Hastanede hem çalışan hem sendikacı olmak
Sağlık alanı gün geçtikçe piyasalaşıyor; “performans sistemi”, “kalite yönetimi”, “müşteri memnuniyeti” ağızlardan düşmüyor. Emekçinin hali ise vahim.

Amacınız mücadele etmekse ve hatta dostça mutlu bir yaşam sürmek istiyorsanız, çok büyük bir işyerinde yıllarca çalışın; dostlarınız, sevdikleriniz olsun... Sorunlar ortak, eğlence ortak... Mücadelede ortaklaşma ve çözümün huzuru, size saldıranları alt etmenin ortak keyfi bambaşka...
Bir sendikanın, bir işyeri temsilcisinin görevi; işyerinde çalışanların ne gibi sorunlarla karşı karşıya olduğunu tespit etmek, nedenlerini, çözümlerini ortaya koymaktır. Sendika yöneticisi ve temsilcisi olarak işte şimdi işim çok kolay! O sorunları ben de yaşıyorum, nereden kaynaklanıyor biliyorum. Torpilli bir yerde çalışmamam gerek ve herkesle aynı sorunları yaşamam gerek ki inandırıcı olayım. SES yöneticisi olarak bu en kolayı, çünkü idare size hiç iyi yönde ayrım yapmıyor... Süper bir şey bu, asla çalışanlardan kopamıyorsunuz!

VİCDANIMIZ HEP ÖNDE
Sağlık alanı gün geçtikçe piyasalaşıyor; “performans sistemi”, “kalite yönetimi”, “müşteri memnuniyeti” ağızlardan düşmüyor. Emekçinin hali ise vahim. Biz sağlıkçılar hep hasta odaklı çalışmamızdan ve eğitimimizin hep hasta hakkı, bakım, düşküne yardım etme üzerinden olduğundan mıdır, yoksa özellikle hemşire grubunun gelir düzeyi düşük, yatılı okulda okumuş, gariban halk çocukları olmasından mıdır, vicdanımız hep öndedir, kendimizden önce hastalarımız vardır.
8 Mart, 1 Mayıs, 12 Mayıs gibi özel tarihlerde klinikleri gezip, “Arkadaşlar, derdiniz sorunlarınız neler, ne yapalım birlikte?” deyince, başlarlar; “Malzeme yok, enjektör kalitesiz... Yazıktır hasta sabaha kadar sedyede kaldı, yatak yok, eczanede ilaç yok...” İşte bir sendika yöneticisi olmak orada işe yarar, aynı sorunları beraber yaşıyoruzdur. Eksikler için idareyle görüşmek, gerekirse basın açıklamaları yapmak, diğer hastanelerden bilgi almak, çalışanı rahatlatır. Sıra kendi yaşadığımız sorunlara gelmiştir. Ortak toplantılar, gece nöbetlerde uzun sohbetler, hem özel samimiyetler hem genel sorunları görmede, sorunları birleştirmede büyük işyerlerinde çalışıyor olmak avantajlı... Ne diyor Can Yücel, “Ne kadar rezil olursak, o kadar iyi.”

İŞ DE ÜCRET DE PARÇA BAŞI!
İşyerinde yaşadığımız en büyük problem olan angarya, esnek çalışma, uzun, ağır, uykusuz gece nöbetleri bedensel tükenme yaratıyor. Kalite yönetim sisteminin dayatmaları, hastaya değil sürekli bilgisayara dokunma ve oradan yapılan kayıtlar... Malpraktis, sürekli “hata yaparım ceza verilir” endişesi, şiddet korkusu, mesleki doyuma ulaşamama, performans, parça başı iş şeklinde çalışma... Parça başı ücretlendirme... Temel ücrete yansıyan ödemenin olmayışı... “Emeklilikte nasıl yaşarım” kaygıları, tükenmişlik sendromu... İşimiz zor.
Ne yapmamız gerek, nasıl bir mücadele yürütülmeli? Dertlerimizin aynı olduğunu görüyoruz, gece nöbetlerde özel sohbetlerde aile sorunlarımızın da buradaki çalışma şartlarımızın kötülüğünden kaynaklandığını, ekonomik iyiliğin genel iyiliğe yansıyacağını tespit edip birbirimize psikoterapi yaparak nöbeti bitiriyoruz.
Mesleki doyumu yaşayamaz haldeyken, sendikal mücadelede doyuma ulaşıyorum.

İlgili haberler
Yeri gelir hemşire, yeri gelir sekreter, yeri geli...

Kanımca en önemli sorunumuz hemşireliğin kimlik problemi. Halen bir ara eleman işi yapıyor olmamız....

Yaşatmak ve yaşamak istiyoruz

Çalışma süresi haftalık 40-45 saat iken sağlık çalışanları, nöbetli bir sistemde bu saatlerin çok üz...

Kadın hekimler hastanelerde ayrımcılıkla savaşıyor

Erkek hekim olunca halk “Hocam”, “Doktor Bey” diye hitap ederken, kadın hekim olarak “Hemşire Hanım”...