıl olsa iktidar partisi kazanacak, rehavetine kapılma lüksümüz yok. 1 Mayıs’ta kadın erkek, yüksek bir katılımla alanlarda olmak dileğiyle…
İlgili haberler
GÜNÜN KİTABI: Alt tarafı bir film (mi?)
Tülin Tankut’un 2004'te Papirüs Yayınevinden çıkan, yeni yazılarla sürekli güncellenen “Alt tarafı b...
Ev kadını seçmen üzerine
Hükümet 2019 seçimleri hesabına düşmüşken emekleri görünmeyen, yoksullukla başbaşa bırakılan ev kadı...
Kadın örgütleri: Güzel günler için kadınlar 1 Mayı...
KESK, DİSK, TMMOB, TTB’nin çağrısıyla kitle örgütleri, siyasi parti temsilcileri ve kadın örgütleri...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.