“Şimşek programı” olarak da bildiğimiz iktidarın Orta Vadeli Program’ı önden sinyallerini vermişti kamuda tasarrufa gidileceğinin. Tasarruf kelimesi insana olumlu çağrışımlar yapsa da kamuda tasarrufun niteliğini anlamak için sormamız gereken önemli sorular var: Kimin için tasarruf, kimden tasarruf?
Geçtiğimiz haftalarda Resmi Gazete’de yayımlanan Tasarruf Tedbirleri Genelgesi, iktidarın ortaya koyduğu kemer sıkma programına paralel bir karaktere sahip. Tabi kemeri sıkması beklenen emekçiler; tenperverlikten fermuarı patlayan patronlar ve onun siyasetçileri.
KREŞE, SIĞINMAEVİNE ELVEDA
Genelgede kamu kurum ve kuruluşları tarafından 3 yıl boyunca yurt içinde ve yurt dışında hiçbir şekilde yeni hizmet binası alınmayacağı, kiralanmayacağı, yapılmayacağı söyleniyor. “Yeni lojman, her ne adla olursa olsun memur evi, kamp, kreş, eğitim, dinlenme ve benzeri sosyal tesis ve bunlarla ilgili arsa veya arazi satın alınmayacak, kamulaştırılmayacak, yeni kiralama yapılmayacak ve yeni inşaata başlanmayacak” ifadeleri kullanılıyor.
Peki bu maddeler kadınlar açısından ne ifade ediyor? Yeni kreş ve sığınmaevi gibi devlet kurumlarının sağlamakla yükümlü olduğu kamusal haklar askıya alınıyor. Genelge, kadınların uzun süredir bulundukları alanlarda belediyeler ve kamu kurumları tarafından açılmasını talep ettikleri ücretsiz kreşlere, şiddetten korunmak ve şiddeti önlemek için acil ihtiyaçlardan biri olan ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun da açılmasını zorunlu kıldığı sığınmaevlerine “elveda deyin” diyor.
Tabi bunlara elveda derken aynı zamanda kadınların hali hazırda kazandığı haklara da göz dikiliyor bu genelgede. Yeni kreşler, sosyal tesisler açılmazken bir de var olanlar “ekonomiye kazandırılacak” ifadesi kullanılıyor. Yani var olan kamu kreşlerinin, sosyal tesislerinin özelleştirilmesinin önü açılıyor.
İNSAN HAYATINDAN TASARRUF
Genelgede resmi taşıtların edinilmesi ve kullanılmasına dair tasarruf içeren bir bölüm yer alıyor. Resmi taşıt deyince insanın aklına Diyanet İşleri Başkanının “ihtiyacı olduğunu söylediği 15 milyon 725 bin 769 liralık Audi A8 ve daha nice lüks makam aracı geliyor değil mi? Ancak mevzu pek de böyle değil.
Sağlık Bakanlığının 2024-2028 için yayımladığı stratejik planı hatırlayalım. 2021’den bu yana Türkiye’deki ambulans sayısının yerinde saydığı itirafı bu planda yapılmıştı. 2021 yılında ambulans başına düşen nüfus sayısı 14 bin 598 olmuştu. Bunun yanı sıra 2024 yılında alınacak olan 1000 ambulansın da 620’sinin hibe şartına bağlandığı ortaya çıkmıştı. Yani biri hibe verecek de biz ambulans alacağız. Bekle babam bekle...
Şimdi Kamu Tasarruf Tedbirleri Genelgesiyle savunma ve güvenlik için ihtiyaç duyulan araçların, ambulans ve itfaiye araçlarının acil ve zorunlu hallerde edinilebileceğine yer veriliyor. Peki bunun sonucu ne olacak? Kaza, hastalık, yangın, kurtarma gibi hızlı ulaşımın hayati olduğu anlarda devlet emekçileri yaşadıkları travmatik olayla baş başa bırakacak. Örneğin emekçi bir kadın doğum sırasında kendisi ve bebeğinin sağlığı için ihtiyaç duyduğu hastaneye artık yarım saatte değil, bir saatte erişecek o da gelecek ambulans bulabilirse... Malum önümüz yaz. Önüne gelen ormanı, yerleşim yerini, tarım arazilerini yalayıp yutan yangınlara müdahalede daha da yetersiz kalınacak. Kadınlar birçok yerde uğruna direndikleri yaşam alanlarının yok oluşunu “tasarruf” nedeniyle uzaktan izleyecek.
Tüm bunların yanı sıra kamu emekçilerinin mücadele ile kazanmış olduğu personel servisleri kaldırılacak. Kadın kamu emekçileri güvensiz ve pahalı bir ulaşıma mahkum edilecek.
NE ÖĞRETMEN NE DOKTOR BULABİLECEĞİZ
Gelelim kamu personellerine yönelik düzenlemelere: “Kanundan doğan mecburi yükümlülüklerin yerine getirilmesi hariç olmak üzere bir önceki mali yılda kadro ve pozisyon sayılarında emeklilik, istifa, ölüm gibi nedenlerle meydana gelen azalma kadar yeni kadro ve pozisyon ihdas ya kullanım talebinde bulunulabilecektir.” Bu ne demek? Toplumun kamu hizmeti alabilmesi için var olandan kat be kat ihtiyaç duyduğu kamu personelinin gittikçe azalması demek. Yıllarca atama bekleyen binlerce öğretmenin atanamaması, ücretli öğretmenliğe ya da işsizliğe mahkum olması demek. Hastanelerde yeterince sağlık personelinin bulunmamasından kaynaklı kadınların sağlık hizmetine erişememesi, randevu bulamaması demek. Var olan sığınmaevlerinde daha fazla ihtiyaç duyulan sosyal hizmet uzmanlarının ve çalışanların sayısının artmaması, kadınların şiddetten korunması için gerekli koşulların oluşturulamaması demek.
Kamu emekçisi kadınlar için bu düzenleme ise meslek tanımı dışında çalıştırılması, devletin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmemesiyle birlikte şişen angarya yükü sırtlanmak zorunda bırakılması ve eğitim, sağlık gibi kamu hizmetlerinin niteliği ve erişilebilirliği düştükçe tırmanan gerginliğin kamu emekçisine yönelik şiddeti artırması demek.
Bu genelgede yer almasa da kamu tasarruf paketi kapsamında hazırlanan “esnek çalışma yönetmeliği” de kamu emekçisi kadınlar üzerindeki iş yükünü artırarak, onları daha ucuz ücretlere mahkum edecek ve hak gasplarını artıracak.
TASARRUFUN YÖNÜ BELLİ
Tasarruf bir kere başladı mı bitmek bilmez. Genelgede doğrudan yer almasa da şimşek programının kemer sıkma politikası devam ettiği sürece, kamu hizmetlerinin verilmesi için gereken ekipmanların -okuldaki tuvalet kağıdından, MR makinesine kadar- sağlanmaması, kamu hizmetlerinin dolaylı yoldan ücretli bir biçimde verilmesi gibi çeşitli sonuçlarla karşılaşacağız.
Keza karşılaşmaya da başladık. Henüz geçtiğimiz günlerde Eskişehir’de Osmaniye Şehit Adnan Çiftçi Ortaokulu’nun kamu zararı oluşturduğu gerekçesiyle 2023-2024 eğitim öğretim yılı sonunda kapatılacağı ortaya çıktı. Çocukların en temel haklarından biri olan eğitim hakkı bu politika ışığında gasbedildi. Yine devletin eğitim hakkı kapsamında karşılamakla yükümlü olduğu çocukların beslenme hakkı, henüz genelgenin adı sanı geçmezken “kaynak yok” denilerek karşılanmamıştı. Halbuki kadınların talebi emekçilerden toplanan vergilerin yine emekçilerin ihtiyaçları için harcanmasıydı. Devlet o dönem tarafının nerede olduğunu bu hakkı sağlamayı reddederek göstermişti. Şimdi bu genelge ile daha net bir şekilde ifade ediyor.
TASARRUF PAKETİ KİME HİZMET EDİYOR?
Ezgi CANSEL
Bursa
Geçtiğimiz haftalarda açıklanan Kamuda Tasarruf Paketi bütün yükün yine emekçilerin üzerine yıkıldığı bir program oluşturuyor. En büyük darbeyi ise en temel haklarımızdan olan eğitime vuruyor.
MEB’in verilerine göre resmi öğretmen açığı 68 bin iken bu yıl yalnızca 20 bin öğretmen alımı olacak. 3 yıl boyunca sadece emekli olan öğretmen sayısı kadar öğretmen atanacağı açıklaması ise ataması yapılmayan öğretmenlerin devlet okullarında “ücretli öğretmenlik” adı altında güvencesiz ve açlık sınırının altında; özlük hakkı, taban maaş hakkı bile olmayan özel okullarda çalıştırılması ya da farklı iş alanlarına yönelmek zorunda kalması anlamına geliyor.
ÖĞRETMENE BİR VURGUN DAHA: TASARRUF
4 yıl önce PDR bölümünden mezun olan Elif açıklanan tasarruf paketinin insanları bu kadar çaresiz bırakmasına öfkeli.
“Mezun olduğumda her yeni mezun öğretmen gibi özel okulların kapısını çaldım. Bir kurs merkezinde, asgari ücretle haftanın 6 günü, günde 10 saat çalışarak bir eğitim yılını tamamladım. Burada özel sektörde öğretmen olmanın beni mesleğimden ne kadar uzaklaştırdığını ve kazandığım ücretin hiçbir şeye yetmediğini anladım. Sonra mecburen öğrenciyken harçlığımı çıkarmak için çalıştığım bara, garsonluk yapmaya döndüm çünkü hizmet sektörü özel sektör öğretmenliğinden daha fazla kazandırıyordu. Burada 2 yılımı daha harcadıktan sonra kendime tamamen yabancılaşmışken, geleceğe dair bu kadar kaygılıyken son çare KPSS’de şansımı denemeye karar verdim.” diyen Elif son yapılan açıklama ile bir kez daha vurgun yediğini dile getiriyor.
Okullarda PDR öğretmenlerinin yeterli olmadığını belirten Elif, “Bu yıl yalnızca 1597 atama olacak bizim branştan. Yusuf Tekin de 2025 yılı itibariyle atamaların 6-8 bin bandında devam edeceğini söylemiş. Kimi nereye atayacaklar? Bu kadar açık varken bu yapılan açıklama, ülkenin çocuklarının tamamen gözden çıkarıldığının ve ülkenin bütün kaynakların tüketilene kadar patronlar takımına verildiğinin göstergesi değil mi?” diye ekliyor.
‘KIYDIKLARI BİZİM GELECEĞİMİZ’
PDR bölümü 1. sınıf öğrencisi Zeynep ise çok daha kaygılı geleceğe dair. Bu şartlarda öğrenci olmanın ne kadar zor olduğunu dile getirirken onu ayakta tutan şeyin bir gün öğretmen olup çocukların hayatına dokunmak olduğunu söylüyor. “Beni ayakta tutan en büyük şey çocukların hayatına dokunacağım fikriydi” diyor daha doğrusu, daha şimdiden geçmiş zaman kipi ile konuşuyor.
“Mülakat kaldırılacak diye söz verilmişti. Ama şimdi yüzde 50 mülakat puanı baz alınacak. Üniversitenin birinci yılındayım. Şimdi KPSS çalışmaya başlasam, mezun olur olmaz güzel bir puan elde etsem bile mülakata güvenim sıfır. Ki ben mezun olana kadar neler değişecek, zaten engellerle dolu yolumuza daha ne taşlar konulacak muamma. Bazen nefes alamadığımı hissediyorum” diyor.
“Tasarruf ettikleri şey bu ülkenin gençlerinin hayalleri olmamalıydı” diyen Zeynep olanları sadece izlemenin gençlerin hayallerini daha da yıkacağını ifade ediyor ve ekliyor: “Ancak bu yapılan sessiz kıyıma ses çıkarırsak, birlik olabilirsek bir şeyleri değiştirebiliriz. Çünkü kıydıkları bizim geleceğimiz.”
İlgili haberler
‘İçimdeki kız çocuğuyla yola devam ediyorum’
‘Sadece bir meslek sahibi olmak için mücadele vermiyorum, kadın olarak da bir mücadele veriyorum. Bu...
Yükü öğretmenler değil Bakan üstlensin
Eğitime ayrılacak payı öğretmeni de maliyeti üzerinden hesaplayan bir sistem var karşımızda. Öyle ki...
Taş kilit taşı, yol bozuk
Kadınlar aile planlama hizmetine, hastanelerde kadın doğum servislerine erişemiyor. Sağlık hizmetind...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.