AKP hükümetinin 20 yıllık iktidarı boyunca kadınlar olarak yaşam alanımıza, emeğimize, bedenimize yapılan baskı ve saldırılarla yüz yüze geldik, gelmeye devam ediyoruz. Yıllardır güvencesiz, gelecek kaygısı ile dolu, ağır ve neredeyse tüm sosyal hakların kullanılamaz hale geldiği bir çalışma düzenine mahkum edildik.
Hükümetin “Kadın istihdamını artırıyoruz” söylemiyle yürürlüğe koyduğu bütün uygulamalar kadınların güvenceli işlerde çalışmasının engellerini artırdı.
İşsizliğin arttığı ve gelir kayıpları yaşayan hanelerde kadın-erkek arasında ev içi iş yükünün orantısız biçimde kadınların aleyhine ilerlediğini hepimiz kendi hayatlarımızdan biliyoruz. Hem evde artan iş yükü hem de daralan istihdam olanaklarının kadınların işgücüne katılımı, kadın-erkek ücret farkı, işyerlerinde mobbing, taciz, esnek ve güvencesiz çalışma ve daha sayabileceğimiz birçok sorun bir çığ gibi büyüdü.
Yükümüz ağır fakat mücadelemiz de yükümüz ve bizim gibi fazla ve dirençli.
Dün 1 Mayıs’tı. Türkiye’de ve dünyada kadın işçiler, emekçiler sokaklarda hep bir ağızdan taleplerini haykırdı. Türkiye’de seçimlere 2 hafta kalmışken 1 Mayıslar bir güç gösterisi anlamını da taşıyor.
21 yıllık iktidar boyunca kadın emeği hangi süreçlerden geçti, kadınlar hangi mücadeleleri verdi, hangi haklar elimizden alındı ve haklarımızı almak için nasıl mücadelelerimiz oldu bir bakalım.
SENDİKAL MÜCADELE VE 20 YILLIK BASKI
Kadınların 20 yıllık AKP iktidarı boyunca çalışma hayatında karşılaştıkları en önemli üç sorun düşük ücret, işsizlik ve sigortasız çalıştırılma. Kadın işçilerin istihdamda olmalarına rağmen işsizliği önemli bir sorun olarak ifade etmeleri giderek artan kadın işsizliğinin bir sonucu. Kadın işsizliği, kadın işçilerin sırtında patronun kullandığı bir sopa, her an işten atma tehdidi, kötü çalışma koşullarına karşı bir ikna aracı.
Çalışma hayatının en temel hakkı olan sigortalı çalışma hakkı da ihlal ediliyor. Sigortasız çalışma ile kadınlar her türlü sosyal güvenceden de mahrum bırakıyor: Ne emeklilik hakkı ne sağlık güvencesi ne de sendikal hak.
Fotoğraflar: Ekmek ve Gül
Ancak bu 20 yıl boyunca çeşitli fabrikalarda işçi kadınların grevlerine, direnişlerine de şahit olduk. Yakın tarihlere bile baktığımızda pek çok direniş göreceğiz: Emeğin kenti Bursa’dan toplu iş sözleşmesinde anlaşma sağlanamaması üzerine çoğunluğu kadın olan işçilerin başlattığı Yeşim Tekstil’deki grev, sendikaya üye oldukları için işten çıkarılan Technomix, Acarsoy, Barutçu, Atılım Tekstil’deki işçi kadınların günlerce süren hak mücadelelerine şahit olduk.
Technomix fabrikasında sendikaya üye olduğu için işten çıkarılan işçi kadın “Hakkımı savunduğum için sürekli mobbinge uğradım. Burada bütün parçaları bilen elemanlardan biriyim, hatta hep joker eleman olarak kullanıldım ama hiçbir karşılığını alamadım. Zam zamanı geldiğinde bunun maaşıma yansımadığını gördüm. Bu yüzden sendikaya üye olmaya karar verdim ve işten atıldım” demişti.
Yine sendikaya üye olduğu için işten çıkarılan ve hâlâ direnişte olan Barutçu Tekstil işçileri de “Biz kararlıyız. Sonuna kadar gideceğiz. Bunu patron görsün. Anayasal hakkımızı kullandık ve sendikalı olduk. Suç işlemedik bizi sendikaya üye olduğumuz için işten çıkaranlar suç işliyor. Biz burada sadece kendimiz için değil çocuklarımız için de direniyoruz. Daha iyi şartlarda insanca yaşayabilmek için direniyoruz. Sendikamızla beraber bu süreci mutlu bir şekilde bitireceğiz” demişlerdi.
Ve yine sendikalaştıkları için işten atılan Acarsoy işçileri de “Sefalet ücrete mahkum edildik. Randıman adı altında yarış atı gibi çalıştırıldık. Baskılara, mobbinge ve tacize maruz kaldık ama susmadık buna boyun eğmedik. Bizleri işten çıkartarak sendikal çalışmanın son bulacağını sandılar ama yanıldılar. Aksine her gün daha da güçleniyoruz” dediler.
Bu örnekler sadece geçtiğimiz yıllardan ve Bursa’dan örnekler. Fabrikalarda çoğunluğu kadın işçiler oluşturmasa dahi pek çok fiili grevde, iş bırakma eyleminde, direnişte en önlerde oldular: Metal işçileri, sağlık emekçileri... Pek çoğu da sendikal haklarını özgürce kullanabilmeleri içindi.
Yapılan araştırmalara göre patronların ve hükümetin bütün bu baskı politikalarına rağmen işçi kadınların sendikalara yönelik tutumları çoğunlukla pozitif. Ve yıllar içinde kadınların sendikalaşma ve örgütlülük oranlarının daha da arttığını hem sayısal verilerde hem de işçi kadınların grevlerinde çok yakından şahit olduk. Ancak sendikalar hâlâ kadın işçilerin sözünü söyleyebildiği, karar mekanizmalarında bulunduğu yerler değil. Sendikal bürokrasi kararlı bir şekilde direnmiş ve hatta direnişleri kazanımla sonuçlanmış işçilerin işyerlerine döndüğünde karar mekanizmalarında bulunmalarının önüne geçmeye çalışıyor. Bunun önüne ise ancak işçiler sendikaları kendi sendikaları yapmak üzere yan yana geldiğinde geçebilir.
AKP'NİN 20 YILLIK POLİTİKALARI
AKP 20 yıllık iktidarı boyunca gerek yaptığı yasal düzenlemelerle gerekse izlediği politikalarla işçilerin ve çalışanların önemli hak kayıpları yaşamasına yol açtı. Bunlardan sadece birkaçını sıralayalım:
1- 2003 yılında İş Kanunu’nu değiştiren AKP, çalışma hayatının esnekleşmesine ve güvencesiz çalışma biçimlerinin yaygınlaşmasına yol açtı. İş Kanunu yasalaşırken iş güvencesine ilişkin düzenlemeler daraltıldı.
2- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ocak 2023 tarihli son raporuna göre ise 16 milyon 163 bin 549 işçinin 2 milyon 330 bin 988’i, yani sadece yüzde 14,42’si bir sendikaya üye. Ki bu yüzdeye kayıt dışı çalışan işçiler dahil değil, aslında sendikalaşma oranının çok daha düşük olduğunu söyleyebiliriz. Toplu iş sözleşmelerinden yararlanan işçiler ise daha da az. AKP döneminde izlenen sendika karşıtı politikalar nedeniyle sendikalaşmanın önü kesilmeye çalışıldı.
3- 2003 yılından bu yana özellikle büyük ölçekli şirketlerde uygulanan veya alınan tüm grevler “milli güvenliği” ya da “genel sağlığı” bozucu olduğu gerekçesiyle neredeyse istisnasız bir biçimde yasaklandı. AKP döneminde sayısız grev erteleme kararnamelerine grev yasaklanmalarına işçi kadınların örgütlenmesi için yapılan bütün baskıları en ağır şekilde yaşandı. 2003 yılından itibaren 20 grev yasaklandı, bu yasaktan etkilenen işçi sayısı 195 bini aşıyor.
4- TÜİK’in 2022 verilerine göre, İşsizlik Sigortası Fonu’nda 22 yıl boyunca 376,5 milyar lira para toplandı. Bu paradan toplam yapılan 270 milyarlık harcamanın 98,6 milyar liralık kısmı doğrudan emekçiler için kullanılırken kalan kısmı ise ya çeşitli adlar altında Hazineye aktarıldı ya da istihdam ve teşvik destekleri adı altında patronlara aktarıldı.
5- İstihdam paketi; bu kanun teklifi ile getirilen düzenleme, işverenler için 25 yaşını doldurmayan veya 50 ve üzeri yaşta olan işçilerle belirli süreli iş sözleşmesi yapılabilmesi. İki defa üst üste sözleşme yapılabileceği belirtilen bu 2 yıl sonunda işten çıkarıldığında, bu işçilerin işe iade hakkı olmayacağı gibi kıdem ve ihbar tazminatı da talep edemiyorlar. Gerek yaş grubu itibarıyla gerekse de belirli süreli iş sözleşmesinin kadın işçilerde daha yaygın kullanılması ile bu kez kadın emekçilerin kıdem tazminat hakları gasbedilmek istendi.
Kanun teklifinin 32. maddesine göre, 25 yaşın altında olanlar için, yarı zamanlı olarak ay içerisinde 10 günden az çalışmaları halinde uzun vadeli sigorta primi dediğimiz emeklilik için geçerli olan primleri işveren tarafından ödenmeyecek. Türkiye’de her 10 hanenin 4’ünde kadınların hiç tam zamanlı çalışmadığı ve çalışan kadınların ise sadece yüzde 32.9’unun tam zamanlı çalıştığını ortaya çıkaran istatistiklerle birlikte, kadın emekçilerin emekli olmak için hiçbir beklentisi kalmamış oluyor.
6- Metehan Akbulut’un “AKP’li 20 yılda işçi sağlığı ve iş güvenliği” makalesinde de bahsettiği gibi, 2013 yılında çıkarılan 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası esasen neoliberalizmin işçi sağlığı alanındaki kurallarını simgeledi, 2016 yılında OHAL ilanı sonrasında ise ilk uygulama, zaten son derece zayıf olan emekçilerin iş güvencelerini koruyan yasaları fiilen ortadan kaldırmak oldu. Bireysel Emeklilik Sigortası, grev yasakları gibi pek çok uygulama da bu dönemde hayata geçirildi.
7- Pandemi döneminde birçok iş kolunda ücretsiz izin uygulaması ve Kod-29 nedenli işten atmalar gerçekleşti. İşçiler Kovid’den korunmadıkları koşullarda çalıştırılmaya zorlanırken tazminatları verilmeden işten çıkarılmalarının önü sözde işten atma yasağı ve Kod-29 ile açıldı. Ücretsiz izin ile işçilere 2020 yılında aylık 1168 lira ve 2021 yılında 1420 lira net ücret “İşsizlik Fonu’ndan karşılanarak” ödendi; işçilerin kıdem, ihbar tazminatı hakları dondurulmuş ve SGK emeklilik primleri ödenmeyerek emeklilik hakları da gasbedilmiş oldu. DİSK Araştırma Merkezinin CİMER’e başvurarak elde ettiği Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre 2020 yılında 176 bin 662 işçi ‘Kod-29’la işten çıkarıldı. Bunun 34 binini kadın işçiler oluşturuyor.
Saya saya bitiremeyeceğimiz birçok politika ile özellikle kadınlar her seferinde daha da yoksullaştırılıp güvencesiz yarınlara mahkum edildi.
İŞSİZLİK VE İŞSİZLİK ÖDENEĞİ
Türkiye’de de kadın işsizliği erkeklere kıyasla oldukça yüksek seyrediyor. Türkiye’de kadınlarda zamana bağlı eksik istihdam artıyor. Ocak 2022’de 447 bin olan zamana bağlı eksik istihdam, ocak 2023’te 645 bine yükseldi.
◾ Her 100 kadından sadece 19’u kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda!
◾ Geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 28,1.
◾ Çalışma çağındaki 65 milyon kişinin sadece 22,2 milyonu kayıtlı ve tam zamanlı işlerde çalışıyor!
◾ 2022 4. çeyreğinde geniş tanımlı işsiz sayısı 8 milyona dayandı!
◾ Gerçek genç işsizliği yüzde 39,4, genç kadın işsizliği ise yüzde 49,9!
İşten çıkarılma kaygısı ile mahkum edildiğimiz güvencesiz çalışma koşullarından tutalım da üniversite mezunu genç kadınların işsizlik girdabı içindeki derin kaygılarına kadar her bir sorunu bu 20 yılda bir bir önümüze koydular. Öte yandan işsizlik ödeneğinden yararlanma koşullarının ağır olması ve işsizlik sigortası kaynaklarının patronlara peşkeş çekilmesi sebebiyle işsizlerin yüzde 90’ı işsizlik ödeneğinden yararlanamıyor. İŞKUR’un kasım 2022 verilerine göre ise bu ayda işsizlik ödeneği alabilenlerin sayısı 408 binde kaldı. Böylece kasım 2022’de resmi işsizlerin sadece yüzde 11,4’ü işsizlik sigortası alabildi. İşsizlik ödeneğinden yararlanamayanların cinsiyet dağılım verileri bilinmese de hem işsizlik oranları hem de kayıt dışı güvencesiz çalışma kadınlarda daha yaygın. Bu nedenle güvencesiz çalışmanın kadınlarda erkeklere oranla daha yüksek olduğunu çıkarmak yanlış olmaz.
İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ DE ÖZELLEŞTİRİLDİ
Belki de işçi kadınların önemli sorunlarından ve değinmemiz gereken önemli başlıklardan biri de işçi sağlığı ve iş güvenliği konusu.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) verilerine göre, 2002 yılında 878 olan iş cinayeti rakamları 2006 yılında ikiye katlanarak 1601’e çıktı. AKP’nin 20 yılık iktidarında yaşamını yitiren işçi sayısı 30 bini aşmış durumda. Özellikle metal, gıda, tekstil sektörlerinde çalışan işçi kadınların meslek hastalıklarına, iş kazalarına ve iş cinayetlerine çok kez tanıklık ettik. Gıda sektöründe çalışan işçi kadınların “Makinelerin hızını yükselttikçe meslek hastalıklarımız da artıyor” sözlerini hatırlıyoruz. Birçok kadının bel fıtığı boyun fıtığı gibi rahatsızlıkları işçi kadınlar için artık sıradan hastalıklar haline gelmiş. Alınmayan iş güvenlikleri, yenilenmeyen makineler, artan kâr hırsı ve iş yükü kadınların esnek ve güvencesiz çalışma koşullarının daha da artırıyor. İşsizlik kaygısı, sesini çıkarma korkusu, güvencesiz çalışmanın olağanlaşması, işyerindeki baskı ve mobbing artık neredeyse günlük yaşadıkları “iş kazalarını” işçiler için “normalleştirmiş.” Ve bu sendikalı işyerleri için de geçerli.
Bir bütün olarak baktığımızda kadınların yoğun olarak istihdam edildikleri alanların bir devlet politikası olarak giderek daha çok denetimden, işçi sağlığı ve iş güvenliği politikalarından uzakta konumlandırıldığını görüyoruz.
AYRIMCILIK KADINLARIN İŞYERİNDEKİ KONUMUNU ETKİLİYOR
Kadın emekçiler bu 20 yılı aynı zamanda yıllarca, kriz, ekonomik sorunlar, alım gücünün düşmesi, diğer yandan gericileşmenin etkilerinin işyerinde ve diğer alanlarda derinleştiği koşullarda geçirdi. “Sen nasılsa evin ek gelirisin” ifadeleri ile karşılaştı işçi kadınlar eşit işe eşit ücret talep ettiklerinde.
Fakat bunun karşısında Flormar, Gripin, Yeşim Tekstil gibi kadınların yoğunlukta olduğu işçi direnişlerinde kadınları en önde gördük görmeye devam ediyoruz.
Kayıt dışı çalıştırılan kadınlar, çocuk bakımı nedeniyle işten ayrılmak zorunda kalan kadınlar, erkeklerle aynı işi yapmasına rağmen eşit ücret alamayan yine kadınlar…
Bu 20 yılda özellikle kriz dönemlerinde ilk gözden çıkarılan yine kadınlar...
Kadın işçilerin istihdamdaki ve toplumdaki eşitsiz konumu, her zaman krizden de daha çok etkilenmelerine sebep oluyor. Türkiye’de kadın işsizliği halihazırda bir problemken, kriz dönemlerinde bunun daha da ayyuka çıktığını gördük. Pandemide de ekonomik krizde de yaşanılan bütün felaketlerde ilk kadınlar gözdende işten çıkarıldı.
BU KARANLIK TABLOYU BİRLİKTE DEĞİŞTİRECEĞİZ!
Geldiğimiz nokta karamsarlığa düştüğümüz kaygılarımızın giderek arttığı karanlık bir tablo gibi dursa da bu 20 yılda kadınların bu karanlık tabloyu nasıl yıktığına şahit olduk.
Tüm bunlar yaşanırken mücadelenin en önünde büyük bir kararlıkla durmaktan asla vazgeçmiyoruz. Yaşam mücadelemiz, eşitlik mücadelemiz, iyi bir gelecek mücadelemiz için fabrikalardan mahallelerden okullarımızdan makine başlarımızdan buradayız, varız, dedik. Yeri geldi Barutçu Tekstil’de sendikalı olduğu için işten atılan 9 kadının 194 gündür çıkardığı ses olduk, yeri geldik sendika hakkı için direnen Flormar işçilerinin çıkardığı ses olduk…
Sırtımızdaki yüklere rağmen ceplerimize direnişimizi, dayanışmamızı ve örgütlülüğümüzü koyup geçirdiğimiz bir 20 yıl oldu. Ve görüyoruz ki bu mücadele, bu direniş bitmeyecek, hayatımızın her alanında ses çıkarmaya ve var olmaya, yan yana gelmeye, fabrikalarda en önde direnmeye sokak eylemlerinde omuz omuza olmaya devam edeceğiz. Bu karamsar tablo bizi örgütlü mücadelemizle aydınlık yarınlara çıkartacak.
NE İSTİYORUZ?
◼ Kadınlar erkeklerle eşit iş bulma ve eşit ücret koşullarına sahip olsun,
◼ Kadın istihdamını artırmak için önerilen esnek çalışma biçimlerine karşı tam zamanlı ve güvenceli istihdam olanakları yaratılsın,
◼ Kamu kurumları ve yerel yönetimler tarafından kreş, gündüz bakım evi, hasta ve yaşlı bakım evleri gibi merkezler açılarak bakım hizmetleri kamusal hale getirilsin,
◼ Cinsiyetçi iş bölümü son bulsun
◼ İşyerlerinde çalışma saatleri günde 7, haftada 35 saati geçmesin, haftanın 2 günü, bir yılın 30 günü kesintisiz dinlenme süresi verilsin,
◼ Sendikalaşmanın önündeki tüm engeller ve grev yasakları ortadan kaldırılsın,
◼ İş yerlerinde iş güvenliği tedbirleri alınsın, almayanlar yargılansın, önlenebilir tüm iş cinayetlerinin önüne geçilsin, kadınların özgün ihtiyaçlarını gözeten işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri sağlansın,
◼ Meslek hastalıklarına karşı koruyucu tedbirler alınsın,
◼ Yaka rengi fark etmeksizin 50 ve üzeri kişinin çalıştığı tüm işyerlerinde iş yeri hekimi bulunsun, sanayi bölgelerinde meslek hastalığı, acil travma cerrahisi, fizik tedavi ve kadın sağlığı birimleri içeren hastaneler kurulsun,
◼ Kadınlar için babaya, kocaya bağlı olmadan sağlık ve emeklilik hakkı, sosyal güvence hakkı sağlansın,
◼ Kadınların iş gücüne katılımının önündeki ekonomik, sosyal, kültürel tüm engeller kaldırılsın,
◼ Kadın iş gücünün nitelikli iş gücü haline gelmesi için imkanlar sağlansın,
◼ Tüm kadınlara adet dönemlerinde ücretli regl izni verilsin,
◼ İş yerinde ayrımcılık, taciz ve mobbingi ortadan kaldıracak yasal ve sosyal düzenlemeler yapılsın,
◼ İşçiler arasında eşit temsilin sağlandığı ve ayrımcılığın cezai yaptırımı olan açık bir suç haline muamelesi gördüğü iş yeri disiplin kurulları oluşturulsun.
Fotoğraf: Uğur Yıldız
İlgili haberler
AKP’nin 21 yılında kadınlar-1 | Sağlık hizmetinden...
Beyannameyi okuyunca akıllarda şu soru beliriyor: Cumhurbaşkanı iktidarda olduğu süre boyunca yapmad...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.