Tarladaki, fabrikadaki, evdeki tüm kadınlardan korkuyorlar, haklılar...
Bu düzen ellerimizle değişecek. Ve bu ülkenin kanayan yarası Pınar Gültekinler, Emine Bulutlar, Özgecanlar daha nice kadının anıları, kadınların mücadelesinde yaşayacak...

“ Bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesidir. Sözleşmenin dört temel ilkesi; kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesidir.”

“Kadınlar bu anlaşmanın uygulanmasını neden istiyor? Neden bu anlaşma için iktidar ve çevresiyle karşı karşıya kalıyoruz”un cevabını bir kadın olarak ve bir kadın işçi olarak benden de dinleyin.

İstanbul sözleşmesine dair söyleyeceklerim; duyduğum bildiğim andan itibaren takip edip okuduklarımdan ibaret. Kadınları koruyan bir yasa diye kabataslak söylesek bile yeterli. Yalnız şöyle yeterli; İstanbul Sözleşmesi’nin adını unutturmamak her gün reddedenlerin kafasına vurmak adına bunu ‘İstanbul Sözleşmesi’ diye söyleyelim.

Ama bizim ilgilendiğimiz daha çok ne işe yarar kısmı. Kanunlar, maddeler gani gani. Bunları ezberlemeye şu an için gücümüz yetmez. Ama bu yasanın kaldırılmasında veya halihazırda uygulanmaması durumunda bile biz kadınların yaşadıkları o maddeleri de aşar kitapları da. Bu yasayı reddedenler, bir kadının yalınayak evinden kaçışını bilmez, evdeki istismarı bilmez elbette ki…

Sığındığı aile evi veya karakolda “Eşindir yuvan dağılmasın” deyip geri dönmek nedir bilmez. Bir kadını yakıp betona gömülmesini yaşamının elinden alınmasını bilmez. Daha milyon örnek mevcut. Diziden bir kesit gibi geliyor duyunca. Ama biz kadınlar bunun başka bir versiyonunu ya yaşıyor ya da yaşama korkusu barındırıyoruz. Ve yarın sıra kimde bilmiyoruz...

Maddeler demişken ortada imzalanan bir anlaşma mevcut. Fakat herhangi bir maddenin uygulanması bir tarafa dursun kendi imzaladıklarını kaldırma teşebbüsündeler. Kaldıracaklar demiyorum çünkü bu kadınların gücü karşısında çok zor. İstismar yasasını kadınların geri çektirmesi gibi bir emsal durumla karşı karşıya bulunduğumuz kesin.

İKTİDAR DİNİ SÖYLEMLERE SIĞINARAK HALKI KANDIRIYOR

İşin esası; bu sözleşme kadınların yaşamını tümden değiştirmeyecek elbet ancak bir kalkan görevi görecektir. Ve buna itirazlar ve şiddetler de karşılığını bu anlamda buluyor. Çünkü eril zihniyet ve iktidar bu sorumluluğun altına girmeyip aile içi düzeni bozmakla suçluyor. Onun da ötesinde dini söylemlerle bu sözleşmeyi saptırıp toplumun başka bir kesimini bu söylem üzerinden tersi yöne çekiyor. “İstanbul Sözleşmesi kaldırılsın” hashtaglerinden yola çıkarak bunu ifade edebiliyorum, yoksa “Uygulanmasın” diyen kimseyle henüz karşılaşmadım. Fakat bu somut gerçekliği de değiştirmez. Dipnot olarak belirtmek isterim. Bana kalırsa asıl suç, kadınların bu sözleşmeyi savunması değil, iktidarın bu dini söylemlere sığınarak halkı kandırmasıdır. Üzerinden o sorumluluğu atıp, aksine failleri ve istismarcıyı koruyup kollayıp, faillere o güveni vermesidir. Yatar çıkarım düşüncesi tüm zihni bozuklarda hakim.

Yaşanan ve yaşatılan zorla evlilik, töre-din baskısı, sözde namus, aile içi şiddet, kadın-erkek eşitsizliği, taciz-tecavüz, kadına dayatılan roller vb. tüm hak ihlallerinde, devletin kadını koruyup kollaması ve karşı cinse gerekli yaptırımı uygulaması esasına dayalı bu sözleşme. Haliyle iktidar nezdinde yankı bulmuyor. Çünkü tüm bunlara göz yumup, bunu bir kadın galibiyeti olarak bile görebiliyor. Kadının ezilmişliği sorunu geçmişten bugüne süre gelen bir politikalar bütünü aslında. Erkek egemen olur, paraya hakim olur, kadının söz ve yaşam hakkı gasbedilir bilincindeki bir sistemi yaka yıka, bugüne taşınılanlar diye bir gerçeklikte var ortada. Bugün herhangi bir kadının asla tanımadığı bir kadın için sokağa çıkıyor, onun ve diğer tüm kadınlar için daha güzel bir yaşam talep ediyorsa ne erk zihniyet ve de gelip geçen hiçbir hükümet kadınları sindirememiş, bunu başaramamış demektir.

Günümüzde bu yasanın ihlaline dair yapılan konuşmalar ve yalnızca kaldırılmasın diyen kadınların yaka paça sürüklenmesinin ardındaki utanç, hiç tartışmasız iktidarındır. Ancak senelerdir süregelen söylemleriyle, yarattıklarıyla baş edecek güçlerinin olmayışıyla; gerçekten toplumsal cinsiyet eşitliği sağlandığı sürece, kadınların daha fazla söz hakkı olduğu sürece bunu sindiremeyecek ve politik olarak kaldıramayacak olmaları su götürmez bir gerçek.

KADINLAR İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN KALDIRILMASINA DAİR TEK BİR SÖYLEMİ BİLE KABUL ETMİYOR

■ Kadınlar eşit haklar istiyor, eşit işe eşit ücret istiyor.

■ Kadınlar evlendiği veya sevgili olduğu adama bağlı yaşamak istemiyor. Veya ayrılmak istediğinde ölümle burun buruna yaşamak istemiyor.

■ Kadınlar evde, sokakta, iş yerinde de söz hakkı olsun istiyor.

■ Kadınlar çocuklar istismara maruz kalmasın, küçük yaşta zorla evlendirilmesin istiyor.

■ Kadınlar vergisini ödediği, oy verdiği devletten barınma veya yaşam güvencesi istiyor.

■ Kadınlar kendilerine uygulanan psikolojik veya fiziksel şiddetin suç olmasını istiyor.

Ve devlet..

■ Kaçma şüphesi bulunmuyor.

■ O saatte orada ne işi varmış?

■ Üzerinde ne varmış?

■ Kadın sokak ortasında kahkaha atamaz!

■ Kadın mıdır kız mıdır?

karşılığını veriyor.

Bunlardan sonra söylenecekler galiba tükeniyor. Ayrımı yapmak için çok şeye gerek yok. Ancak duydukça, okudukça da görüyoruz gerçekleri. Öfkemizi daha diri tutuyoruz.

Aman atlarsam olmaz sosyal medya sansürü kısmı da var tabii. Özellikle bu aramızdaki bağ için, bambaşka yerdeki herhangi birinin yaşadıklarını bilip, ses olabilmemiz için bunu da hiç atlamayalım.

Son olarak; İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasına dair tek bir söylemi bile kadınlar kabul etmiyor, etmeyecek. Yegane görevimiz bu sözleşmenin esaslıca uygulanana kadar ve bu bozuk sistem bunu aklına kazıyana kadar sözleşmenin arkasında durmaktır. Çarpıtıcı söylemler kullanarak kimseyi geri döndürmezler bu düşünceden. Her koldan geldiler. Bahsettik yeterince.

Her türlü söylemin arkasına sığınarak kadınları bastırmaya, hiçbir şeye ses çıkarmayan gözleri ve düşünceleri bağlanmış itaatkar bireyler yapmaya çalışıyorlar. Bu yüzden kadınların ses çıkardığı her yerde tüm kolluk kuvvetleriyle her yola başvuruyorlar. Ve bence bu korkuda haklılar. Doğudaki, batıdaki, tarladaki, fabrikadaki, evdeki, parktaki tüm kadınlardan korkuyorlar. Haklılar...

Boğuşacak çok şeyimiz var. Sevdiğim bir arkadaşım hep söyler “Yapacak çok işimiz var” diye, cuk oldu buraya. Böyle dilden dile, kulaktan kulağa ulaşalım, ulaştıralım kız kardeşlerim. Sizinle dertleşmek çok iyi geldi. İyi ki varız.

Bu düzen ellerimizle değişecek. Ve bu ülkenin kanayan yarası Pınar Gültekinler, Emine Bulutlar, Özgecanlar daha nice kadının anıları, kadınların mücadelesinde yaşayacak...

İlgili haberler
Melek Mosso: ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatır’ dediğim...

Melek Mosso, konserde ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatır’ dediği ve kadınlara yönelik saldırılara karşı ko...

KSDM: İstanbul Sözleşmesi tartışmasının muhatabı k...

Sığınaklar ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı Bileşenleri yaptıkları açıklamayla Sözleşme ile ilgil...

Füsun Demirel: İstanbul Sözleşmesi gerçek anlamda...

52. Sinema Yazarları Derneği Ödülleri’nde Görülmüştür filmindeki performansıyla En İyi Yardımcı Kadı...