Dilan’a mektup
10 Ekim 2015’te Ankara Garı’nda IŞİD’in gerçekleştirdiği bombalı saldırıda yaşamını yitiren arkeoloji öğrencisi Dilan Sarıkaya’nın annesi Nesligül Sarıkaya’dan mektup var...

Canım kızım, uzun süredir konuşmadık seninle, konuşup dertleşemedik. Hani sen bana derdin ya “Anne seninle konuşmayı özledim.” Ben de çok özledim annem. Dile kolay, 7 yıl bitti. Koskoca 7 yıl. Sen gittiğinde doğan çocuklar okula başladı. Ben 7 yıldır sensizim, seninle konuşamıyorum, dertleşemiyorum. Çok sürmez, yanına gelirim sanıyordum. Yok hâlâ buradayım. Biliyor musun kuzum; sen gittikten sonra cennete inanmaya başladım. Çünkü buralardan daha iyi bir yerde olduğunu bilmeye ihtiyacım var. Oralarda bir yerlerde iyi, mutlu, huzurlu olduğunu bilmeye ihtiyacım var. Başka türlüsünü düşünemiyorum. Bedeninin nerede olduğunu biliyorum ama senin bir yaşanmışlığın var, enerjin var. Ona ne oldu? İşte bunun için artık cennete inanıyorum. Yoksa içimde kopan kıyametle nasıl baş ederim? Çevremdekileri kırıp dökerim. Böyle bir şeye hakkım yok. Bana dediler ki “7 yılda ne değişti?” Duygularımı soruyorlarsa onlar hep aynı. Hâlâ kendimi içten içe yanan bir çınar ağacına benzetiyorum.

Ekim’in 6’sında mahkememiz var. Yine gideceğim son anılarının olduğu şehre. Mahkemede hakimlerin hiçbir isteğimizi kabul etmeyeceğini izleyeceğim. Avukatlarımızın hiçbir talebine olumlu yaklaşmayacaklarını, her şeyi reddedişlerini izleyeceğim. Gösterilen onca delilleri görmezden gelip kendi bildiğini okuyuşlarını izleyeceğim. Dilan’ım, biliyor musun ben avukatları hep süslü püslü, kibirli, parası bol, millete tepeden bakan insanlar sanırdım. Ama kızım inan öyle güzel bir avukat ordumuz var ki; yemin ediyorum hepsinin önünde saygıyla eğilirim. Kalender, mütevazı, insana insan olduğu için değer veren omurgalı, pırıl pırıl insanlar… Senden sonra tanıdım onları. Ama keşke bedeli senin gitmen olmasaydı.

Biraz da politikadan konuşalım seninle, ikimizin en sevdiği şey. Bu mahkemelere her gidip geldiğimde “Bitmedi mi daha?” diye soruyorlar. Ya ben de bitmesin istiyorum, şu iktidar değişmeden bitmesin. Çünkü mahkeme iktidarın baskısı altında. Eğer iktidar giderse belki mahkeme üzerindeki baskı kalkar, hakimler, savcılar daha adil bir karar verirler. Biliyorum şimdi bana gülüyorsun, “Anne bu sistem değişmezse hiçbir şey düzelmez. İktidarın değişmesinden çok şey bekliyorsun” diyorsun. Biliyorum ama ne yapayım annem? Bir umut işte. Sana bir şey itiraf edeyim mi? Belki çok bencilce ama ne ekonomi ne yoksulluk ne haksızlık... Hiçbiri umurumda değil. Ben zaten bunlarla büyüdüm, bu yaşa geldim. Hayatım boyunca bunlarla mücadele ettim, yine ederim. Benim tek derdim o mahkemenin adaletli davranması. Seni benden, sizi bizden ayıran, size bunca acıyı yaşatan bütün suçluların adil biçimde yargılanmaları. Zaten mahkemeler adil yargılanma yaptıklarında suçlular en ağır cezaları alıyorlar. Belki benimki bir hayal, bir umut…

Canım yavrum, kuzum, bir tanem. Ben hâlâ fotoğraflarına bakamıyorum. Fotoğraflarına, gözlerine baktığımda sanki göğsümün ortasına birileri büyük bir balyozla, tüm gücüyle vuruyor, nefes alamıyorum. İnanmıyorum gittiğine. Bana o kadar saçma geliyor ki gidişin; hâlâ sanki odalardan çıkacak, bana bir şeyler soracak ya da bir şeyler anlatıp beni güldüreceksin. Sanki hâlâ benimlesin, benim yanımdasın. Zaten benim yanımda olduğunu hissediyorum bazen. Ama kafamın içinde mi oluyor, yoksa gerçekten buralarda mısın bilmiyorum. Eğer bunlar kafamın içinde oluyorsa, deliriyorsam da olsun. Alzheimer olmaktan iyidir. Alzehemir olup seni unutmaktan iyidir. Çok özledim be kuzum çok… İnan bana sana ailece çok ihtiyacımız var. Geçen gün Cengiz’e sordum “Ablanı düşünüyor musun?” diye. “Anne” dedi. “Ben o işe her gittiğimde işe değil sanki ablama gidiyorum. O işi ablamın sayesinde buldum.” O da kendince bir şeyler yaşıyor. Baban desem bir garip. Ben üzülmeyeyim diye belli etmiyor ama ben bazen gözünün yaşını silerken yakalıyorum.
Birtanem, gel be rüyalarıma! Çok gerçek gibi oluyor, bana sarılıyorsun, öpüyorsun, kokluyorum seni. Bak diyorum, Dilan’ım gitmemiş. Gitseydi onun kokusunu duyar mıydım? Sonra uyandığımda aynı acıyı bir kez daha yaşıyorum. Aynı kıyamet yine kopuyor içimde. Ama olsun, sen gel yine de. Fotoğrafların yetmiyor. Fotoğrafların bana sarılmıyo

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
10 EKİM 2015 | Bütün sorumlular hesap versin diye....

Bugün 10 Ekim, Ankara katliamının üzerinden üç yıl geçti. Üç yılda bir daha eskisi gibi olmayan haya...

10 EKİM KATLİAMININ ÖĞRETTİĞİ KADİM BİLGİ: Kurtulu...

Kaybettiklerimizin hesabını sormak, biz geride kalanların boynunun borcudur artık. Ve o borcu ödemed...

10 Ekim 2015 – Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olm...

10 Ekim Ankara Katliamı, o gün Ankara Garı’nda toplanmış olanların başına gelenler değil sadece. O g...