
Her kadının ailesinde tanıdık hikayeler vardır: Dayıların, amcaların, dedelerin "kandırarak" noter kapılarında bir imzayla elinden aldığı tarlalar... "Kız çocuğu" olduğu için taşlı tarlaların lütfedildiği anneanneler, babaanneler... Daha muris vefat etmeden miras payından dışlanmak istenen anneler, teyzeler, kuzenler... “Evin yaşlısına sen baktın, ben baktım” çekişmeleriyle yıllara yayılan tapu kavgaları...
Hatta bu dergiyi okuyan kadınlar arasından da gülerek yahut "cık cık"la, "vah vah"la dinlenecek hikayeleri çıkanlar olacaktır. Evet, konumuz miras. Ama öyle loş ışıklı mutfak masalarında bininciye dinlenen ama ilk kez anlatılıyormuş gibi leziz bir tat veren cinsten bir konu değil bu kez.
Çünkü bir cuma namazında, ülke genelindeki tüm camilerde, on binlerce erkeğe, pasparlak ışıklı kubbeler altında dediler ki: "Kul hakkı ateşten gömlektir. Kız çocuğunun miras payı istemesi de kul hakkıdır." Tüm zahmetinin kadınların omzuna yıkıldığı aile mutfaklarının loş ışıklı masalarının hikayelerinin özeti bir yere çıkıyor: Şiddet ve sömürü sarmalı ateş olmuş da biz de o gömleği çoktan giymişiz!
‘Aile yılı’ çok stratejik
Önümüzdeki on yıl, tek adam yönetimi tarafından aile on yılı ilan edildi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının 2024-2028 Stratejik Planı, Orta Vadeli Program ve 12. Kalkınma Planı doğrultusunda hazırlandı. Yani sermaye neye ihtiyaç duyarsa program haline getirerek emekçilere göz açtırmadan bu programları hayata geçiren tek adam rejiminin önümüzdeki on yıl boyunca ihtiyaç duyduğu düzenin taşıyıcı kolonları, güvencesizliğe mahkum edilen kadınlar olacak.
Kapitalist sistemin üretimi ve yeniden üretiminin dizaynında ihtiyaç duyulan aile biçimi, kadınlar ancak şu şekilde yaşarsa garanti altına alınabilecek: Esnek çalışma sisteminde düşük ücretli ve güvencesiz işçi olmak, ailenin ikinci plana itilmiş ama tüm yüklerin omzuna yıkıldığı birey konumunun güçlenmesi, kamusal hakların ortadan kalktığı, medeni haklarından yoksun şekilde sosyal yardımlara mahkum olan ve dinci gericiliğin tüm kodlarını yeni kuşaklara aktarmak üzere, içinde bulunduğu şiddet ve sömürü sarmalına boyun eğdirilmiş bir rehber halinde... İşte tek adam rejimi, haklarını ve hayatlarını gasbetmeye çalıştığı kadınları, ilan ettiği on "aile yılı" boyunca bu şekilde yeniden ve yeniden düzenlemek istiyor.
Bunun için de sermaye rejiminin tüm güçleri seferber edilmiş durumda. En ufak bir olanak dahi kullanılıyor. OVP mi ilan ediliyor? Hemen ardından Aile ve Sosyal Hizmet Bakanlığı, kadınları hedef alan stratejik planı çıkarıyor. Yetmiyor. Cinsiyet eşitsizliğinin derinleşmesi için Anayasa, Medeni Kanun, Tapu Kadastro Kanunu ne varsa gündeme getiriliyor. Yetmiyor, hileli devirlerin mucitlerine cuma namazlarında fetva veriliyor.
Yoksulluğun hem mağduru hem taşıyıcısı olmak
İktidar, "aile" diye diye dilinde tüy bitirdi. Çünkü kendi düzenlerinin sürmesi için, kendi şiddet ve sömürü mekanizmalarının her gün yeniden ve yeniden "aile" birimi içinde üretilmesi gerekiyor. Sermaye güçleri bu zorunluluk nedeniyle kadınların haklarını ve hayatlarını hedef alıyor. Kadınların eğitim, sağlık, güvenli barınma hakları gasbedilmiş durumda. Medeni haklarının eşitsizliğe karşı gördüğü kalkan görevi ise parça parça edilmiş vaziyette.
Bu tablo içinde, kadınların miras hakkı da hedef tahtasına konuyor. Diyanet’in fetvalarında kadınların ikinci plana itilmesi gerektiği vaaz ediliyor. Kadınların kazanılmış yasal haklarını kullanmaları, "kul hakkı yemek"le bir tutuluyor. Tarikat ve cemaatlerin sohbetlerinde, kadınların bu eşitsizliği "rıza ile" kabul etmesi için propaganda yürütülüyor. Kadınları ekonomik olarak güçlendirerek onu eşitsizliğe karşı koruyabilecek haklardan biri olarak miras hakkının dini referanslarla uygunsuz ilan edilmesi bir yana, cinsiyetler arası eşitliği garanti altına almaya çalışan resmi bir kazanımın üzerine eşitsizliği “fıtrat” ile temel alan bir bakış açısıyla öne sürülen “kul hakkı” mevzusu, kadınların önümüzdeki süreçte daha fazla şiddete maruz kalmasının önünü de açıyor. Bu süreç mirastan eşit pay alma hakkını kullanmak isteyen kadınların şiddetle bastırılmasından tutalım, gerekli ve yasal hakkı olan maddi güçten yoksun bırakılması da kadınların güvencesizliğini perçinleyerek şiddet sarmalını büyütecek nitelikte.
Bugün kadınların önünde yakın ve gerçek bir tehlike var: Mevcut şiddet ve sömürü koşullarının katlanarak kalıcı hale getirilmesi için miras da dahil olmak üzere tüm haklarımız sermayenin hedefinde.
Parçaları birleştirmenin zamanı
Sermayenin şiddet ve sömürü sarmalı, kadınlara ateşten gömleği giydireli çok oldu. Bugün Türkiye'ye bakınca, birbirinden alakasız gibi gözüken pek çok farklı taleple kadınların büyük ya da küçük kavgalara girdiğini görüyoruz. Ücret zammı için fabrika kapılarında joplananlar, "Biz de insanız" diye iş yerlerinde haysiyet mücadelesi verenler, sendikal örgütlenme çabası içinde olanlar, şiddete karşı mücadele verenler, çocuğunun bir öğün olsun beslenebilmesi için imza toplayanlar, eğitim hakkı için sesini yükseltenler...
Kadınların mücadelesi, parçalı ve lokal bir görünüme bürünüyor. Üstelik, sermayenin hedeflerini engelleyebilecek örgütlülükten yoksun. Oysa kadınlar, tüm taleplerini ve mücadelelerini birbirinden güç alan ve birbirini besleyen deneyimler haline getirmek zorunda.
Sendikal haklar için verilen mücadele, miras hakkını da korur. Miras hakkı için verilecek mücadele, şiddetin önlenmesi mücadelesinde bizi güçlendirir. Yani parçalı görünen bütün taleplerimiz aynı yerde birleşiyor: Kadınların eşit ve özgür bir yaşam mücadelesinde.
Kadınların stratejik planı mesaide, mutfakta, kampüste yapılır!
Şiddet ve sömürü sarmalındaki kadınların bugünden acil bir stratejik plana ihtiyacı olduğu açık. Ancak unutmayalım ki bu plan, iş yerlerinde, okullarda, mahallelerde gündelik ve "önemsiz" gibi gözüken itirazlarımızda ve mücadelelerimizde filizlenebilir.
Çünkü sermayedarlar her ne kadar süslü salon masalarında stratejik plan toplantıları yapıyor olsalar da bu planları noterlerde alınan bir imzayla, iş yerinde kesilen fazla mesai ücretiyle, okullardan kestikleri ödeneklerle, kampüsleri şiddetin açık hava sahasına çeviren politikalarıyla hayata geçiriyorlar. Yani en temel haklarımız önce yasal değişikliklerle gasbedilmiyor; fiilen, hayatımızın tam orta yerinde elimizden alınıyor.
Bu nedenle kadınların ihtiyaç duyduğu mücadele planı da hayatın orta yerinde yapılabilir, yapılmak zorunda. Loş bir mutfak masası da bize yeter, bir KYK balkonu da, bir iş yeri servisi de.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Temel bir hak olarak “miras”
Laiklik bugün bu ülkede kadınların hakları ve hatta yaşamları için olmazsa olmaz bir noktada görüyor...
Dosya| Medeni hakların temel taşlarından: Kadınlar...
Dergimizin Eylül sayısında hazırladığımız dosyada kadınların miras hakkına yapılan saldırıları incel...
‘Suça sürüklenen çocuklar’ tartışmalarında neredey...
‘Devletin, çocuk refahı ve korunmasına yönelik hizmetleri doğru ve eksiksiz olarak yerine getirmesi,...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.