Bu yara hepimizin, ya kanatacağız ya iyileştireceğiz
Afganistanlı M. ve ağabeyine, M.’nin sınıf arkadaşlarının velilerinin uzattığı dayanışma elinin değiştirdiklerinin hikayesi bu. Bu dayanışmanın yıktığı ön yargıların hikayesi...

“Üç çocuk doğurun” söylemlerinden boşanmaların zorlaştırılmasına, müftülere imam nikahı yetkisi verilmesinden İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasına, çocuk istismarının evlilikle aklanmak istenmesinden, sutyen takıp takmamamıza bile karışılmasına kadar her türlü gerici politikaların sonucu olarak şiddetin arttığı, taciz, tecavüz, çocuk istismarı vakalarının rekor kırdığı ülkemizde bunun sebebinin mülteciler olduğu yanılsaması yaratılmak isteniyor. Mültecilerin, özellikle Afganistanlı mültecilerin kültürel farkları gerekçe yapılıyor bu ırkçı saldırılara. Kültür denilen din sosuna batmış ataerkil tahakküm oysa… Sanki bütün kadınlar sadece mülteciler yüzünden tehlikedeymiş gibi…

Bir yandan şiddete, tacize, tecavüze, haklarımızın gasbına karşı mücadele ederken, bir yandan da hayatın ta içinde dayanışmayı örgütlüyoruz el birliğiyle…

7 YAŞINDAKİ ÇOCUĞUN YAŞAMINI DEĞİŞTİREN DAYANIŞMA

7 yaşında Afganistan’dan Türkiye’ye göç etmiş bir kız çocuğu M. Annesini kendisinden hayli yaşlı bir adamla para karşılığı evlendirmek istiyor ailesi. Annesi de aşık olduğu adamla yani babasıyla kaçıp İran’a yerleşiyor. İran’da önce ağabeyi sonra M. dünyaya geliyor. Annesinin ailesi barışma teklif ediyor aileye, “Dönün” diye haber gönderiyor. Bunun üzerine Afganistan’a dönüyorlar, M. daha 2 yaşında, annesi 23. Dayıları infaz ediyorlar annesini... Babasını da ölümle tehdit ediyorlar. Baba, çocuklara da bir şey yaparlar korkusuyla onları da alıp kaçıyor Afganistan’dan. Kucağında 2, yanında 6 yaşında iki çocukla yürüyerek geçiyor onca yolu. Türkiye’ye sığınmacı olarak başvuruyorlar.

Pandemide online eğitim sırasında ders işlenirken battaniyelerle oturan M’yi gören sınıf arkadaşı, “M.’lerin sobaları yok mu, neden battaniye ile oturuyor?” diye soruyor. İşte sığınmacı iki çocuğa yurt olan babaya dost olma hikayesi küçük çocuğun bu sorusuyla başlıyor. O soruyu soran çocuğun annesi Gülsen sayesinde velilerin kucak açmasıyla, Afganistanlı bu iki çocuk ve babalarının yıllardır çektikleri acılara az biraz çare olacak dayanışma kuruluyor.

Emekli bir kadın öğretmen misafir ediyor önce onları. Sonra başka şehre gitme durumu olunca onun da yardımları ile bir ev tutuyorlar. Evin kirası 925 lira. Tek gelirleri UNESCO’dan aldıkları 400 lira çocuk parası ile Avrupa Birliği fonundan aldıkları 350 lira.

Babası yok denecek kadar az Türkçe biliyor M.’nin, bir sürü iş bulunuyor ama çocuklar küçük, bırakacağı yer yok. Üstelik bir de burada da bulurlar korkusu… Tam zamanlı bir işte çalışamıyor, o nedenle ev eksenli iş buluyor kendine. Karton katlıyor evde. 10 bin adedi 85 liraya… 1 haftada ancak 10 bin tanesini katlayabildiğini söylüyor. Bilgisayarları var online eğitim için, UNESCO ve BM Mülteciler Yüksek Komiserliği temin etmiş ama kömür yok.

Sınıf velilerinin oluşturduğu dayanışma ağıyla evlerindeki ihtiyaçlar hızlıca gideriliyor. Kimin gücü neye yeterse, kimin çevresinde yardım edecek insan ve olanak varsa onu da dahil ederek temel ihtiyaçlar gideriliyor. Ama bununla kalınmıyor, Gülsen kendi çocuklarından ayırmadan her şeyleriyle ilgileniyor. Ne zaman bir ihtiyaç olsa kadınlar dayanışma için devreye giriyor… Bir kadın beş oluyor, sonra on beş sonra yirmi…

Yardımlarla değil de kendi hayatlarını idame ettirecek koşulların sağlanması için belediyeye, kaymakamlığa ulaşılıyor ama ne yazık ki kayıtlı da olsalar vatandaş olmadıkları için olumsuz cevap alınıyor. Çünkü bakanlık yasaklıyor. Hani o göçmenlere kapıları açıp, sonra AB’ye karşı koz olarak kullanan AKP iktidarının bakanlıkları…

Kayıtlı oldukları bilinse de statüleri ne, hakları ne hiç kimse bilmiyor, kendileri de bilmiyor ne söylense yapıyorlar sadece. Kadınlar peşini bırakmıyor, kayıtlı bir sığınmacının ne hakkı var öğreniyorlar bir bir…

Sonra öğreniyorlar ki vatansız sığınmacı onlar, iç tüzük, taraf olunan uluslararası sözleşmeler gereği, sağlık, eğitim ve diğer tüm kamusal hizmetlerden ücretsiz yararlandırılmaları zorunlu… Buna rağmen her türlü zorlukla karşılaşılıyor.

HESABI KİMDEN SORACAĞIZ?

Kadınların karşılaştığı zorluklar artıyor. Onlar da daha çok örgütleniyorlar… El birliğiyle öğrendikleri ve deneyimledikleriyle daha çok sarılıyorlar çocuklara, hesap soruyorlar sorumlulardan!

Gülsen’le sohbet ederken şöyle söylüyor: “Yarın bir gün benim ülkeme bir şey olsa ben böyle vatansız kalsam, göç etmek zorunda kalsam ne hissederim diye düşünüyorum hep” diyor ve devam ediyor; “Ön yargıyla değil de dayanışmayla yaklaşsak başka bir cevap alacağız. M.’nin ağabeyi mesela ormanları hiç sevmiyorum diyor çünkü günlerce aç susuz ormanda kalmışlar ve duyduğu sesleri unutamıyor. Yaşadıkları dram ve travmalara rağmen ben çocuğuma zorla ödev yaptırırken, o her gün bana ‘Teyze ödevimi gönderir misin?’ diye soruyor. Gitsinler diyorlar… Bir savaş, bir şiddet, gerici, insan düşmanı bir yönetim söz konusu, insanlar uçaklara tırmandı, kaçmak için kanatlarına yapıştılar… Şimdi bu görüntüleri unutup iki üç video üzerinden hepsine düşman mı olacağız? Burada tek suçlu var. Bütün dünyayı zehirleyen Amerika. Irak, Tunus, Suriye, Mısır, Afganistan hepsinde aynı şey yaşandı. İnsanlara bu acıları yaşatan para, güç, petrol peşinde olan bir grup aç gözlü insan.”

PATLAMIŞ BİR İRİN GİBİ...
Örneğin emeğin ucuzlamasının sorumlusu açlık ve ölümle yüz yüze geldiği için her koşulda çalışmayı kabul etmek zorunda kalmış bir göçmen midir? Bu durumu kârlarına kâr katmak için kullanan patron ile patronlar çok memnun göçmen işçilerden, “Türkiye ucuz iş gücü cenneti” diyerek uluslararası sermayeye çağrı yapan, bunun politikasını yürüten iktidarın sorumluluğu nerede?
Emeğin ucuzlaşmasından, işsizliğin artmasına, sağlık hakkından eğitimdeki eşitsizliklere, şiddetten tacize, yoksulluktan geçim derdine yaşadığımız sorunların kaynağı ülkemize göç eden mülteciler midir yoksa göçü yaratan emperyalist savaş ve müdahaleler, bir anda ülkeyi göçmen deposuna çeviren, gerekli düzen, sistem ve karşılıklı uyumu sağlamayan devlet ve onu yönetenler mi sorumludur?
Bizi ayrıştırmak isteyenlere, ırkçılıktan oy devşirmeye çalışanlara karşı bu dayanışma ve birlikteliği mi yükselteceğiz? Yoksa bırakacağız patlamış bir irin gibi ortalığa mı saçılacak ırkçılık?
Bu yara hepimizin…
Ya kanatacağız ya da hep birlikte iyileştireceğiz. Seçim bizim ve seçenek biziz. Bizim dayanışmamız, mücadelemiz… Ve mücadelemiz her yerde!

Fotoğraf: Rostyslav Savchyn/Unsplash


İlgili haberler
Yeniden inşa edemeyeceğim duvar yok…

Okumak için çalışmak zorunda kalan kadın öğrenciler sadece yoğun temponun altında değil, aynı zamand...

Mülteciler gidince şiddet azalır mı?

AKP’nin ürettiği yanlış politikaların sorumluluğu da sonucu da göçmenlere yıkılmamalı. Çözüm düşmanl...

Mülteci Köprüsü: Van

Binbir umutlarla çıkılan yolculukların bazen bir geçiş noktası, bazen de son durağı olan Van'ın mült...