Unorthodox: İtaat etmeyi reddeden kadınlara ithafen…
Unorthodox bir kadının dönüşüm ve direnç hikâyesini sorunların kaynağını işaret ederek anlatıyor ve bize bir şey soruyor: Daha ne kadar itaat etmeliyiz?

Koronavirüs salgınıyla hemhal olduğumuz şu günlerde kadınlar ev içi şiddete daha çok maruz kalıyor. Kadın cinayetleri katlanarak artıyor. İnfaz yasası, hak ihlalleri derken kadının nefes alabileceği alanlar iyice gasp ediliyor. Keza yıllardır süregelen mahalle baskısı bu karantina ortamıyla ayyuka çıkmış denilebilir. “Unorthodox” dizisi tam da bu konulara eğilmesiyle kadınların gündemine girmeyi başarıyor. Geçtiğimiz mart ayında Netflix’te yayınlanan dizi, bağnaz bir topluluğun içerisinde sıkışmış kalmış, özgürlüğe ve hayallerine kavuşma arzusunu iliklerine kadar taşıyan genç bir kadının hikâyesini anlatıyor.

HASİDİK CEMAATİNDEN KURTULUŞ HİKAYESİ

Esty, New York’ta yaşayan, henüz 19 yaşında genç bir kadın. Ağırlıkla Williamsburg mahallesinde yaşadıkları bilinen Hasidik cemaatine mensup. Aslolarak Macaristan’ın Szatmárnémeti (Satmar) kentinden olan bu grup, II. Dünya Savaşı’ndan sonra varlığını New York’ta sürdürmeye devam ediyor ve kendi aralarında Yidiş dilini kullanıyorlar. Hmelnitski Ayaklanması’ndan Nazilerin soykırımına kadar türlü acı hikâyelerle yaşayan grup dış dünyaya kendilerini tamamen kapatmış, hurafe denecek ve ataerkil kurallarla varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Her cemaatte görüldüğü üzere bu cemaatte de kadına hiçbir söz hakkı düşmüyor. Kadın sadece çocuk doğurmak, kocasını “krallar” gibi hissettirmek zorunda. Esty de 18 yaşına geldiğinde görücü usulüyle evlendiriliyor. Başlangıçta evliliğin var olan hayatından başka bir yaşama kapı açacağını düşünse de işler çok da öyle ilerlemiyor. Dini ritüeller, kadınlık görevi gibi konular Esty’nin karşısına dağ olup dikiliyor. Kendi sesini duymayı arzulayan, kendini tanımak ve hayallerinin peşinden koşmak isteyen Esty, her şeyi bir kenara bırakarak Berlin’e kaçıyor. Hiç bilmediği bir yerde nelerle karşılaşabileceğini kestiremeden özgürlüğüne doğru adım atıyor ve Berlin onun için yeni bir mücadele alanı oluyor. Yalnızca eşine veya ailesine karşı değil aslında bu erilliğe karşı bir mücadele başlatıyor.


YÜZÜNÜ GÜNEŞE DÖNEN KADINLAR...

“Unorthodox”ta zaman ikiye bölünse de “geçmiş” ve “şimdi” kol kola yürümeyi başarıyor. Bu görüntüleme biçimi senaryonun akıcılığına büyük bir katkı sağlıyor. Seyirci Esty’nin Berlin sürecini izlerken her şeyi geride bırakmasına neden olan sebepleri de aynı planda görebiliyor. Evlendiriliş biçimini, düğünden sonra güzelim saçlarını nasıl kestiklerini, canı yandığı için eşiyle bir türlü birlikte olamayışını (ki bu sahnede eşine “bütün ailen benimle birlikte yatakta” demesi, üzerindeki baskıya etkili bir örnek) ve “nasıl bir eş olmak gerekir” eğitimlerine maruz kalışı Esty’nin etrafının nasıl da sarılı olduğunu kanıtlıyor. Dizide birçok çarpıcı sahne var ama “dizinin kalbi” diyebileceğimiz bir sahne var ki o da Esty’nin güneş bile değmemiş teninin gölle buluşma anı olsa gerek. Kendini tanıma yolculuğunda yaşından çokça büyük kıyafetlerinden kurtularak güneşe yüzünü dönüp gölle buluştuğu ve akıp giden suya cemaatinden kalan peruğunu bıraktığı o an, IŞİD’in elinden kaçan kadınların çarşaflarından kurtulduğu zamanla kardeştir.


GÖZ YUMULAMAZ BİR GERÇEK

Esty’nin yaşadıklarının ve dizinin izleyiciler tarafından böyle ilgi görmesinin sebebi din olgusunun dünyanın hemen her yanında kadın üzerinde benzer baskılar kurması. Tarikat sömürüleri, hemen her sosyal bağın “günah” addedilmesi, en ufak sorgulamaların bile ayıp sayılması bu topraklara çok da yabancı değil. Yalnız genç kızlar, kadınlar değil erkek çocuklar da buna maruz. Dizide Esty’nin eşi Yanky’ye baktığımızda da aslında o da kendini bildi bileli hurafelerle büyümüş. Sülalesinin yüzünden ve sesinden başka ne bir şey görmüş ne bir şey duymuş. Hayatı boyunca öğrendiği tek şey iyi bir kul olmak ve eşinin itaatini sağlamak. Bu topraklarda cemaat yurtlarında çocukların başlarına gelenleri de unutmamak gerek… “Unorthodox”a “gerçek bir hikâye olduğu için oldukça etkili” deniyor. Hikâye kurgu olsa dahi yaratılan dramatik yapının ve işlenen temanın gerçekliği ortada… Buna göz yumulabilir mi?

DAHA NE KADAR İTAAT ETMELİYİZ?

“Unorthodox”un yaratıcıları bir kadının dönüşüm ve direnç hikâyesini sorunların kaynağını işaret ederek anlatıyor. Zaman zaman kahramanı hep iyi insanlarla karşılaştırıp tozpembe bir dünya çizmiş olsa da çok yakınımızda olan ama tam olarak “giremediğimiz” dünyalara bir bakış atmamızı sağlıyor. New York’tan Berlin’e kimliğini bulmak için bir yolcuğa çıkan Esty’nin nezdinde tüm kadınları hikâyesinin merkezine koyan “Unorthodox” bize bir şey soruyor: Daha ne kadar itaat etmeliyiz?

KAMERA ARKASINDA DA KADINLAR VAR
Dört bölümden oluşan mini dizi, güçlü kurgulanmış senaryosu ve hemen her kadının kendi yaşamından bir iz bulmasıyla dikkatleri üstüne çekmeyi başarıyor. Dizi, Deborah Feldman’ın “Unorthodox: The Scandalous Rejection of My Hasidic Roots” isimli otobiyografik kitabından uyarlama. Hikâyeyi Anna Winger ve Alexa Karolinsky senaryolaştırırken yönetmen koltuğunda Maria Schrader’ı görüyoruz. Başkarakterimiz Esty’yi Shira Haas canlandırıyor. Karakterinin taşıdığı duygu geçişlerini oyunculuğuyla başarılı bir şekilde bütünleştirmeyi başaran Haas’a, Amir Rahav, Aaoron Altaras, Jeff Willbusch eşlik ediyor. 
İlgili haberler
‘Benim kimseye ihtiyacım yok, kızımla ben birbirim...

Market işçisi Aslı korona günlerinde ‘Süt iznimi bile kullanamıyorum, 12 saat çalıştığımız oluyor” d...

Pandemi geçici dayanışma kalıcı olsun!

Hayatlarımızı tümden değiştiren pandemi, kimimiz için ailemizi bile daha yakından tanımamızı sağlıyo...

Kapitalizmin takkesi, kadınların mücadelesi

Kendiliğinden patlak veren eylemler salgın sonrası güçlenecek bir mücadele eğiliminin göstergesi. Dü...