Gericilik ve sömürü çarkında çocuklar öğütülüyor
AKP’nin ihtiyacının bir yanı ucuz emek sömürüsünü çocuklara kadar indirecek bir eğitim sistemiyken, diğer yanı siyasal gericiliği besleyecek şekilde eğitim sistemini şekillendirmekti.

AKP’nin 24 yıllık iktidarında en çok tartışılan politikalarından biri de eğitim sistemi. AKP, diğer uygulamalarında olduğu gibi sermayenin ihtiyaçlarına hizmet edecek politikalarla, toplumun inançları üzerinden kutuplaştırma siyasetine yaslanarak eğitim sistemini örgütlemeye çalıştı. Bu ihtiyacın bir yanı ucuz emek sömürüsünü çocuklara kadar indirecek bir eğitim sistemiyken, diğer yanı siyasal gericiliği besleyecek şekilde eğitim sistemini şekillendirmekti.

Kamu hizmetlerinden eğitimde özelleştirme, hem çalışma hayatının dönüşümü için hem de toplumsal düzenin yeniden gericilik temelinde şekillendirilmesi için AKP’ye önemli bir dayanak oldu. Özel eğitim kurumları teşvik edilirken tarikatların, cemaatlerin eğitim alanında yuvalanmaları için özel önlemler alındı. Sermayenin ihtiyaçlarını karşılamak üzere sanayi bölgelerinde, hatta kimi büyük işletmeler bünyesinde özel meslek liseleri kurularak bu ayak güçlendirildi.

4+4+4 uygulaması, okula başlama yaşının düşürülmesi, liselere devam ederken evliliğe vize veren yönetmelik değişiklikleri, sınıf geçme koşulları, sınav sistemlerinde deneme yanılma anlamına gelecek düzenlemelerle eğitim sistemi adeta yap boz tahtasına çevrildi. Bu sayede iktidarı hedeflerine yaklaştıran adımlar da atılmış oldu.

ADIM ADIM EĞİTİMİN DİNSELLEŞTİRİLMESİ

Bu eğitim politikalarına uygun olarak müfredat değişiklikleri de iktidar için bir ihtiyaçtı. Din dersi saatlerinin artırılması; fen, matematik, sosyal bilgiler, felsefe, mantık gibi alanlarda içerik değişiklikleri ve ders saatlerinin azaltılması gibi uygulamalar adeta iktidarın sıradanı hale geldi. Eğitimci, öğretmen ihtiyacına göre eğitim fakültelerini planlamayan iktidar, öğretmen atamalarını ihtiyaca göre yapmadığı gibi din görevlilerini eğitim hizmetlerinde görevlendirmede, okul öncesi eğitim dahil olmak üzere tarikatlarla, cemaatlerle eğitim hizmeti anlaşmaları yapmada hiçbir sakınca görmedi. Ayrıca deprem, pandemi gibi olağanüstü dönemlerde iktidarın tercih ettiği uzaktan eğitim benzeri politikalar da bu bütünün bir parçası olarak şekillendi.

TEHLİKELİ BİR ÜÇLÜ

İktidarın bu bütüncül eğitim politikasının bir parçası olarak “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”nin büyük reklamlarla, süslü laflarla duyurusu yapıldı. Modelin müfredat açıklamasında da vurgu yapılan kavramlar, “erdem-değer-eylem” üçlüsüydü. Bu üçlü, eğitimin bilimsel niteliğinin tırpanlanmasının ve gericileşmenin özeti niteliğindeydi. Ancak adı neyle cilalanırsa cilalansın, sır döküldüğünde geriye çocuk işçiliğinin istihdamda yer etmesi, yoğun bir çocuk emeği sömürüsü ve bilimsel bilgiden uzak kalan, boyun eğmek zorunda bırakılan, sömürü çarklarının arasında can veren gencecik bedenler kaldı.

Çocukların eğitim hakkından çok bağımsız görünse de Meclis açıldığında gündeminde vergi, yargı, sosyal güvenlik ve öğretmenlik kanunları gibi yeni düzenlemeler yer alacak. Şimdiden bu düzenlemelerin iktidar tarafından allanıp pullandığını görüyoruz. Peki bu ve iktidarın bunun gibi politikaları çocukların eğitim hakkına erişiminden bağımsız mı?

Orta vadeli program (OVP), 12. Kalkınma Planı gibi hükümet belgeleri, özünde sermayenin ihtiyaçlarına göre atılacak adımların bir bütünü. Sosyal güvenlik yasasında yeni düzenlemelerle, zaten kuşa çevrilen emeklilik hakkına da göz dikildi. 12. Kalkınma Planı’nda “güvenceli esnek çalışma” devletin, güvencesiz esnek çalışmanın güvencesi olacağı mesajını veriyor. Yazılı güvencede olan hakların kullanımı için de ayrıca mücadele ve sınıfın birleşik gücü ile toplumsal dayanışma gerekiyor.

EĞİTİMLE RIZA ÜRETMEK

Zeytinliklerini elinden aldıkları; tütün, pancar gibi ürünlerin ekimini kontrol altına alarak üretici köylüleri maden ocaklarında ölümüne, kölelik koşullarında çalışmaya sürükleyen “hadi, hadi” düzeni, onların çocuklarının kaslarını, kemiklerini ve zihinlerini MESEM’lerle ve gerici bir eğitimle öğütüyor. Yoksullukla sınadıkları çocukları bu koşullara razı etmek için rüşvet olarak üç beş kuruşluk ücretleri patronlar adına devlet ödüyor; “erdem-değer-eylem” lafazanlıklarıyla çocukların yaşadıkları koşullara karşı çıkabilmesinin önünü onların eğitimleriyle rıza üreterek sağlıyor.

Sermaye sınıfının çıkarlarını korumak, halkın ürettiği değerleri bu sınıfın emrine sunmak için hiçbir adımdan çekinmeyen bu iktidarın eğitim sisteminde attığı her adımın bu politikalara hizmet edeceğini göz ardı etmemek gerekiyor. İşçi ve emekçilerin kendi ve çocuklarının yaşam koşullarının iyileştirilmesi için siyasal gericiliğe karşı verilen mücadeleyi çocuk işçiliğinin yasaklanması, her çocuğun yeteneğine ve ilgi alanlarına göre eğitim hakkına sahip olması için verilen mücadeleyle birleştirmekten de başka yol yok. Laiklik mücadelesi de sadece toplumsal aydınlanmayı ifade eden bir mücadele alanı değil; işçi sınıfının kolektif haklarının, mevcut kazanımlarının korunması ve büyütülmesi mücadelesinden çok ayrı bir yerde durmuyor. İşçi sınıfının, emekçi halkın hayat tarzı, inancı, dünya görüşü ne olursa olsun; işçinin, emekçinin canı, kanı, alın teri pahasına dönen kapitalist çarkların arasında ezilmemesi, onun siyasetinin bir parçası olmaması için haklar mücadelesinin yanına laiklik mücadelesini koymak zorundadır. Çocuk işçiliğinin yasaklanması, üretim ve hizmet sektöründe çocuk emeğine yer verilmemesi, doğan her çocuğun koşulsuz eğitim hakkının savunulması için mücadele, bugüne kadar hayatı yarım bırakılan her çocuğa karşı işçi ve emekçilerin sorumluluğundadır.

ÇOCUKLAR OKULDA DEĞİL İŞ YERİNDE

MEB’in 2021-2022 verilerine göre 5-17 yaş arası 1 milyon 200 bin 892 çocuğun okullarda hiç resmi kaydı yok. 1 milyon 738 bin genç açık lisede. Eski Eğitim Bakan Mahmut Özer 2023 mayısında yaptığı yazılı açıklamada MESEM’e kayıtlı öğrenci sayısının yüzde 784’lük artışla 1 milyon 405 bine ulaştığını açıklarken 9,10 ve 11. Sınıf öğrencilerine ödenen aylık 2 bin 552 lira ve 12. sınıf öğrencilerine ödenen 4 bin 253 liranın devlet tarafından üstlenildiğiyle övünmekteydi. MESEM’li gençler patronlar için emekçilerin ödediği vergilerle bedava emek gücü haline getirildi. MESEM’e başvuran genç kadın oranının yüzde 1559 artması verisi de kadın emeğinin de genç yaştan başlayarak nasıl ucuz emek gücü olarak kullanıldığını ortaya koydu.

Okulda olması gereken çocukların, gençlerin yoğun iş temposuyla umutlarının nasıl söndürüldüğüne, yoksulluğun ve iş yükünün pençesinde nasıl yorgun düştüklerine tanıklık ederken uzun süredir işçi cinayetlerinde çocuk işçi ölümleri yer almaya başladı. İSİG raporlarında son 10 yılda 14 yaş ve altı 234, 15-17 yaş arası 437 çocuk olmak üzere 671 çocuk işçinin hayatını kaybettiği belirtildi. 

Fotoğraf: DHA