“Gönüllü” olarak bir işi gerçekleştirmek ne kadar gönüle dokunan bir mutlulukmuş. Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği ile birlikte yürüttüğümüz 8 haftalık eğitim programının sonuna geldik. Eğitmen olarak katıldığımız bir programdan ancak bu kadar çok şey öğrenebilirdim!
Sevgili doktor arkadaşımla eğitim programı kapsamında; her hafta işini, evini, çocuğunu organize edip katılan tüm katılımcı kadınlara sonsuz teşekkür ediyorum. Kadınlar güzel soruları ve ilginç hikayeleriyle derslerimizi hayatın tam içinden çıkmış bir hale getirdi.
Kadının maruz kaldığı baskıyı ve ikinci sınıf olduğu kabullendirilerek verilen eğitimin altını çizdik. Küçük yaşlardan itibaren ailede başlayan, susmasına ve itaat etmesine dayalı eğitimin, ileride mutlu ve sağlıklı birey olma yolunda kadında yarattığı hasarları konuştuk. Cinsel ayrımcı bir toplumda kadının sağlıklı cinsel yaşamının nasıl mümkün olabileceğini tartıştık. Konu başlıklarımız arasında taciz, tecavüz, ensest de vardı. Toplumda bunlara maruz kalan kadınların, erkekleri korumaya yönelik baskılar nedeniyle, hayatlarının nasıl karartıldığını dile getirmeye çalıştık. Kadının kendi bedeninin tek sahibi olduğunu, çocuk sahibi olmasında kendisinin de söz hakkı olduğunu ve korunma yöntemlerini konuştuk.
Kadının bedenini ve cinselliğini ne için, nasıl kullanacağı tamamen kendi kararıdır. Toplum kuralları kadının mutsuzluğu ve zevk almaması üzerine kurgulanamaz! Zevk almak günahtır, ayıptır suçlamaları ile mutsuz, itaatkar ve beklentisiz kadınları evlerinde köleleştiren erkek hegemonyasının amacı rakipsiz, koşulsuz, şartsız mutlu edilmektir sadece.
Dikkat çeken bir nokta da kadınların farkındalığındaki yüksek orandı. Ama ne yazık ki farkında olmak hemen değiştirebilmek anlamına gelmiyor. Aileleri arkalarında durmadığı, maddi özgürlükleri olmadığı için susan kadınları dinledik.
Baskıyla büyüyen, acılar içinde bir kadının, başka bir kadına aynı acıları yaşatma isteği çok fazla çıktı karşımıza. O kadının adı bazen anne, bazen abla, bazen kuma, bazen kayınvalideydi... Kadının kadına yaptığı eziyeti anlamak isterken, yine bir erkeğe yaranabilme psikolojisi çıktı karşımıza. Kocasından görmediği değeri oğullarından görmek isteyen anneleri konuştuk ve bu üçgenin “gelin” tarafında kalan kadınları dinledik. Sırf bebek sahibi olamadığı için üzerine kuma getirilen kadının savaşını dinledik.
Kadının cinsel ilişkideki rolü, gebelik gerçeklerini ve sonrasını konuştuk. En önemli çıkarımlarımızdan biri, hem kadının hem erkeğin cinsel eğitime ihtiyacı oldu. Ergenlikle başlayan yasaklar silsilesine genç kızın hormonal doğasının nasıl isyanla karşı koyduğunu anlattık. Kadın ve erkeğin ergenliğinin fiziksel olarak aynıyken, zihniyetler savaşı içindeki kız çocuklarımızı yasaklarla nasıl erkek çocuğumuzdan ayırdığımızı, bu şekilde cinsiyet ayrımcılığını nasıl beslediğimizi konuştuk.
En çok akılda kalan oldu belki de “Kız aldım”, “kız verdim” ifadeleri... Kızlarımız alınıp verilebilecek eşya değil. Kabul edilebilir olanı, kızlarımızın kendi kararlarıyla “yuva” kurabilecekleridir ancak! Bunu bir annenin kızı ile ve o annenin eşi ile nasıl paylaşıp konuşabileceğini tartıştık.
Yani biz toplumun rengarenk, ışıl ışıl olmasını sağlayan birbirinden farklı kadınları “kadın diliyle” konuştuk; incitmeyen ses tonlarımızla, anne yanımızla, eş tarafımızla, kız evlat olarak, kadın olarak!
Kadının erkekle eşit olduğu, kıymetinin bilindiği, öldürülmediği, tecavüze uğramadığı, satılmadığı, haklarının neler olduğunun ifade edilebildiği bir toplum hayal ettik... Neden olmasın!
İlgili haberler
Öfkenin, hakikati ortaya çıkaracak bir müdahaleye...
Yuttukları, dağıttıkları, cebe indirdikleri her bir kuruşta bu kadınların, bu gençlerin, bu bebekler...
Sırtlanacağımız tek şey özlemini duyduğumuz dünya...
Cumhurbaşkanı “2019’u kadınlar sırtlayacak” diyor. Sırtlayacağımız, kurmak için omuz vereceğimiz bir...
İşte böyle başardık!
Bir laborant kadının işyerinde maruz kaldığı tacize ve mobbinge karşı mücadelesi…
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.