Kelebeklerin ömrü üç gün değildir
Mirabel Kardeşlerinden mücadelesinden bugüne... Mademki samuray kılıçlarıyla, sopalarla, tüfeklerle girilen ilkel bir savaş bu- o halde görün gücümüzü, bilin cesaretimizi...

“Belki de bize en yakın şey ölüm; fakat bu beni korkutmuyor, haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz.”

Maria Teresa. Kelebeklerin en küçüğü.

Kelebekler... Patria, Minerva ve Maria…

Dünya tarihinde yalnızca tiranlar, diktatörler ve despotlar hüküm sürmedi, karşılarında her zaman kahramanlar, savaşçılar ve direnişçiler oldu… Ki zaten tarih despotlara karşı direnen kahramanların öyküsüdür biraz da. Dünyadan gelip geçmiş, silinen ve gerçek anlamıyla tarihin tozlu raflarında kaybolmuş, kin ve nefret ile hatırlanan sayısız diktatörlerden yalnızca biriydi Rafael Trujillo. Askeri darbe ile Dominik Cumhuriyeti’nin mutlak egemeni olup 31 yıl boyunca kendisi, sistemi ve zihniyeti ile beraber altındaki koltuğu da küflenip çürüyünceye dek yönetimi bırakmadı. “Bir diktatör nedir, ne yapar?” Maalesef ki bu ülkede yaşayan hemen herkes için bunun yanıtı tecrübe ile sabittir. Evet, karşıt olan herkes ya hapishanede parmaklıklar ardında fikirlerinin bedelini öder ya da öldürülür- ama idam ile, ama faili meçhul ile, ama ayan beyan infaz ile... muhakkak öldürülür. Bunu meşru kılmak için ise muhalif olan herkes düşman, terörist, vatan haini ilan edilir. Ülkede parklar, okullar, kütüphaneler değil cezaevleri tıklım tıkış olur, halk açlıktan kırılır ama ülke ekonomisinin yüzde 60’ı esasında zaten onların tekelindedir. Kadına, çocuğa, doğaya saygısı yoktur, karşıt herhangi bir şeye dahi tahammülü yoktur, koltuğa bağımlı yaşar ve sırf o koltuktan kalkmamak için gerekirse ülkeyi parsel parsel satar. Tanıdık geldi, öyle değil mi? Ama bir de kahramanlar vardır. Asla pes etmeyen, direnişten kaçınmayan, gözü pek, cesur savaşçılar…

ÖMRÜ SONSUZ KELEBEKLERİN İZİNDE...

Mirabel Kardeşler de diktatör Trujillo’ya asla biat etmeyen, boyunduruğuna girmeyen ve ona karşı savaşlarıyla, halka umut olup tiranı deviren kahramanlar... Kelebeklerin ömrü 3 gün, ay, yıl, asır değil sonsuzdur. Defalarca tutuklandılar, dövülüp sövüldüler, tüm mal varlıklarına el konuldu, hedef gösterilip düşman ilan edildiler ama tüm bunlar Kelebekler’den ne denli korktuklarını ve ne kadar güçlü olduklarının kanıtı idi. Öyle ki Trujillo için bıçak kemiğe dayandı ve tüm diktatörler gibi çaresizliğin, korkaklığın dışa vurumu olarak onları halk nezdinde hedef gösterdi. “Ülkenin 2 büyük sorunu vardı; kilise ve Mirabel Kardeşler.” Bu söylem de çok tanıdık, değil mi. Meali şu; benden buraya kadar, ben baş edemiyorum, eti de kemiği de sizin. Bu bir halk konuşmasında verilen infaz emridir, evet! Ve 23 gün sonra emre itaat ediliyor, kız kardeşlere tecavüz edilip, sopalar ile öldüresiye dövülüp uçurumdan atılıyor. Yandaş gazeteler ve resmi kayıtlara elbette trafik kazası olarak geçiyor. Trujillo tarihte kara bir leke, Kardeşler ise Dominik ve dünya tarihinde mücadelenin, direnişin ikonu oldu. Minerva, “Bunca acıyla dolu ülkemiz için yapılacak her şeyi yapmak bir mutluluk kaynağı; kollarını kavuşturup oturmak ise çok üzücü” diyordu. Ki o acıyla dolu ülke için yapılacak her şeyi yaptılar. Cezaevine de girdiler, işkence de gördüler, tehdit de edildiler. Kurdukları Clandestine Hareketi’yle halkı örgütlediler ve 31 yıllık esarette halka güneş olup, ışık saçıp, umut dağıttılar. Mirabel Kardeşler’in ölüm yıl dönümü olan 25 Kasım BM Genel Kurulu tarafından 1999 yılında Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ilan edildi. Kelebeklerden koca bir meşale, pusula ve direnç devraldık. Işığımızı söndürmelerine asla izin vermeyeceğiz. Onlar yalnız ve sönmek üzere olan, son demlerini yaşayan, yalnızca kendi diplerini (yandaşlarını, akrabalarını) aydınlatan mumlar; bizler ise en karanlığı aydınlatan kuvvetli meşaleler, güneşiz.

KOYU KARANLIĞINIZA IŞIĞIMIZLA YANIT VERİYORUZ

Evrensel olan da güçlü olan da bizleriz. Bugün kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz bu denli fazlaysa, silahla, sopayla, dayakla, kılıçla öldürülüyorsak- her hakkımız gasp ediliyor- sindirilmeye çalışılıyorsak tüm bunlar bizden ödleri koptuğu içindir. İstiyorlar ki “kutsal aile” misyonunda örnek eş, anne, gelin olalım. İstiyorlar ki onlara biat edelim, tahakküm altına girelim. İstiyorlar ki yalnızca evlerde oturalım, üretmeyelim, gelişmeyelim. O yüzden hayır deyince, karşı çıkınca, dikte edileni reddedince ya hapsi boyluyoruz ya da kara toprağı. Asla tarihten, geçmişten ders almıyorlar. Zannediyorlar ki Kelebekler narin ve zayıftır. Bize miras kalan şey ise direnç, meşaledir! Egemenler cinayetlerini gizlemek, tepkiyi kısmak için hep bir yol bulurlar; intihar, kaza süsleri, tahrik, iyi hal indirimleri, namus, töre kisvesi... Tüm politikalar, sistem, devlet sizin arkanızda öyle ya siz erksiniz, sistem ataerkil. Ama karşınızda da biz varız, koyu karanlığınıza ışığımızla yanıt veriyoruz, korkmuyoruz, tahakküm altına girmiyoruz. Mademki samuray kılıçlarıyla, sopalarla, tüfeklerle girilen ilkel bir savaş bu- o halde görün gücümüzü, bilin cesaretimizi. 25 Kasım’a giderken bir kez daha haykırıyoruz. Haklı olan biziz, bu dava bizim, mücadelemizden bir adım dahi geri atmayacağız!

Görsel: Wikipedia Commons

İlgili haberler
‘Kelebekler’in izinde

‘Kelebekler’in mücadelesini bugün hâlâ yaşatan kadınlar, kadın düşmanlarına gereken cevabı elbette y...

GÜNÜN BELLEĞİ: Bir uçurumun dibinden dünyaya yayıl...

Dominik’te 30 yıl süren bir diktatörlük ve canları pahasına mücadele veren 3 kız kardeş: Mirabel Kar...

Mavi kelebeklerin izinde...

Yaşamın ölüme, barışın savaşa, umudun korkuya, gerçeğin yalana hep galip geleceğini bilerek, kimin s...