Kuyruklu yıldızın kuyruğu yalanlarla arşa uzandı
Çok aziz bir millet olduğumuz kesin. Ama artık biraz efendiliğimizi bozma zamanı geldi geçiyor. Çünkü artık akşam eve ekmek götürüp götüremeyeceğimiz belli değil.

Eskiden köy yerlerinde bazen kuraklık yaşanırdı. Kuraklığın olmadığı yerlerde ekinler boy verir başakları yeşerirdi. Tarlası çok olan “Ne bereketli yıl oldu” diyerek dua eder, bir sonraki yıl daha bereketli olsun diye daha çok sadaka dağıtırdı. Bazı yıllarda yağmur az yağınca bunun nedenini kuyruklu yıldızın gökyüzünde görülmesine bağlarlardı ve bu kötüye işaretti. Üstelik bu kuraklık tam 7 yıl sürecekti. Peşinden hemen mazot fiyatları artar, tohum paha biçilmez olurdu. Ama bu durum yoksul köylülere, ırgatlara yansırdı. Toprağında ırgat çalıştırana pek koymazdı.

Kuraklık en çok kadınları etkiliyordu. Tüm yaz tarlada ayakkabısız çalışacaktı kadınlar, ayaklarına batan dikenlerle… Çünkü kuraklık zamanıydı(!) Kuyruklu yıldız söylencesi normal ve tekrarlanan bir iklim olayına fantastik bir açıklamaydı sadece.

EFENDİLİK DE BİR YERE KADAR…

Bugün yaşadıklarımız tıpkı o günlerde olduğu gibi. Bir avuç azınlık çeşitli kanallarda, “Bollukta beraberdik yoklukta da beraber olacağız aziz Türk milleti” diyor. Çok aziz bir millet olduğumuz kesin. Ama artık biraz efendiliğimizi bozma zamanı geldi geçiyor. Artık akşam eve ekmek götürüp götüremeyeceğimiz belli değil.

“Abla ben yardım için başvurdum ekmek 3 buçuk olduğundan beri alamıyoruz. Aslında varlık döneminde de aynıydı. Ama bir miktar uygundu ve bizler zaten en çok ekmeğe yüklenirdik. Şimdi soframızda bizi doyuracak olan ekmeğimiz de yok. Halk ekmek kuyruğunda saatlerce bekleyip alabilirsen ne ala yoksa fırındaki bayat ekmeğe bu akşam da talibiz” diyor Yıldız. Hayriye devam ediyor: “Geçen halk ekmek kuyruğunda kavga çıktı, ‘Çalışan insanlar halk ekmek almasın’ demiş biri. Bunun üzerine çalışanlardan tepki gelmiş ‘Biz çok mu zenginiz?’ diye.” Selda da yakında çalışmayanların, çalışanların evlerini soyacağını söylüyor. Ona göre “Sabretmeliyiz, vardır Allah’ın bir bildiği, sınanıyoruz.”

İçinde bulunduğu durumu emekçi kadınlar böyle yorumluyor. Siyasi iktidar propagandayı her ne kadar “Varlıkta beraberdik yoklukta da beraber olacağız” üzerine kursa da artık kuyruklu yıldız efsanesi tutmuyor. Fatma’nın söylediklerine bakalım: “Ellerinde Kuran’la miting yapanlara bir zamanlar inanıyordum. Ta ki 3 çocuğumun babasını bir iş cinayetinde kaybedinceye kadar. Kocam AK Partili bir işverenin yanında çalışırken öldü. Hak aramaya kalkıştığımda kafama silah dayayıp tehdit ettiler. Elime 30 bin lira sıkıştırıp susturmaya çalıştılar ve Allah’ın takdiri olduğunu kabul etmemi istediler. Ben o güne kadar tek adaletin bu partide olduğunu inandım. Yaşanan tüm olumsuzlukları ‘Allah’ın takdiri’ der geçerdim. İleride nasıl çocuklarıma hesap veremeyeceksem bunlar da bize hesap veremeyecekler.”

AYAKTA TUTAN DUAYSA, BEDDUA SONLARINI NİYE GETİRMİYOR?

Bir de 5 çocuklu Fidan var, genç olmasına rağmen yüzüne keder kırışıklıkları yerleşmiş. Tek başına 6 nüfusa bakmaya çalışıyor. Kocası hem ona hem de çocuklarına akla gelebilecek her türlü işkenceyi yapmış. Uyguladığı şiddet suçunun aldığı ceza 7 ay. O da para cezasına çevrilmiş. Zaten yoksul olan Fidan, sürekli kaçmak zorunda kaldığı için ne elde var ne avuçta. Evi geçindirmek için hurda topluyor, patik çorap örüp satıyor. Akşam pazar yerlerinde çıkma sebze topluyor ama o da eskisi gibi değil, çünkü çok fazla insan var toplayan. Fidan, yardım alabilmek için çeşitli devlet kurumlarına da başvurmuş. Dilekçesini inceleyen memur; “Şükret haline daha beterleri var” demiş. Beterin beterini yaşamış bu kadına “Daha da beteri var” demeyi basit bir görev ihmali gibi düşünmemek lazım. Çünkü bu siyasi bir argüman olarak örgütleniyor. “Bu ülkede neden yoksullar beterin beterini yaşıyor?” sorusunun önünü kapatıyorlar böyle. Ama işte artık o soru çokça sorulur durumda. “Biz neden bunu yaşamak zorundayız, biz neden bir şey yapmıyoruz?” Çözemediği tüm sorunlara isyan ederken kadınlar, şunun da fakındalar, “Biz kandırılıyoruz, susturuluyoruz.”

Son noktayı Hatice koyuyor: “Bizi kapı kapı ekmek aramak zorunda bırakanlar diyor ki, sizin dualarınızla ayaktayız. Ben de oy vermiş biri olarak soruyorum, dualarla ayakta olanın sonu neden bedduayla gelmiyor? Demek ki neymiş Sayın Saray, seni ayakta tutan aldığın 100 binlik maaşın ve arkandaki devasa patronlar.”

Fotoğraf: Evrensel

İlgili haberler
Gelecek bizimle değişecek!

Kapitalist barbarlığa, aile, devlet, tarikat iş birliğiyle hayatlarımızı karartan ittifaka karşı eme...

İş başvurusunda ‘yaşım büyük’, emeklilik için ‘yaş...

Tek yapabildiğimiz günü kurtarmak oluyor. Bir peçeteyi bile ikiye bölüp kullanıyoruz artık. Yeri gel...

O çocuk ellerde oyuncak olmalı, gelin kınası değil

Yatılı bir kız lisesinde öğretmenlik yapan Berrin, öğrencisi Yüksel’in yaşadıkları üzerinden anlatıy...