Benim emeğim, benim kentim, benim sözüm!
Yaşadığımız, yaşamı her gün bizim inşa ettiğimiz ve sürdürdüğümüz kentlerden payımıza düşen ne? Sandıktan sandığa verdiğimiz oylar dışında yaşadığımız kentlerde ne kadar söz sahibiyiz?

Her sabah uyanıp fabrikaya, dükkana, ofise, okula gidip eve dönerken, karanlıkta işe gidip karanlıkta eve döndüğümüz o zaman diliminde gözümüzün aradığı kısık ışık, eve döndüğümüzde dört duvar arası sıkışmış yüklerimiz, telaşımız, “Bu dört duvar ne zaman üzerimize yıkılır?” tedirginliğimiz, yaşadığımız her şiddette “Nereye giderim ki?” sorusunda hissettiğimiz yalnızlık yaşadığımız ülkede, kentte, mahallede etrafımızı sarıyor.

Yaşadığımız, yaşamı her gün bizim inşa ettiğimiz ve sürdürdüğümüz kentlerden payımıza düşen ne? Sandıktan sandığa verdiğimiz oylar dışında yaşadığımız kentlerde ne kadar söz sahibiyiz?

31 Mart yerel seçimlerine, ekonomik krizin hayatımızda bıraktığı etkilerle gidiyoruz. İktidar ve müttefikleri, bu süreci de sermayenin menfaatleri uğruna şekillendiriyor. Ücretlerin gerçekleşen enflasyona göre değil, öngörülen enflasyona göre artırılmasını isteyen Orta Vadeli Program ve 12. Kalkınma Planı kadınlara vergi yükü, borç, esnek ve güvencesiz çalışma, daha fazla bakım yükünden başka bir şey vaat etmiyor.

EMEKTEN YANA KENTLER İÇİN…

Halkı ve özellikle günden güne kadınları yoksullaştıran iktidar, yerel belediyeler aracılığıyla da kadınları sosyal yardımlarla kendine bağımlı kılıyor. Geldiğimiz noktada her 4 kişiden 1’i sosyal yardıma muhtaç bir şekilde hayatını sürdürüyor. Kadınları sosyal yardımlara muhtaç bırakan iktidar, verdiği yardımlarla kadınları kendine politik olarak da bağımlı kılmaya çalışıyor. Örneğin genel seçimler sürecinde belediyelerden veya Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığından destek alan kadınların çoğu, “Konuşursam yardımım kesilir” diyerek sorularımıza yanıt vermemiş, buluşmalarda konuşmaktan çekinmişti.

GÜVENCESİZ ÇALIŞMA ARTIYOR

Yoksulluğun derinleşmesi bir yandan kadınları daha uzun saatler boyunca, hatta birkaç işte çalışmaya mecbur bırakıyor. Kadınlar güvencesiz iş yerlerinde, sağlıksız ortamlarda çalışmaya mecbur kalıyorlar. Merdiven altı atölyelerin, sağlıksız iş yerlerinin ve baskının had safhaya ulaştığı bu dönemde, kadınların başvurabileceği merciler veya işyerlerini denetleyecek mekanizmalar bulunmuyor.

İş koşullarının ağırlaşması ise kadınların gayrı insani koşullarda çalışmalarına neden oluyor. Birçok fabrikada kadın işçiler, “Tuvalete gitmemize bile izin verilmiyor” diyorlar. Kadınların iş yerlerinde yaşadıkları hijyen sorunları, tuvaleti bile kullanamamaları idrar yolu enfeksiyonu gibi hastalıklara yol açıyor.

Yerel yönetimlerin hizmet vermesini sağlayan kadın belediye işçileri de özellikle bu konuda çok sıkıntı çekiyor. Örneğin dışarıda çalışan belediye işçilerinin yemeğe, dinlenme alanına ve temiz suya erişimi birçok belediye açısından çözülmüş değil. Belediyeler, asıl görevlerinden biri olan kendi işçilerine insanca çalışma koşulları yaratma konusunda sınıfta kalıyor.

HALKA KARŞI DEĞİL, HALK İÇİN YEREL YÖNETİM

Birçok kadın işçi her sabah karanlıkta işe gidip, karanlıkta işten dönerken aydınlatma yeterli olmadığı için tedirgin hissettiğini, tacize uğradığını ve otobüs duraklarında fiziksel şiddete uğradığını ifade ediyor.

Kadınların yaşadığı kentlerde güvende hissetmemesi, iş yerinde haksızlık, düşük ücretler, şiddet ve mobbinge karşı ses çıkarması ise bastırılmaya çalışıyor. Toplumun her alanında baskılarla halkı örgütsüzleştiren iktidar, kentlerdeki imkanları halka karşı kullanıyor. Örneğin, Özak Tekstil direnişinde belediyeden tutalım da birçok devlet kurumu, hakları için direnen işçilerin karşısında yer aldı. Kolluk kuvvetleri kentlerde kadınların güvenliğini sağlamaktansa kadın işçilere joplarla saldırdı. Kentteki imkanlar, hakları için direnen işçilere karşı kullandı.

Peki, kentin imkanları işçi ve emekçiler için kullanılabilir mi? Evet. Mahalle, sokak, fabrika ve işyerlerinden seçilen temsilcilerden oluşan halk meclisi kurularak, bu meclislere muhtar ve azalar, işçi ve kamu emekçisi sendikaları, emek ve meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, çevre ve kültür-sanat örgütleri dahil edilerek, halkın kent için kararları birlikte alması sağlanırsa kentin kaynakları emekçi halk için kullanılabilir. Yerel yöneticilerin vasıflı bir işçiden daha fazla ücret almaması sağlanarak yönetimde bürokratikleşme kısıtlanabilir. İşçi ve emekçilerin, yani kentleri var edenlerin talepleri etrafında, halka karşı değil halkın ihtiyaçlarına göre yerel yönetimler bu şekilde kurulabilir.

YILLARDIR KARŞILANMAYAN TALEP: KREŞ

Kadın işçilerin ve emekçilerin yaşadığı, bir türlü çözülmeyen sorunlardan biri kreş meselesi. Çocuk bakımının tüm yüküyle kadının omzuna bırakılması, kadınların var olan zor yaşam koşullarını daha da çekilmez kılıyor.

İstanbul Küçükçekmece’de 31 senedir çeşitli işlerde çalışan Fatma, mahallede gündüz bakımevi kura ile sınırlı sayıda çocuk kabul ettiğinden çocuğunun bakımevinden de yararlanamadığını ifade etmişti. Ücretli kreşlere ise pek çok kadın gibi aldığı maaş yetmiyor: “Bizim öyle bir paramız yok zaten. Bu mahalledeki hiçbir kadının da olduğunu zannetmiyorum. Benim kreşe verdiğim para, ücretime denk olunca da ‘Annenin çalışmasına gerek var mı?’ deniyor. Artık pek çok kadın çalışıyor, küçük çocuklarımız var. Ancak bu ihtiyaca rağmen seneler sonra yalnızca bir tane bakımevi açıldı mahallemize.”

Bu tablo memleketin birçok noktasında kadınların yaşadığı bir tablo. Çocuğuna bakabilmek için gece vardiyasında çalışan, başka çaresi kalmadığı için çocuğunu sıbyan mekteplerine bırakmak zorunda olan kadınlar bir yanda dururken yerel yönetimlerin imkanlarını çocuklara kreş açmak yerine Kuran kurslarına ve dini mekteplere akıttığına şahit oluyoruz.

Bu yüzden her mahallede, hane ve çocuk sayısı hesaplanarak yeterli ücretsiz kreşler ve bakımevleri açılmalı, çocuk bakımının yükü kadınların omzundan alınmalı.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Köhneyi uğurlarken…

Şöyle bir silkelenmenin vakti gelmedi mi sizce? Bahar temizliği misali bütün umutsuzlukları söküp at...

Tarihin tozlu sayfalarında değil işçi kadınların m...

8 Mart geldi çattı. Tüm takvimlerden, yer kürenin her bir parçasından biriktirdiği eşitlik türküsünü...

Sendikal mücadeleye hegemonik gölge

Son yıllarda kadın meclisi, kadın bütçesi tartışmaları ise hâlâ sürüyor. Ancak bu politika ve kararl...